Bediüzzaman çok kültürlü ve çok dinli bir cihan devletinde hayata gözlerini açmış biri idi. Klâsik dönem diyebileceğimiz demokrasi öncesi dönemde dinî çoğulculuktan kaynaklanan problemler optimum denilebilecek bir tarzda çözülmüştü. Millet sistemi içinde her din özgürce kendi aidiyetini ve varlığını koruyabilmişti. Ancak hayatın giderek sekülerleşmesi ve dinden bağımsızlaşması devlet-toplum-din ilişkisini klâsik dönemlerdeki ilişkilerden önemli ölçüde farklılaştırmıştı. […]
Tahabbüb-ü İlâhî ve taarrüf-ü Rabbanî, o Habib-i Rabbül-Âlemin ile netice verir, mukabele görür Yirmi Dördüncü Mektub'un başında Rahim ve Hakîm isimleriyle birlikte Vedûd ismi de Eâzım-ı Esmâ-i İlâhiyeden sayılmıştır.48 Ve bu uzun mektupta rahimiyet ve hakîmiyet ile birlikte vedûdiyet hakikatinin de kâinat fabrikasını faaliyete geçiren en önemli manevî unsurlardan biri olduğundan bahsedilmiştir. Kâinatın ve içindeki […]
Kâinat kalbindeki ciddî aşk, bir Maşuk-u Lâyezâlîyi gösterir Arapçada sevgi, meveddet ve muhabbet yada vüdd ve hubb kelimeleriyle ifade edilir. Vedûd, sevgi anlamına gelen mevedde ve vüdd mastarından gelir. Faûl kalıbı, hem ism-i fail hem de ism-i meful mânâsına geldiği için, bu kalıpta gelen Vedûd da hem çok sevilen hem de çok seven diye mânâlandırılmıştır.1 […]
Nursî, iki kanatlı kavramını, öğrencisi Hasan Feyzi için de kullanır. Nursî, Feyzinin ölümü dolayısıyla Denizliye, Nur Camiasına (daire) ve memlekete taziyede bulunurken onun, zülcenaheyn, hakikî mü'min, müdakkik bir âlim, yüksek bir edip, muallim, tesirli vaiz ve müderris olarak tavsif eder ve ölümünün büyük bir mûsibet olduğunu belirtir.9 Nursînin Hasan Feyzi için kullandığı iki kanatlı nitelemesi, […]
1878de doğan Said Nursî, Osmanlı ilim muhitinde yetişen, Osmanlı dinî düşüncesini Cumhuriyet düşüncesine taşıyan düşünürlerden birisidir. Ayrıca o, Yeni Said dönemine kadar bilfiil siyasetin içindedir. Dolayısıyla onun, felsefi tartışmalardan uzak kalması beklenemez. Said Nursînin eserlerini taradığımızda, onun, zülcenaheyn (iki kanatlı) nitelemesini üç kişi için kullandığını görüyoruz. Birincisi Peygamberler ve Peygamber Efendimiz (asm), ikincisi İmam Rabbani […]
KÖPRÜnün 102. sayısı çıktı! İnsanlar arasında anlaşmayı sağlayan sosyal ve tabiî bir varlık olan dil, milleti meydana getiren maddî ve manevî unsurların en başında yer alır. Tabiatı gereği toplu halde yaşamaya ihtiyaç duyan insan, içinde yaşadığı toplumla aynı değerleri oluşturmak, paylaşmak ve bu değerleri nesilden nesile aktarmak için dile ihtiyaç duyar. Bir milletin sahip olduğu […]
Geçen haftadan devam Beşinci Vecih Hayat-ı içtimaiyece, inat ve tarafgirlik gayet muzır olduğunu beyan eder73. Eğer denilse: Hadiste, Ümmetimin ihtilâfı rahmettir. denilmiş. İhtilâf ise tarafgirliği iktiza ediyor. Hem tarafgirlik marazı, mazlûm avâmı, zalim havassın şerrinden kurtarıyor. Çünkü bir kasabanın ve bir köyün havassı ittifak etseler, mazlûm avâmı ezerler. Tarafgirlik olsa, mazlûm bir tarafa iltica eder, […]
Dördüncü Vecih Hayat-ı şahsiye nazarında dahi zulümdür. Şu Dördüncü Veçhin esası olarak birkaç düsturu dinle: Birincisi: Sen mesleğini ve efkârını hak bildiğin vakit, Mesleğim haktır veya daha güzeldir demeye hakkın var38. Fakat Yalnız hak benim mesleğimdir demeye hakkın yoktur. Rıza gözü, ayıplara karşı kördür. Kem göz ise kusurları araştırır.39 sırrınca, insafsız nazarın ve düşkün fikrin40 […]
Giriş Bediüzzaman Said Nursî, Mektubâtındaki 22. Mektupta, sosyal hayata dair ve birbiri ile ilgili üç konuyu ele almaktadır: Birinci Mebhasta ehl-i imanı uhuvvet ve muhabbete davet etmekte, İkinci Mebhasta Müslümanları hırstan men etmekte ve hatimede de gıybeti tarif etmektedir. Bu çalışmada, sevginin insanî bir boyutu olan uhuvvet (kardeşlik) konusunun ele alındığı Birinci Mebhası şerh etmeyi […]
I- Kelimenin terim olarak doğuşu Arapçada irtica kelimesi bugün kullandığımız anlamda kullanılmıyordu. Kamusda irtica geri dönme anlamındadır. Bir de deveyi sattıktan sonra bedeli ile yararlı bir nesne alma anlamına gelir. Oysa biz irticaı duyduğumuzda nevrimiz döner, bu kelimeye hiç de iyi bir anlam yüklemeyiz. Dönme; her zaman kötü bir çağrışım yapmamalıdır: İnnâ lillâhi ve innâ […]
GEÇEN HAFTADAN DEVAM Bediüzzaman, risâlenin ikinci kısmını, Fatihanın mânevî emriyle yazdığını söyler. (Bu, bize, İbn Arabînin, her sûrenin bir ruhu olduğuna ilişkin yorumunu hatırlatıyor. Şeyh-i Ekber, ilk kadın mürşidlerinden el-Müsennanın emrine Fatiha Sûresinin verildiğini söyler. Ayrıca, bir vakıasında, kendisine Şuarâ Sûresi bağışlanır. Ve sözlerinin bütün Doğu ve Batıyı kuşatacağını anlar. Keza, İbn Arabîye hakikati ve […]
GEÇEN HAFTADAN DEVAM Arif, manevi mi'racını yaşarken, dünya varlığından soyunmanın ilk adımı olarak, üzerinde herhangi bir dünyevî mal bırakmamalıdır. Tövbe kapısına bu halde yanaşan sufî, adına zühd denilen ve İslâm'ın 'ibadat' kısmını oluşturan amel-i salihlere titiz bir biçimde uymak olan bir yola girecektir. Zühd ve takva, sufinin nefsiyle mücahedede bulunması zorunlu bir sürece, bir hale […]
Ariflerin ortak kanaatine göre, Kur'ân'ın yedi anlam katı mevcuttur. (Bazı bilgeler, Kur'ân'ın mânâsının sonsuz olduğunu da söyler. 'Denizler mürekkep, ağaçlar kalem olsaydı Rabb'inin sözleri yazmakla tükenmezdi' ilâhî haberinden hareketle, Kur'ân'ın sonsuz bir anlam denizi olduğunu belirtirler). Yedinci anlam düzeyi sadece Allah'ın ilmindedir, ama diğer katlara, insan ulaşabilir. Bunun yolu ise, yine Kur'ân'ın ve Hz. Peygamber'in […]
GEÇEN HAFTADAN DEVAM Eşitlik ilkesi ve dolayısıyla insan haklarının önemli bir ahlâkî temeli, tevazudur. İnsan hakları açısından oldukça önemli olan değer bilinci ve öz-saygının Kur'ân açısından dinî ve ahlâkî bir haslet olan tevazu17 ile tamamlanması gerekir. Mütevazi kimseye saygı, kişinin öz saygısını azaltmaz; ancak, tekebbür ve tahakküm çabası gözlenen kimselere saygı, öz-saygıyla çelişir. Bu sebeple, […]
1. Hürriyetin Tanımı Hürriyet, insan haklarının bir anlamda özüdür, diğer anlamda ise düşünsel boyutlarından birini oluşturur. Hürriyet; kişinin yapmak veya olmak istediği bir şey konusunda, maddî, manevî bir baskı veya kısıtlama altında olmamasıdır. Gerçek özgürlük, yalnızca dışsal engellerin yokluğunu değil, insanın iradesini belli yönlere şartlayan bağlardan da kurtulmayı gerektirir. Özgürlük, disiplin yokluğu, otorite boşluğu veya […]
Bediüzzaman Said Nursî, özgürlüğün önemini EKMEKSİZ YAŞARIM, HÜRRİYETSİZ YAŞAYAMAM diyerek ifade eder. Bediüzzamana göre hürriyet insanı insan yapar ve hayvanlıktan kurtarır. Onun hayatına baktığımız zaman kendi hürriyetinden ve özgürlük düşüncesinden asla taviz vermemiş olduğunu görürüz. O, şahsî menfaatini, aklını, hayatını feda etmiş, padişahlara, en zalim reislere, yıkıcı komitelere, dış güçlere asla boyun eğmemiştir. Hakkı her […]
Büyük günahları işleyen mü'min kalabilir mi? Fıkıh kitaplarımızda büyük günahlara (kebair) geniş yer verilir. Sayıları oldukça fazladır. Bunlardan yedi tanesi üzerinde fazlaca durulur. Bunları sayıp diğerlerini fıkıh kitaplarına havale ediyorum: Adam öldürmek, zina, içki içmek, sıla-i rahmi kesmek, kumar, yalancı şahitlik, dine zarar verecek bid'alara taraftar olmak. İnsanın nefsi, acele ve hazır bir dirhem lezzeti, […]
İman- ibadet ilişkisi İmanla ibadet arasında doğrudan ilişki vardır. Bunu Bediüzzaman şöyle ifade eder: Akaidî ve imanî hükümleri kavi ve sabit kılmakla meleke haline getiren, ancak ibadettir. İbadet, Allahın emirlerini yapmak ve yasaklarından (nehiyler) sakınmaktan ibarettir. Vicdanî ve aklî olan imanî hükümlerin ibadetle terbiye ve takviye edilmediği takdirde, eserlerinin ve tesirlerinin zayıf kalacağını belirten Said […]
Türkiyenin gündeminden düşmeyen tesettür, örtünme, çağdaş kadın imajı gibi konular, aşağı yukarı Türk modernleşme tarihiyle eşit yaşta olan bir tartışmadır. Tanzimat döneminden sonra başlayan geleneksellikten soyutlanmış yeni kadın imajı tartışmaları II. Meşrûtiyet döneminde de bazı düşünürlerce dile getirilmişti. II. Meşrûtiyet döneminde özellikle Abdullah Cevdetin öncülüğünü yaptığını Garpçılık fikir hareketi içinde yer alan mütefekkirler geleneksel ve […]
Elimizdeki kitabın yüzey seviyesinde katı maddenin gerçek bir fizik vücudu vardır; katı ve kesin olarak maddî varlığı sürer. Ancak maddenin iç-alt seviyesinde fızikçiler maddî gerçekliği bulamamakta, bunun yerine içeride sadece alanlar ve dalgalar tesbit edilmekte, yani hiçbir şey bulunmaktaydı. Madde, özünde hiçbir şey ise madde yok muydu, biz hayal mi görüyorduk? Gerçekte yokluk yoktu yani […]
Âleme gözünü açan insan kendini hayatı boyunca sürecek çözümlemelerle karşı karşıya bulur. İnsan nedir, içinde yaşanılan âlem nedir, sistemli olarak işleyen bu âlemin geçmişvarsa geleceğive sonu nasıl kavranılabilir? Asırlar boyunca insanoğlu âleme vücut veren müdahil bir yaratıcı kudreti tanımakla, âlemin vücudunu kendine irca etmek gibi iki yol arasında muhtelif çizgiler oluşturarak bu güne geldi. Eşyanın […]
İbrahim KAYGUSUZ HİKMET VE FELSEFE KAVRAMLARINA KARŞI BEDİÜZZAMANIN TUTUMU Risale-i Nurun anlam haritasına bakıldığında, son derece dikkatli ve bilinçli bir kavram tercihi dikkat çeker. Müellif, külliyatının bütün metinlerini (Risâlelerini) binlerce defa tashihten geçirerek (lahika mektupları bunun örnekleri ile doludur) bu tercihteki hassasiyeti nazara vermiştir. Risâlelerdeki mevcut bu düşünce harmonisi ve kavram hâkimiyeti karşısında çözücülere düşen […]
İbrahim KAYGUSUZ Varlık âlemlerinin tümü ile ilgili teklifler sunan Risâle-i Nur, modern zamanların evrensel fikir mektebi hükmündedir. Varlığın maddî boyutundan insanın sosyal yapısına ve hayatın siyasî çizgisine kadar bütün sahaları tevhidi bir analize tabî tutan Risâle-i Nur, felsefî meseleleri de aynı paralelde muhakeme eder. Eşyanın ontolojik hakikatini göstererek kâinattaki sırlar perdesini aralayan Risâle-i Nur, kesret […]
Dr. Yasin YILMAZ Tarihi çok iyi bilerek isabetli tahlil, tenkit ve değerlendirmelerde bulunan Bediüzzaman, siyasî olayların aldığı geçici yönler ne olursa olsun Batının İslâm üzerindeki olumsuz tavrının idraki içinde gelecek için; Evet, ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâmın sadası olacaktır. diyor. Bediüzzaman, bütün hayatında Kurânın şu ebedî ve ezelî müjdesinin […]