BİR MEDENİYET DİLİ OLARAK RİSÂLE-İ NUR

KÖPRܒnün 102. sayısı çıktı!

İnsanlar arasında anlaşmayı sağlayan sosyal ve tabiî bir varlık olan dil, milleti meydana getiren maddî ve manevî unsurların en başında yer alır. Tabiatı gereği toplu halde yaşamaya ihtiyaç duyan insan, içinde yaşadığı toplumla aynı değerleri oluşturmak, paylaşmak ve bu değerleri nesilden nesile aktarmak için dile ihtiyaç duyar.

Bir milletin sahip olduğu maddî ve manevî birikimlerinin tamamı olarak kabul edebileceğimiz kültürün de doğması ve gelişmesi dile bağlıdır. Dilin maddî ve manevî değerleri nesillerden nesillere aktaran “kültür taşıyıcılığı” görevi de düşünüldüğünde, bir milletin varlığının devam etmesindeki önemli rolü ortaya çıkar. Bir milletin yaşadığı kültür ve medeniyet buhranı, fikir ve edebiyat sahalarında çöküş yaşaması o milletin dilinin bozulmasıyla yakından ilgilidir.

Dünyada pek az dile nasip olabilecek “imparatorluk dili” nitelemesini hak eden Türkçenin zenginliğini edebî eserlerimizde görmek mümkündür. Bununla birlikte, İslâm ile müşerref olmamızdan bu yana zenginleşerek günümüze kadar gelen dilimizin bazı kırılma noktalarıyla bu zenginliğini yitirmeye başladığını kabul etmek ve bunun üzerinde hassasiyetle durmak gerekir. Geldiğimiz noktada dilimizin zedelendiğini, edebiyatımızın kısırlaştığını, ruhumuzun ve dünya görüşümüzün yansıdığı temel eserlerimizi yeni nesillerin anlayamadığını, eski ile yeni arasındaki köprülerin yıkıldığını görmek ve bu durumun sebeplerini tesbit etmek ve tedbirler almak, gelecek nesillerle aramızda sağlam bağlar kurabilmek adına gereklidir.

Dil ile ilgili tartışmalar Tanzimat’la birlikte başlamış olsa da 1928 Harf İnkılâbı’nı ve devamındaki “öztürkçecilik” hareketinin dil ve kültürümüz üzerindeki etkisini ayrıca tartışmak gerekir. Tarihî, dinî ve kültürel değerlerimize yabancılaşmanın hız kazandığı böyle bir dönemde telif edilen Risâle-i Nur’un dili bu yönüyle bile bize birçok ipucu sunacaktır. Bununla birlikte Risâle-i Nur’un dili, ihtiva ettiği anlam ve ifade ettiği değerler bakımından da incelenmeye değerdir. Kabul etmek gerekir ki, “Risâle-i Nur” gibi eserler belli bir “ruh ve karakter”i temsil ederler. Bu eserlerin dikkatle incelenmesi o milletin karakterini ifade eden dili hakkında sağlam ipuçları verir. Bu tür eserlerin yeni nesillerce anlaşılamaması gibi bir problem ise bu ruh ve karakterin yok olduğunun veya yok olmaya başladığının önemli bir göstergesi sayılabilir ki bu da başlı başına büyük bir probleme işaret etmektedir.

Bugün İslâmî bir dil kurabilme ve yeni bir söyleyiş biçimi geliştirebilme ihtiyacı her alanda kendini göstermektedir. Bu sebeple Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş sürecinde düşüncesini kuran ve bu geçiş sırasında dil, kültür ve medeniyetle ilgili bütün kırılmalara şahit olan Bediüzzaman’ın dili bu noktada bir anahtar kabul edilebilir. Risâle-i Nur’un Kur’ânî ve Nebevî terminolojiyi konuşma diline aktarması onun dilini incelemeye değer kılan bir başka husustur.

Risâle-i Nur’un dili üzerindeki tartışmalarda, “Risâle-i Nur’un dili ‘edebî dil’ bakımından mı değerlendirilmelidir; yoksa alfabe değişikliği, öztürkçecilik gibi hareketler neticesinde ortaya çıkan ‘Yeni Türkçe’ açısından mı incelenmelidir?” soruları cevap bekleyen hususlardır. Bu bakış açısıyla Risâle-i Nur’un editöryal bir incelemeden ziyade, bu dilin bir dünya görüşünü kuran yönü de incelenmeyi beklemektedir.

Bu hususlar göz önünde bulundurarak hazırlanan Köprü’nün 102. sayısında konu “dil, din, kültür, medeniyet, millet, edebiyat, belâgat, üslup, mânâ, harf inkılâbı, öztürkçecilik, Risâle-i Nur dili” gibi ana kavramlar etrafında tartışılıyor ve şu sorulara cevaplar aranıyor:

Dil nedir? Dil ve kültür arasındaki ilişki nedir? Yaşadığımız kültür ve medeniyet değişiminin dil ve kültür üzerinde etkileri nasıl olmuştur? Risâle-i Nur’daki dil hangi kültürün ve dünya görüşünün ifadesidir? Bu dilin beslendiği kaynaklar nelerdir? Risâle-i Nur’da hakim olan dilin temel özellikleri nelerdir? Bediüzzaman’ın dilini çağdaşlarından hangi yönleriyle ayırmak gerekir? Günümüz Türkçesi ile karşılaştırıldığında bu dilin farklılığı nedir? Edebi açıdan düşünüldüğünde bu dilin kıymeti nedir? Bu dil dinî duyguların ve ilmî hakikatlerin ve kavramların ifadesi için yeterli midir? Risâle-i Nur’un kavram haritası nasıl çizilebilir? Risâle-i Nur’un üslûp özellikleri nelerdir? Risâle-i Nur’un haşiyelenmesi ve sadeleştirilmesi yönündeki tartışmaları nasıl değerlendirmek gerekir? Risâle-i Nur’un dili Türkçeyi nasıl ve hangi yönde etkilemiştir?