IX. Masa “Hürriyet ve Gençlik Masası”


KATILIMCILAR: Adem Adıgüzel, Ali Karaca, Çetin Kaska, Enes Özkan, İbrahim Erdoğan, İsmail Araz, Muhammed Burak Küçükoğlu, Muhammed Saim Yılmaz,Muhammed Şeref Ocak, Ömer Yetim,Süleyman Ecer, Yunus Cengiz.

1.) Hürriyet, “başkasına zarar vermemek şartıyla insanın her istediğini yapması” olarak kabul görse de, gerçek mânâdaki hürriyet, insanın ne kendine ne de gayra zarar vermeden marifet, fazilet ve İslâmiyet terbiyesi ile yaşamasıdır.

2.) Hürriyetin zıddı olan istibdad, her yönü ile ferde, aileye, siyasete, eğitime, topluma zehir hükmündedir. Hürriyetin ancak demokrasilerde sağlanabileceğini; ilmî, siyasal, sosyal her nevî istibdadın insanın duygularının gelişmesine engel olduğunu, insanlar arasına kin ve nefret tohumları attığını, bu bağlamda insanı sefalete mahkûm edeceğini söyleyebiliriz.

3.) Kişinin hiçbir engel tanımadan, yapılan uyarılara kulak vermeden ve dilediği gibi hareket etme serbestliği mânâsında anlaşılan “mutlak hürriyet”, kişiyi dininden ve ahlâk esaslarından uzaklaştıran başıbozuk bir hürriyettir. Mutlak hürriyet tanımlamasına yakın bir hürriyet anlayışıyla yaşayan toplumlar bilim ve teknolojideki gelişimlerine rağmen toplumsal ahlâk çöküntülerini önleyememişlerdir.

4.) Said Nursî, “Nazenin hürriyet, âdâb-ı şeriatla müteeddibe ve mütezeyyine olmak lâzımdır. Hürriyet-i umumî, efradın zerrât-ı hürriyâtının muhassalıdır. Hürriyetin şeni odur ki, ne nefsine, ne gayrıya zararı dokunmasın. Sefahet ve rezaletteki hürriyet, hürriyet değildir. Aksine şeytanın istibdadıdır. Nefs-i emmareye esir olmaktır. Belki insana karşı hürriyet, Allah’a karşı ubudiyeti intaç eder. Evet, İnsanlar hür oldular amma yine abdullahtırlar.” diyerek mutlak hürriyeti reddedip, hakikî hürriyetin sınırlarını çizmiştir.

5.) İnsanoğlunun en önemli üç duygusu olan akliye, gadabiye ve şeheviye kuvvelerinin ifrat mertebede kullanılması mânâsındaki mutlak hürriyet zulümle, sefahatle sonuçlanırken; bu üç kuvveden bihaber yaşayan veya yaşamaya zorlanan insanoğlu istidatlarını ortaya çıkaramayacak, toplumsal gelişim önünde bir engel teşkil edecektir. Bu bağlamda bireysel hürriyetin yaşanması için bu üç kuvvenin vasat mertebede kişi ve toplumca değerlendirilmesi gerekmektedir.

6.) Kanunun üstünlüğü ve hukukun hakemliği herkes için ortak bir değer olmalıdır. Devlet herkese adil davranıp, vatandaşın hakkını koruyup, hakkı hak sahibine verecek; vatandaş ise kendi haklarını ve sorumluluklarını bilip bunları koruyacaktır. Hürriyet ancak böyle sağlanmış olacaktır, yoksa istibdat daima hükümferma olacaktır.

7.) Risâle-i Nur gözlüğüyle hürriyet ummanına dalan gençlik, Asr-ı Saadet gençliği olma yolunda uzun bir yolculuğu rahatça kat edecektir. Bütün kabiliyetlerini bozulmadan açığa çıkaracak ve onlarla cennet yaşına varıp bu istidatlarını kaybetmeden kabir yolculuğuna hayatının her safhasında durmadan devam edecektir.

8.) Akıl, insanı diğer canlılardan ayıran ve onu sorumlu tutan temyiz gücü, düşünme ve anlama yeteneğidir. Vicdan ise, insanın içindeki iyiyi kötüden ayırabilen ve iyilik etmekten lezzet duyan ve kötülükten elem alan en ince duyguların, hislerin ve imanın yerleştiği merciidir. Dinî ilimler ve pozitif bilimlerle sağlanan akıl-vicdan dengesi sayesinde gerçek mânâdaki hürriyete ulaşılır.

9.) Hürriyet Cenâb-ı Hakk’ın Rahman isminin insanlara bir hediyesidir ve imanın hassasıdır ve iman ne kadar mükemmel olursa hürriyet o kadar parlak olur. İnsan hür olacak ama onun hürriyeti başkasına zarar vermeyecek, başkasının hürriyetini kısıtlamayacak şekilde olmalıdır Demek iman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar. İşte Asr-ı Saâdet…