VIII. Masa “Bilim ve Gençlik Masası”


KATILIMCILAR: Ali Okumuş, Ali Said Ceylan, Emrah Başak, Hasan Gök, Mirza Said Tercan, Ömer Ataç, Said Mürsel Çalışkan, Servet Girasun, Şeref Uyar,Talha Fırat.

1.) Bilim ve din çatışması esas itibariyle Avrupa’da ortaya çıkmış bir meseledir. Avrupa bozulmuş haliyle hurafelerle dolu Hıristiyanlığa sarıldıkça geri kalmıştır. İslâm toplumları ise İslâmiyet’i hakkıyla yaşadıkça ve marifetullah için çalıştıkça maddeten ve manen terakki etmiştir.

2.) Tabiatın, insanoğlunun hizmetinde olduğu ve tabiattaki imkânların insanlığın maddî gelişimi için sınır tanımaksızın kullanılması düşüncesi, modern Batı biliminin temel hareket noktasıdır. Modern bilimin fıtrata aykırı tabiat felsefesi tabiî kaynakların tahrip edilmesine, azalmasına, ozon tabakasının delinmesine, buzulların erimesine ve yeryüzündeki ekolojik problemlerin artmasına sebep olduğu gibi, insanoğlunun ve bilhassa gençlerin ruhunda bir sınır tanımazlık ve amaçsızlığa sebep olmuştur.

3.) Bir genç için olayları ve durumları akıl ve mantık süzgecinden geçirmek son derece önemlidir. Çünkü genci en çok rahatsız eden yaklaşımlardan birisi, aklının kabul etmediği bazı hayalî dayatmalardır. İspat ve izah, gençliğin algılayış ve kavrayışında önemli bir yere sahiptir. Gençliğin, duyguların tavan yaptığı bir dönem olması dolayısıyla da gencin davranışlarında hissiyatın önemli bir yeri vardır. Dolayısıyla gençliğe sunulan hakikatler dizisi hem aklı, hem kalbi doyurabilecek nitelikte olmalıdır.

4.) Amaç, yöntem ve sonuçları bütün olarak değerlendirildiğinde görülür ki, modern bilim, kâinatın tanınmasında ve hayatın mânâsının bilinmesinde tek başına yeterli değildir. Kâinata yeni bir bakış açısına ihtiyaç bugün de kendisini hissettirmektedir.

5.) Batı biliminin kâinata mânâ-i ismiyle bakan, sonuçsuz ve tesbitler silsilesi şeklindeki yaklaşımından Bediüzzaman bir adım öteye geçerek, kâinatın mânâsını ve hayatın gayesini anlamak için bilimleri basamak yapar. Bu çerçevede her bir bilimi mânâ-i harfiyle, insanın Yaratıcısını tanımasında ve hayatın gayesinin kavranmasında birer vasıta olarak görür.

6.)İspatın hükmettiği günümüzde mevcut bilimsel eğitimin objektifliği tartışmalıdır, içeriği de insanlığın temel sorularına cevap verecek potansiyelde değildir. Dolayısıyla yeni bir bilimsel eğitim anlayışına da ihtiyaç vardır.

7.) Referanslarının sağlamlığı ve perspektifinin genişliği cihetiyle Risâle-i Nur, bilgi altyapısı olarak bu yeni bilim yaklaşımının ve yeni bilimsel eğitimin dinamiklerini oluşturacak potansiyele sahiptir. Zira bu yeni anlayışın temelleri Kur’ânî olmalıdır ki, kâinattaki kanunları koyan Yaratıcının kelâmına muvafık olsun.

8.)Bu yeni bilim anlayışının ve bilimsel eğitimin fünun-u medeniye ve ulum-u diniyeyi birleştirebilen eğitim kurumlarında gerçekleşebileceğine inanıyoruz. Bediüzzaman’ın ömrünün sonuna kadar kurmak için çalıştığı “Medresetüzzehra”nın manevî olarak gerçekleşmesinin yanında; Kur’ânî bir istikbalin inşası için maddeten de tesis edilmesi çok acil ve hayatî bir ihtiyaçtır.

9.) İslâm toplumlarının maddeten geri kalmışlığının sebeplerinden birisi de bilime yeterince önem verilmemesidir. Bundan dolayı her Müslüman gence düşen; bilimin her alanında çalışmak, bilim ve teknolojinin gelişimine katkı sağlamaktır. Kur’ânî bir istikbalin inşası için bu, tarihi bir sorumluluktur.