III. Masa “Toplumsal Ahlâk ve Gençlik Masası”


KATILIMCILAR: Abdülkerim Baltürk, Adnan Şimşek, Emre Tuncel, Halil Bulut, Ramazan Ağırağaç, Ramazan Sarıaltın, Recep Sizer, Said Karslı, Samet Efiloğlu, Yakup Emre Karaşahan, Yavuz Sarı.

1.) Akıl bazı hakikatlere ulaşsa da, hem küllî olmadığından, hem de çok farklı etkilere maruz kaldığından hakikati tamamıyla kavrayıp, evrensel hale getirebilecek kabiliyette değildir. Aklın işlevi; vahyin fıtratta uyandırdığı istidatları geliştirmek için bir yol bulmaktır. Yani, vahyin pratik hayata aksettirilmesi noktasında, Esma-yı Hüsna’yı ve Sünnet-i Seniyyeyi anlayıp, yaşantıya dökmektir.

2.) Her ne kadar biyolojik mânâda Darwin teorisi çökmüş olsa da, sosyal Darwinizm, yani güçlü olanın ayakta kalması ilkesi, gerek bireylerde, gerekse toplumun bütün kesimlerinde hâlâ ciddî mânâda hüküm sürmektedir. Kapitalizm ve bunun sebep olduğu Komünizm gibi beşeri felç eden bütün sistemlere karşı, zekât emri ve faiz yasağı başta olmak üzere, Sünnet-i Seniyye endeksli bir vahiy medeniyetinin prensipleri benimsenmelidir.

3.) İnsanlar toplu halde yaşamak zorunda olduklarına göre, toplumun ahlâkını, bireylerin ahlâkı belirleyecektir. Ki, tepeden inmeci bir yöntem yerine, tabandan başlayan bir yolun benimsenmesi isabetli olacaktır. Toplumdan ziyade bireyi esas alan, bireye öncelik veren bir sistem bulunmalıdır. Çünkü toplumdaki ahlâksızlığı kaldırmanın en iyi yolu, şahsî ahlâksızlığımızı tedavi etmekten geçmektedir. Meselâ, dinleyen kulaklar olmazsa gıybet, bakan gözler olmazsa müstehcenlik olmayacaktır. Bu yüzden, ilk emir kendi nefislerimizin ıslâhıdır. Ve yine bu yüzden tesettür emri, mü’min erkeklerin gözlerini haramdan korumalarını emretmekle başlar.

4.) Ahlâksızlığın toplumda yaygınlaşmasının sebebi, bireylerin kendileri ahlâklı olsa da, günahlara karşı tepkisizlikleri, onları normalleştirip kabul edilebilir görmeleridir. Bu sebepten ötürü, ilk etapta günahlara karşı tepki verilmeli ve kademeli olarak gelen bozulmalara karşı dikkatli olunmalıdır.

5.) Ahlâkın kaynağı;

  1. Kitab-ı kebir-i kâinat,
  2. Kitab-ı kebîrin âyet-i kübrâsı olan Hâtemü’l-Enbiyâ Aleyhissalâtü Vesselâm,
  3. Kur’ân-ı Azîmüşşan,
  4. Vicdandır.

6.) His ve heves hükmetmeye başladığında, “elması elmas, şişeyi de şişe bildiğimiz halde şişeyi elmasa tercih etmek” gibi bir durumla karşı karşıya kalırız. Aklın hiçbir işlev görmediği böylesi bir durumda, “haram lezzetler içindeki elim elemler görülerek” tedbir alınabilecektir. Tıpkı, Eskişehir hapishanesinde liseli kızları görüp, onların ihtiyar hallerini ve bir kısmının kabirdeki azaplarını müşahede ederek ağlayan Bediüzzaman gibi.

7.) Fıtratın istikamet üzere sarf edilmesinde, nefsin inadının kırılması, onun kontrol altına alınması büyük önem taşımaktadır. Bunun yolu ise, nefse daima acizliğini hatırlatmaktan geçmektedir. Ölüm düşüncesi, hastalık ve musîbetler gibi insana aciz olduğunu hatırlatacak her vesile ile nefis mücadelesi sürdürülmelidir. Hasta gençler için “sıhhat hastalığından hastalık sıhhatine geçişin” mantığı anlatılmalıdır.

8.) İstikamet demek, az ya da çokluktan ziyade, fıtratın hangi yöne sevk edildiğiyle ilgilidir. Diğer bir ifadeyle fıtratta cemal ve celalin dengelenerek, kemale ulaşılabilmesidir. Bu yüzden namazın her rekâtında sırat-ı müstakime bizi iletmesi için Allah’a yalvarıyoruz. Ve sırat-ı müstakîm isterken aslında, Allah’tan bizi ahlâk-ı İlâhiye ile ve ahlâk-ı Peygamberî ile ahlâklandırmasını istiyoruz.

9.) Cüz-i ihtiyarisiyle terakkisini temin etmek için, duygularına fıtraten had konulmayan insan; doymak bilmeyen arzulara ve bitmek bilmeyen korkulara sahiptir. Bu sebepten ötürü de, ‘muamelâtta zulüm ve tecavüzler vukua gelir.’ Yani trilyonları olan bir insan, o parayı hiçbir zaman tüketemeyecek olsa bile, yine de birkaç lira daha fazla kazanabilmek için, çok kişinin sıkıntıya düşmesine sebep olur. Bunun sebebi fıtratındaki duyguların sınırsızlığıdır.

10.) Had konulmadığı için, şeriat devreye girer, haram ve helâller ile sınırları çizer. Tasarrufatı tamamen senin eline bırakmaz. Sana emaneten verdiklerini satın almak ister, yani O’nun adına çalıştırılmasını emreder. O’nun terbiyesiyle, istikamet dairesinde işlettirilmesini ister, insanı ahlâka dâvet eder.

11.) Nasıl bireyler toplum ahlâkının inşasında etkili ise, toplumun da bireylerin ahlâkının inşasında etkisi vardır. Bu yüzden hem hayır yönünde, hem şer yönünde bir çarktan söz edilebilir.