Toplumun iç barışını sağlayan bir araç: DEMOKRASİ

İslam ve Demokrasi-1

Halk hakimiyeti anlamını dile getiren "demokrasi," aralarında hiçbir ayrılık gözetilmeksizinbütün vatandaşların katıldığı bir hükümet biçimidir. Bir başka tarifi de şöyledir: "Siyasal denetimin doğrudandoğruya halkın ya da düzenli aralıklarla halkın iradeleri ile seçtiği temsilcilerin elinde bulunduğu, sosyo-ekonomiközellikleri ne olursa olsun bütün yurttaşların eşit sayıldığı toplumsal örgütleniş biçimidir."1Demokrasi, M.Ö. VIII. yüzyılda tek kişinin hakimiyeti anlamına gelen mutlakiyete (yani monarşiye) ve soylularınhakimiyeti olan "aristokrasi"ye karşı Atina’da gerçekleşmiştir.

M. S. 17. ve 18. yüzyılda "democracy" kelimesi gelişmeye bir engel olarak görülendespotluk ve feodalliğin kalıntılarına karşı bir parola gibi ortaya çıktı ve ona olan inanç çok güçlüydü.Fransa 19. yy’da halkın hakimiyetini arttırmayı hedefleyen pek çok devrim ve anayasa değişikliklerine sahne oldu. İngiltereise uzlaşma yoluyla geçirdiği değişikliklerle demokrasi davasının gelişmesine yardımcı olacak pek çok hareket yaşadı.ABD’de ise demokrasi cereyanı kamu görevlerinin büyük bir bölümünde görevlilerin halkın seçimiyle tespiti, görevlerinnöbetleşe üstlenilmesi şeklindeki politikayı doğurdu. 19. yüzyıldan 20. yüzyıla geçildiği yıllarda ise demokrasihalkın yasama teşebbüsü (initiative), seçtiklerini azil (recall) ve kamuoyuna başvurulması (referandum) gibi doğrudandemokrasi yöntemleri ile bu üç ülke içinde en ileri noktalara ulaştı.

18. yüzyılda, önce Amerika sonra Fransız devrimleri İngiliz geleneğinin çabalarını sürdürerek büyükülkelere uygulanabilecek yeni bir demokrasi şeklini ortaya çıkardı: Temsili demokrasi. Yurttaşlar, aralarındantemsilci seçerek ulusal meclise göndereceklerdi. Bundan sonra demokratik rejim "yönetenlerin, yönetilenler tarafındanseçilmesi" olarak tarif edilecekti. Demokratik rejimlerin seçim sistemleri, seçimle işbaşına gelen meclislerininsayısı ve yapısı, yürütme gücüyle ilişkileri değişik biçimlerde olabiliyordu. Ortaya çıkışından bu yana"temsili demokrasi sistemi" de iki temel değişiklik geçirdi: Genel oyun kabulü (ekseriyet) ve örgütlenmişsiyasal partilerin doğuşu.2

Bu tarihi gelişme boyunca siyasal alanda demokrasi başlıca iki anlam kazanmıştır:

1. Çoğunluk yönetimi: J. J. Rousseau’ya göre çoğunluğun yönetimi ilkesine dayanan bir yönetimbiçimi olarak anlaşıldığında demokrasi, "halkın sesi, hakkın sesi" sözüyle aynı anlamdadır. Çoğunluğuniradesi "hâkim"dir ve siyasi alanda neyin doğru, neyin yanlış olduğuna karar veren "hakem"dir.Azınlık her zaman yanlış yolda, yanlış düşüncededir, hiçbir hak ileri süremez ve sadece çoğunluğa katılma hakkıvardır ve her zaman çoğunluğa karşı mücadele vermek zorundadır. Rousseau’nun bu demokrasi anlayışını ABD’de bir kısımdemokratlar da benimsemişlerdi.

2. Hürriyetçi yönetim: Stoacılar tarafından temeli atılan ve John Locke’in öğretileriyle dahakesin ve belirgin bir şekle sokulmuş olan bu demokrasi anlayışı, bazı düşünürlerin "liberalizm"dedikleri şeyle aynı sayılır. Bu geniş anlama göre demokrasi, "tüm gücün ve yetkinin tek bir elde toplanmasıtehlikelidir ve sınırlandırılmalıdır" anlayışı üzerine kurulmuştur. Bir başka ifade ile tek doğru yönetimsınırlı yetkiye ve güce sahip olan yönetimdir. Bir otokratın ya da bir aristokratın mutlak iradesine ne kadar güvenilirse,çoğunluğun mutlak iradesine de o kadar güvenilmelidir. Tüm yönetimler hem azınlıkların, hem de fertlerin korunmasıiçin frenleme ve sınırlama usulleri ile kontrol altına alınmalıdır. Bu sınırlamaların az bir kısmı gücün kötüyekullanılmasını önlemek için başvurulan mekanik haller olmakla birlikte büyük bir bölümü vatandaşlık hakları vekişisel insan hakları için verilecek güvencelerden oluşur. Yani, demokrasi "vatandaşların kişisel haklarının güvencealtına alındığı ve yetkinin kötüye kullanılmasının engellendiği yönetim biçimidir." John Locke, kişininkendisinin dahi feragat edemeyeceği bu hakları tabiî hukukun temel unsurları olarak kabul eder. J. S. Mill isemedeniyetin terakkisi için bu hakların mutlaka tanınması gerektiğini ileri sürmektedir. Daha başkaları onların insanonurunun ayrılmaz parçalarını oluşturduklarına ve insanı hayvandan ayıran önemli özellikler olduklarına inanır. Tümbu anlayışlarda demokrasi, rejim ve idare şeklinden ziyade hürriyet ile ilgilidir ve kişinin ve haklarının dokunulmazlığınahiç değilse toplumun çıkarı kadar önem verir.

Demokrasinin altınçağı diyebileceğimiz 1900-1918 yılları arasındaki dönemde daha çok yukarıdakibakış açılarından birincisi ile demokrasiye bakılıyordu. Halk arasındaki yaygın görüş çoğunluğun yönetimini ozamana kadar geliştirilen siyasal sistemlerin en yararlısı olarak kabul ediyordu. Demokrasinin bazı kusurları varsa dabunlara zıt unsurlardan faydalanılarak değil, demokrasinin dozunu artırarak çareler bulunabilirdi. İşte bu görüş yüzünden1918’den itibaren demokrasinin problemleri dile getirilmeye başlandı. Bu da "demokrasinin yıpranma dönemi"negirildiğini gösteriyordu.

Hürriyeti ön plâna çıkaran ikinci görüşe göre ise özgürlükle demokrasi arasındaki sıkı ilişkiaçıklama gerektirmeyecek kadar gerçekti. Demokrasi ile hürriyet arasındaki mutlak ilişkiyi ilk önce M. Ö. V. yüzyıldaPerikles ortaya attı. Demokrasiyi "hoşgörüyü, yaşamın her alanında yeteneklere saygı gösterilmesini ve insanidavranışların anlayışla karşılanmasını" ihtiva edecek bir şekilde idealleştirdi. Hürriyeti ise "kimeverilmiş olursa olsun, otoriteye ve kanunlara ve özellikle de ezilenleri koruyan kanunlara ve uymayanların herkesçe kınanmasınayol açan yazılı olmayan kurallara uyma, saygılı olma" sözleriyle tarif etti. ABD Anayasasının kurucuları dademokrasi ile hürriyet arasında bulunması gerektiğini düşündükleri ilişkiyi açıkça ortaya koydular. Hürriyeti,temsili yönetim biçiminin yürütülmesi için gerekli ve demokrasinin vazgeçilmez bir öğesi olarak gördükleri içindirki, hürriyetin korunmasından yana oldular. Fakat bu görüş korkunç saldırılara hedef oldu ve iki aşırı uçtamuhalif görüşler oluştu. Bir uçta Hegelciler adeta devlete taparak hürriyeti "ferdin devlet otoritesine gönüllüolarak boyun eğmesi" olarak tanımladılar. Öteki uçta devletten nefret eden anarşistler her türlü yönetimi lânetleyip,ferdin iradesini sosyal faaliyetlerin en yüce belirleyicisi olarak gördüler. Bu iki uç da demokrasi ile hürriyetin arasınınaçılmasında önemli rol oynadılar ve onların sayesinde hürriyet anarşizme yol açan tehlikeli bir unsur olarak anlaşıldı.Bu eğilim günümüzde de devam etmektedir.

Hürriyeti esas alan demokrasi anlayışına göre yönetimin temel esasları hürriyet, kanun karşısındaeşitlik, kanun hakimiyeti ve parlamentarizm idi. Ayrıca bir değerler manzumesini veya bir ideolojiyi topluma dayatmak, hürriyetçidemokrasi için söz konusu değildi. Söz konusu hak ve hürriyetlerin çerçevesinde din ve vicdan hürriyetinin de yer aldığıdüşünülürse, demokrasinin dinle kesişen bir yanı yoktu. Yalnız inançla bir ilgisi vardı; o da tabii hukukla ilgiliidi. Stoacılardan ilham alan J. Locke tabii hukukun "yaratıcı bir kutsal güce inanan bir ortamın ürünü"olduğu için "Allah’ın emirleriyle aynı" olduğunu ifade etmiştir.

1930’lardan sonra, demokrasi içinde hürriyetin korunması ve yaşaması gerekliliğine dair olan düşünceninbaşta gelen savunucularından birisi de Franklin Roosevelt olmuştur. Ona göre, hürriyet hem korunup sürdürülmeli, hemde yeniden yorumlanıp toplum yararına yeni alanlara yayılmalı idi. Çünkü hürriyetçi demokrasiyi tehdit eden müstebitgüçler vardı ve onlara karşı demokrasiyi korumanın yegâne yolu bu idi. Roosevelt bu konuda çok ısrarlıydı vederhal harekete geçti. İlk olarak 1932’de yaptığı bir konuşmada Jefferson’u "mülkiyet haklarının kişi haklarınıçiğneme tehlikesi yarattığı zaman devletin işe karışması gerektiği" yolundaki öğretisinden dolayı övdü.1941 yılında yaptığı bir konuşmada ise hürriyetin yalnız Amerika’da değil, dünyanın her yerinde gerçekleştirilipgeliştirilmesi gerektiğini savundu ve dört hürriyet kavramını ortaya attı: (1) konuşma ve düşünceleri dile getirmehürriyeti, (2) din ve vicdan hürriyeti, (3) yoksulluktan kurtulma hürriyeti ve (4) korkudan kurtulma hürriyeti.3

Bütün bunlardan çıkaracağımız anlam kısaca şu olmalıdır: İdeal demokrasi hürriyetle ilgilikavramlarla tanımlanmalıdır. Fakat halkın iradesinin dile getirilmesiyle doğrudan ilgili olduğu için "hürriyet"ile aynı şey değildir.

Genel olarak, halk hakimiyeti anlamına gelen demokrasinin pratikte dört temel prensibe dayandığı görülmektedir:

1. Ferdi hürriyet ve hakların korunması ve kanunlarla güvence altına alınması
2.
Halkın oy kullanarak yönetime katılması.
3.
Halk yönetiminin müşahhas bir ifadesi olan parlamento sistemi.
4.
Yönetimin çoğunluğa dayanması.

Demokrasinin muhtevası incelendiğinde ise şunlar göze çarpar: Temel siyasi hürriyetler, yani çeşitliyollarla sağlanan siyasal katılım; fikir hürriyeti; eşitlik; din ve vicdan hürriyeti; can ve mal emniyeti.

Demokrasi kendine muhalif olan monarşi ve aristokrasi gibi rejimlerle karşılaştırıldığında halkınekseriyetinin rızasına dayanması ve şiddet kullanılmadan iktidarın el değiştirmesini mümkün kılan karakteriyle öneçıkar. Demokrasi geliştikçe "devlet" ferdin hak ve özgürlüklerini koruyan, şerefini ve bağımsızlığınıgüvence altına alan koruyucu bir rol üstlendi. Fert, devlet ve anayasalar tarafından güvence altına alınan siyasalhaklarla mânen yüceltildi. Halkın temsil yoluyla yönetime katılması demek olan parlamento, yasama yetkisine sahiptive yetki verdiği hükümetin icraatlarını kontrol etme durumundaydı. Ayrıca demokratik parlamenter rejimlerin yasamayareferans teşkil edecek anayasalara sahip olduğunu görüyoruz. Bir başka ifade ile yasama "anayasa" ile sınırlandırılmışve kontrol altına alınmıştır. Burada demokrasinin bir de iktidarı sınırlama gibi bir özelliğinin olduğu ortaya çıkmaktadır.

İktidarı sınırlamaya elverişli bir yöntem olarak demokraside yönetenlerin yetkisini sınırlandırmayolları; yönetenlerin güçsüz kılınarak yetkilerinin sınırlandırılması, seçim, güçlerin bölünmesi ve yargıdenetimi ile sağlanır. Eğer seçim dürüstçe yapılmışsa, yöneteni yönetilene karşı hesap vermeye zorlayacaktır.Güçlerin bölünmesi ise yasama, yürütme ve yargının birbirinden ayrılmasının yanısıra bütün güçlerin bölünmesiniiçermektedir. Meselâ iki meclis sistemi, federalizm, adem-i merkeziyet gibi yollar bunlardan bazılarıdır. Yargıdenetimi ise sadece yargının bağımsızlığı değil, aynı zamanda yargıya belli kurallar çerçevesinde icraat yapmasıbeklenen yürütmeyi denetleme görevinin de verilmesi ile sağlanmaktadır. Bu yolların dışında bir yol daha vardır: Yönetilenlerigüçlendirerek, yönetenlerin yetkilerini sınırlandırmak. Özel güçlerin gelişmesi ile bu gerçekleşecektir. Buterimden, vatandaşların yönettiği ve vatandaşlara devlet nüfuzuna karşı koyma imkanı sağlayan bütün kurumlarıanlıyoruz. Bugün ticaret ve endüstri teşebbüsleri, özel mülkiyet, şirketler, sendikalar, gazeteler hükümetin her şeyiyapabilme gücüne karşı çıkan fiilî engellerdir.

Buraya kadar demokrasinin nazarî esaslarını ve uygulamaya ait olan unsurlarını ana hatlarıyla gözdengeçirdik. Şimdi de demokrasi hakkındaki değerlendirme ve tahlillere kısaca bir göz atalım. Tarihte demokrasi hakkındailk değerlendirme ve tahlil Platon tarafından yapılmıştır. M. Ö. 427-347 yılları arasında yaşamış olan Yunanfilozofu Platon’un ünlü eseri Devlet’te demokrasiden şöyle bahsedilir: Avamın kurduğu "demokrasi devleti"ndeherkes hürdür. Her yerde bir hürriyet havası eser. Vatandaşlar serbestçe konuşur, dilediklerini serbestçe yapar. Hürriyetinolduğu yerde de her insan yaşantısına dilediği düzeni verebilir. Böyle bir devlette çok değişik insanlar bulunur.Bu düzen görünüşte düzenlerin en güzelidir. Ama bu devlette bir düzen bulunmaz. Çünkü hürriyet olduğu için bütündüzenler vardır orada. O kadar ki, bir devlet kurmak isteyenler bir demokrasi devletine gidip diledikleri düzeni seçerler.Demokrasi bir düzen panayırıdır. Beğen, beğendiğini al; çeşit bolluğuna diyecek yoktur. Demokrasilerde kimsekimseye zorla bir iş yaptıramadığı gibi, herkes bir komutan, bir yargıç gibi davranabilir. Bu devletin cömertliğineve hoşgörülülüğüne de diyecek yoktur. Hürriyet demokrasinin temelidir ve hür doğan bir insan da ancak böyle birdevlette yaşar. Böyle bir düzende eşitlik vardır, sığıntılar yurttaşlarla eşit olur, yerli-yabancı ayrılığıda kalmaz. Satın alınmış köleler satın alan kadar hürdür, kadınlarla erkekler eşit olur. Hayvanlar bile bu düzendehürdür. Her yerde dolup taşan bir hürriyettir kısacası. Yalnız bu hürriyet demokrasiyi köleliğe çevirir, çünküher aşırılığın ardından her zaman bir tepki gelir. Aşırı hürriyetin tepkisi, insanda da, toplumda da aşırı birkölelikten başka bir şey olmaz.4

Buraya kadar yapılan tespitlerin ışığında bir değerlendirme yapacak olursak, demokrasinin toplumun içahengini ve sosyal barışı sağlayan sadece bir araç olduğunu görürüz. Ferdin kendi kaderini kendi tayin etmesi veyabaşka bir ifadeyle kendi kendini tanımlayabilmesi ve her ferdin hak ve özgürlüklerini birlikte yaşayabilmesi prensibinedayanır. Gerçekten de kendi felsefî tercihlerinin dışında da tercihlerin olabileceğini kabul edecek kadar hoşgörüsahibi ve herkesin farklı hayat tarzlarını meşru sayabilen fertlerin yaşadığı toplumlar, bir ahenk ve sosyal barışasahiptir. Toplumun uyumu ve iç barışı gibi bir hedefi sağlayan demokrasi bir araç olarak pozitif fonksiyon kazanmıştır.Çünkü bireyin kendini tanımlayabilmesi, onun insan haklarını tanımasını gerektirir. Ferdin kendi özel alanındahakim olabilmesi, kendini tanımlayabilmesi için kişilik hakları ne kadar gerekliyse, farklı fertlerin ortak veya içtimaikimliklerini belirlenmesinde etkili olabilmeleri için de o kadar gereklidir. Kişiye kimlik kazandırmanın dışında ortaksiyasal veya içtimai mukadderatına da fert ancak "siyasal haklar" yoluyla hakim olabilir. Fertler kendi amaç vedeğerlerini demokrasiden bağımsız olarak seçerler. Bu konuda demokrasi onlara yol gösteremez; çünkü demokrasininideolojisi olmaz; herhangi bir ideolojiyi dayatmaz; kimse için belli bir değeri ve bir dünya görüşünü zorunlu kılmaz.Fertlere hayatını nasıl yaşaması gerektiğini göstermez, kâinata ve insana ait bir teori, bir düşünce sunmaz. İşte,değerlerini kendi başlarına seçen irade sahibi, hür fertler kendileri gibi kendi değerlerini seçmiş başka fertlerlebir arada yaşamak zorunda kaldıklarında "demokrasi" devreye girer. Böyle farklı değerlere sahip fertlerin birarada yaşamasının barışçı yollarını demokrasi sağlar. Öyleyse demokrasi farklı fertlerin veya topluluklarınkendi değerlerini ve temel amaçlarını çatışmadan gerçekleştirebilmelerine bir araçtır. Onun içindir ki, demokrasigerçekleştiğinde her şey bitmiş olmaz, ondan sonradır ki, fertler kendi iradeleri ile seçtikleri değerlerini yaşamakve amaçlarını gerçekleştirmek için kendi hayatlarını kurarlar. Özet olarak ifade etmek gerekirse, demokrasi, tek birkişinin bile tüm topluma karşı kendi inancını, doktrinini, bakışını savunma hakkıdır, biraradalık rejimidir;farklılıkların doğallıkla biraradalığıdır.5

Bütün bunlardan çıkaracağımız sonuç şudur: Demokrasi her şeyden önce siyasal toplum içinde yeralan çeşitli dünya görüşlerine mensup bütün kişi ve grupları, bütün farklı kimlikleri kucaklayan, ama onlarınhiçbirisi ile özdeş olmayan bir ortak platformun adıdır.6

 – Devamı Haftaya –