Tahavvülat-ı Zerrat Şerhi-30

"Dördüncüsü: Hadsiz âlem-i misâl gibi gayet geniş âlem-i melekût ve gayr-i mahdut sâir uhrevî âlemlere birer mahsulat veya tezyinat veya levazımat gibi onlara münasip şeyleri yetiştirmek için şu dar mezraa-i dünyada, zemin yüzünün tezgâhında ve tarlasında, Hakîm-i Zülcelâl, zerratı tahrik edip, kâinatı seyyale ve mevcudatı seyyare ederek şu küçük zeminde o pek büyük âlemlere pek çok mahsulat-ı maneviye yetiştiriyor. Nihayetsiz hazine-i kudretinden nihayetsiz bir seyli dünyadan akıttırıp, âlem-i gayba ve bir kısmını âhiret âlemlerine döküyor."

Genellikle mülk âleminde yaşantımız şekillendiği için bakış açımız bu merkezli oluşuyor. Varlıklailgili tüm hükümler burada verilip, burası esas kabul edilmektedir. Mesela, rüyalarımız, hayallerimiz, ruhumuz ve mülkâleminin genel yapısına uyduramadığımız pek çok kavramın varlığı âlemimizde netleşmemiş nasıl bir varlıkanlayışı çerçevesinde ele alınacağı tam kestirilemediği için üzerinde çok durulamamıştır. Bilim ise mümkünolduğunca bu alanların ve bu türden kavramların uzağında kalma eğilimindedir. Genel yaklaşım, mülk âleminin esasdiğerlerinin ise bu âlemin uzantısı, bu âlemle bağlantılı olarak ortaya çıktığı şeklindedir. Yunana ve Romamedeniyetlerinin insanlığa hediye ettiği yalnızca mülk boyutlu idrak eğilimi beşerin kolektif şuurunda o derecebelirgin şekilde yet etmiştir ki, "doğru"luk "bilimsellik"le eşanlamlı hale gelmiş ve bilimimerkezi bir konuma getirmiştir. Bilim ise gözlem üzerine bina edildiği için "elle tutulup gözle görülen"varlıkların dışında kalanlara neredeyse varlık kategorisi dışında bakmak gibi bir yol içine girmiş, tezahürleri gözlenenlereise mülk boyutunda bir kavramla bağlantılı izah getirmek temayülünde olmuştur.

Mesele rüya, bilimsel yaklaşıma göre beynin işleyişi ile ilgili bir durumdur. Temelde buna zemin hazırlayanbeyindir. Halbuki, uyku ve rüya ile ilgili olarak bilinenler çok azdır. Uyku bu süreç buyunca gözlenen gözhareketlerine göre RAM ve REM olarak ikiye ayrılmış, daha ileri basamaktaki incelemelerde beynin ürettiği elektrikdalgaları EEG adı ile büyütülerek incelenmiş ve bunların yorumundan sonuca ulaşılmaya çalışılmıştır. Bu yüzeyselve uzaktan gözlemle uyku ve rüya hakkında hüküm vermek ve bu hükmün tam doğruluğuna kanaat etmek mümkün gözükmemektedir.Beyin mülk boyutunun bir parçası olduğu halde bir sır iken onunla irtibatlandırılmaya çalışılan rüyayı mülkteanlamanın ne derece mümkün olabileceği takdir edilebilir. Prof. Dr. Korkut Yaltkaya’nın Beynin ve Yaşamın Gizemleriisimli eserinin "Düşlere Bilimsel Yaklaşım" başlıklı bölümünde günümüzün bilimsel yaklaşımı ortayakonulmaktadır. Öncelikle uykunun RAM ve REM safhaları anlatılıp bu periyotlar arasında beynin korteks fonksiyonlarınıgösteren EEG incelemeleri anlatıldıktan sonra, belli durumlarda beynin hangi bölgesinin kanlandığını gösteren teknikveriler de ortaya konup, yazı şu cümlelerle sonlanır: "Eski çağlardan beri, düşlerin geleceği görmeyi sağladığısanılmıştır. Bu yönleri ile antikçağdan beri düş-yorum kitapları yazılmış ve düş görüntüleri ‘sembolize’edilmiştir. En eski yorumlarla bu günkü yorumların temelde büyük farkları yoktur. Ancak … düş görme de diğerbedensel işlevler gibi organik (kimyasal, elektriksel) temellere dayalıdır ve bilim dışı özellikler taşıması düşünülemez."

Bu cümleler, günümüz "bilimsel" yaklaşımının tipik özelliklerini taşımaktadır.Kendinden emin, diğer yaklaşımları küçük gören ve hafife alan, başka hiçbir izah tarzına hayat hakkı tanımayan,hakim olmadığı, yeterince çözemediği alanlarda bile rahatça konuşabilen bir anlayış! Oysa bırakın rüyayı, uyanıkolduğumuz dönemlerdeki görüntüler bile kortekste hangi "kimyasal" yada "elektriksel" süreçle oluştuğunubugünkü bilimin verileri ile net ortaya koyabilmek mümkün değildir. "Bilimsel" yaklaşım rüyadaki görüntüyübeyin ile irtibatlı olarak algılamak istediği için hafızada veya şuur altında kayıtlı verilerin beynin iş ortamındaaktif hale geldiğini düşünmek istenmektedir. Mülk dışında âlem tanımadığı için bu görüntülerin başka bir âlemeait olabileceği alternatifi söz konusu bile edilmez. Çünkü bilimin adı mülktür, onun dışında kalanlar bilimin varlıktanımına girmezler. Beyin muhtemelen ruhun mülk boyutuyla irtibatını sağlayan algıları yorumlayıp, anlamlandıranbir göz gibidir. Kendisi öldüğü halde rüyada görüntüsünü algıladığımız bir yakınımız, mülk boyutununmaddi gözü gibi ruhlar âlemine yönelik farklı bir gözün bize ulaştırdığı bir algı neden olmasın!? Mülk âlemibile henüz madde boyutuyla tam olarak algılanmış olmadığından madde-antimadde, her varlığın simetriğinden oluşmuşfarklı bir âlem gibi pek çok ayrı maddi dünyadan bahsedilmektedir. Maddi dünyaların haricinde pek çok âlemin olduğundanise rüya, hayal gibi verilerle bu âlemlerle irtibat kuran ve bize en yakın varlık olan ruhumuz haber vermektedir. Manalarâlemi ile mülk âlemi arasında cesedimiz sanki bir köprü gibidir. Bir taraftan ruhumuzdaki manalar mülkü idrakimizinzemini olurken, diğer taraftan mülkte oluşanlar algılarımız, beyin ve ruhumuzdan süzülen manalara dönüşürler. Buhal, sürekli ve zaman nehrinde akıcılıkla cereyan eder.

Merkezi konumda olan insan gibi varlıklarla zaman ve mekan içinde bir anlam kazanan her şey, zaman vemekanın kalktığı, sınırların olmadığı âlemleri oluşturur. Yaşadığımız mülk âlemi; misal âlemi, melekut âlemigibi pek çok uhrevi âlemin tarlası yada oraya nispeten bir çekirdek, bir genetik şifre gibidir. Kader programı ile çizilenhatlarda kaynaşan zerreler, bir çekirdeğin programı etrafında toprakta gezinen mineraller gibidirler. Çekirdeğinkendinden çok daha büyük ağacı netice vermesi misali, kainat da misal, melekut ve pek çok uhrevi âlemleri netice verenbir çekirdeğe benzer. Bu genişlik en azından zerrelerin milyarlarca yıldır dolaştığı mekanlar, asırlarca yaşamışinsanların rüyaları, hayalleri, tasavvurları kadardır. Uhrevi âlemler, cennet, cehennemdeki ürünler oraları süsleyiptefriş edecek şeyler, orada lazım olanlar bu âlemde hazırlanmakta, kainat tezgahlarında dokunmakta olmalıdır. O genişliktekibir âlemi dokumak için kainat dar bir tezgah, oranın levazımatı için bu âlem fabrikası çok küçüktür. O yüzdençok zaman ve akıl almaz bir hızla üretim gerekmektedir. Galaksilerin, gezegenlerin asırlardır dönüşü zerrelerin çokbüyük hızla değişim ve dönüşümü bu sebeple olsa gerektir. Zamana ihtiyaç vardır bu yüzden zerreler tahrik olmalı,bu hareketle her şeyin akıcı olduğu bir kainatta zerreden şemse bütün mahlukat hareketli dar bir mülk alanında büyükâlemlerin manevi mahsulatını yetiştirme telaşındadır.

Bu âlem sonsuz bir manevi mahsulatı üretecek sınırlı bir tarla gibidir o yüzden mahsulatı hızlatoplanmalı ve yeni ürünlere yer açılmalıdır. Bu üretim ve hasat arası o kadar kısa olmalı, âlem tarlasının kışve baharı o kadar yakın olmalıdır ki sanki aynı anda her ürün çıkıyor hem toplanıyor ya da kış ve bahar aynıanda yaşanıyormuşçasına bir hız, birinden diğerine geçiş zamanın sıfırlandığı bir anda olmalıdır. Zerrelerboyutunda ayın anda iki özelliği taşıyor olmak hem dalga hem tanecik, hem var hem yok oluşları bu halin bir tezahürügibidir. Ancak bu şekilde dar bir dünya tarlasından akıl almaz genişlikteki uhrevi âlemler mahsul olarak eldeedilebilir. Bu âlemin ustası hazırladığı bu tezgahta uhrevi âlemleri, gayb âlemlerini dokumaktadır ve bu tezgahtayaptığı her iş bir maksada müteveccih, her şey O’nun emriyle iş gören bir celal sahibi, yani Hakim-i Zülcelal’dir.Bu hikmet gereği zerrelerin akıl almaz kargaşası, minerallerin yerden yere akışları, hücrelerin bölünüp birleşmeleri,çoğalıp farklılaşmaları yaşanır. Milyarlarca bitki ve canlı türünün farklı farklı hayat şekilleri, sayısızözellikleri rızık ve hayat çevresinde şekillenen hesap edilemez sayıdaki halleri bu yüzden olmasıdır. İnsanlarındoğup, büyüme, gelişme sosyalleşme şeklinde gelişen hayat evreleri, tarih boyunca yaşadığı farklılıklar günlükhayatın koşuşturmacaları ekonomik, sosyal olayların hepsi farklı duygular, düşünceler, hayaller ve sanatlar hep buhale hizmet için olmalıdır. Bedenimizdeki anlık değişimler, salgılanan hormonlar duygularımızı şekillendiren nörotranmitterler,enderfinler, vazoaktif peptitler ve bunların bağlı şekillenen iç âlemlerimiz, derinliklerimiz de bu tezgahınmahsulleridir. Dünyanın güneşin ve bütün gezegenlerin dönüşü de her an yeni bir deşen, farklı bir mahsul, çokyeni ve değişik her an yenilenen tasarımlara zemin hazırlıyor olmalıdır.

Kudret hazinesi sonsuz nimetlerle doludur. İmam-ı Mubin’de, Levh-i Mahfuz’da henüz bizim idrakimize göreşekillenmemiş olan bu nimetler bize göre ifade için mülk âleminde, zerrat tarlasında, sınırlılıklar âleminde gösteriliyor.Sonsuz hazinenin sınırlı bir dünyaya, mahdut kainata sığabilmesi için zerreler akmalı, dünya akmalı, gezegenlerakmalı ve zaman nehri var olmalıdır işte değişimlerin başkalaşımların, halden hale geçişlerin, her an ortaya çıkanfarlı duyguların, farklı hayallerin ve bunlara zemin olan zerrelerin tahavvüllerinin bir hikmeti de budur.