Tahavvülat-ı Zerrat Şerhi-24

"Evet, havanın her bir zerresi, her bir zihayatın cismine, her bir çiçeğin her bir meyvesine, her bir yaprağın binasına girip işleyebilir. Halbuki, onların teşkilatları ayrı ayrı tarzdadır, başka başka nizamatı var. Bir incir meyvesinin fabrikası, faraza çuha makinesi gibi olsa, bir nar meyvesinin fabrikası da şeker makinesi gibi olacaktır. Ve hakeza o binaların, o cisimlerin programları birbirinden başkadır. Şimdi şu zerre-i havaiye, bütün onlara girer veya girebilir. Ve gayet hakimane ve üstadane yanlışsız olarak işler, vaziyetler alır. Vazifesi bittikten sonra kalkar gider. İşte müteharrik havanın müteharrik zerresi ya nebatata ve hayvanata, hatta meyvelerine ve çiçeklerine giydirilen suretlerin, miktarların teşkilatını, biçimini bilmesi lazım geldiği veyahut onlar bir bilenin emir ve iradesiyle memur olması lazım geldiği gibi; sakin toprak, sakin olan her bir zerresi bütün çiçekli nebatatın ve meyvedar ağaçların tohumlarına medar ve menşe olmak kabil olduğundan, hangi tohum gelse ve o zerrede, yani misliyet itibariyle bir zerre hükmünde olan bir avuç toprakta kendine mahsus bir fabrika ve bütün levazımatına ve teşkilatına lazım bütün cihazatı bulunduğundan, o zerrede ve o zerrenin kulübeciği olan o bir avuç toprakta eşcar ve nebatat ve çiçekler ve meyveler envaı adedince muntazam manevi makine ve fabrikaları bulunması veyahut mu’cizekâr, herşeyi hiçten îcad eder ve her şeyin her şeyini ve her cihetini bilir bir ilim ve kudret bulunması lazımdır veyahut bir Kadir-i Mutlak, bir Alîm-i Küll-i Şeyin emir ve izniyle, havl ve kuvveti ile o vazifeler gördürülür."

Hava, su, toprak ve ateş insanlık tarihi boyunca varlıkların temel unsurları kabul edilmiş, her şeyinbunlardan oluşturulduğuna inanılmıştır. Bu inanış Hippokrates’ten Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’ne kadar pekçok düşünce ve inanç insanı tarafından dile getirilmiştir. Gerçekten de varlıkların aleminde, eşya arasında buunsurların ayrı bir önemi ve temel görevleri göze çarpmaktadır. Makro alemin temel unsuları olan bu maddeler dahaatom içi aleme nazarların inmediği dönemlerde zerre fikrini insanlara yaşatmış olmaları açısından da önemlidirler.Yine günümüz insanlarından atom ya da atom içi ile alakası olmamışların aleminde zerre düşüncesi bu unsurlarla açılabilir.Bu kısımda da, temeli teşkil eden, yapı taşı manaları bu unsurlarla nazara verilmektedir. Risale-i Nurterminolojisinde hava ve suyun "şeffafiyet" sırrına mazhariyeti bazı yerlerde nazara verilirken, bu unsurlarınkendilerini ön plana çıkarmamaları ve "kendi"lik sınırlarını netleştirmemeleri şeklinde bir görüntüarz etmelerinden dolayı daha genişlemiş bir mana aleminde sergilendikleri ifade edilmektedir. "Hiç"liğe talipolmaları "hep"liği netice vermiş; "yok olmak"la "külli bir varlık" kazanmak sırrınamazhar olmuştur. Hava zerrelerinin bütün hayat sahiplerinin ihtiyacı olması ve her zihayatta görev yapmaları da bununbir tezahürüdür. Zerrede de benzer bir özellik gözlenir. Her şeyin temeli, herşeyi oluşturan yapı taşı olmasınarağmen, bu güne kadar belirli bir şekle girmiş halini hiç kimse görmemiştir ve bütün uğraşılara rağmen zerreninbir şekle girmeye karşı direnç gösterir bir hali vardır. Makro alemde bu hale mazhar olan hava ve su gibi unsurlar daher şeyle irtibatlı olmakla zerrelik manasını yaşatırlar. Bu mazhariyetin gerisindeki sır ise harfîlik olmalıdır.Yani kendine ait bir mana ifade etmek ya da sınırlamak yerine kendini gizleyip herşeyi Yaratan’a ayine olmakla bir külliyetkazanır ve Ehadiyet sırrına mazhar olur. Hava zerrelerinin sürekli bir tarzda bir zihayattan ötekine seyahatleri ve herbirinde oranın şartlarına uyum sağlayabilmelerinin gerisinde de büyük bir sır gizlidir. Akciğerlere girerek hayatsahiplerinin bu hallerinin idamesinde görev alan hava, hücrelerde, tekrar çıkışında lisanda, bitkilerin, hayvanlarıncanlılıklarında ve sergiledikleri güzelliklerin oluşumunda rol alır. Sesleri, elektromanyetik dalgaları ileten sayısızradyo, televizyon yayınlarının, uydu haberleşmelerinin, cep telefonlarının trafiğine bir zemin olur. Bu özelliklerininharika bir şekilde ortaya konduğu On Üçüncü Söz’ün sonundaki "Hüve Nüktesi"nde: "Eğer Sani-i Zülcelal’everilse, hava bütün zerratıyla Onun emirber neferi olur. Bir tek zerrenin, muntazam bir tek vazifesi kadar kolayca hadsizkülli vazifelerini Halıkının izniyle ve kuvvetiyle ve Halık’a intisap ve istinad ile ve Saniinin cilve-i kudreti ile biranda, şimşek süratinde ve (hû) telaffuzu ve havanın temevvücü suhuletinde yapılır. Yani kalem-i kudretin hadsiz veharika ve muntazam yazılarına bir sayfa olur. Ve zerreleri o kalemin uçları ve zerrelerin vazifeleri dahi kalem-i kaderinnoktaları bulunur. Bir tek zerrenin hareketi derecesinde kolay çalışır." Bu noktada kalem-i kudretin ucu olmak özellikleriile de hava taneciklerinde bir zerrelik manası ortaya konmaktadır. Bu bir anlamda zerrenin Risale-i Nur terminolojisindekudret kaleminin ucu olarak tarif edildiğine de bir işarettir. Daha sonra havadaki bu halin tevhide ne kadar parlak bir işaretolduğu ortaya konup, bu kadar karışık vazifelerin üstesinden gelen hava zerreciklerinin adeta bütün iletişim, konuşma,haberleşme ve yeryüzünü kuşatan canlıların çekirdeği, tohumu gibi bir konumda gözüktüğü ifade edilir. Kendindebu özellikler olmadığı gibi, kendini herhangi bir özelliğe sahip olma eğiliminde olmaksızın ifade eden havazerreleri herşeyin gerisindeki kudreti, O’nun tek ve misilsiz olduğunu gözler önüne serer gibidir. Ya herbir zerre bütünzerreleri kontrol edebilecek bir ilim ve kudret sahibi olmalı yada hepsi o ilim ve kudrete sahip bir zatın emriyle hareketediyor olmalıdır. Birinci ihtimalin akıl ve mantığa uymadığına pek çok izah getirilebilir. Bir şeyin aynı anda hemherşeyden emir alan hem de herşeye emir veren konumda olmasının eşyanın yapısına aykırılığı bunlardan yalnızcabiridir. Hüve Nüktesi’nde bu durum şöyle izah edilmektedir.

"Demek, ya herbir zerre ve herbir parça havada nihayetsiz bir hizmet ve nihayetsiz bir ilmi, iradesi venihayetsiz bir kuvveti, kudreti ve bütün zerrata hakim-i mutlak hassaları bulunmak lâzımdır ki, bu işlere medarolabilsin. Bu ise, zerreler adedince muhal ve batıldır. Hiçbir şeytan dahi bunu hatıra getiremez.

"Öyle ise, bu sahife-i havanın, hakkalyakîn, aynelyakîn, ilmelyakîn derecesinde bedâhetle, zat-ıZülcelâl’in hadsiz gayr-i mütenâhi ilmi ve hikmetle çalıştırdığı kalem-i kudret ve kaderin mütebeddil sayfası vebir levh-i mahfuzun alem-i tegayyürde ve mütebeddil sayfası ve bir levh-i mahfuzun âlem-i tegayyürde ve mütebbeddil şuunatındabir levh-i mahv, ispat namında yazar bozar tahtası hükmündedir."

Zerre ile bağlantılı olarak ortaya konan bu bölümde hava ile irtibatlandırılmış bir "kalem-ikudret" ve "kaderin mütebedil bir sayfası" hükmünde ortaya konmuştur. Zerrelerin tehavvülü gibi havanınesintilerinde, cevalanında da benzer şekilde bir değişim, başkalaşım, halden hale giriş yani tahavvülât gözlenmektedir.Hava, irtibatlı olduğu herşeye uyum sağlaması ve onun işleyişine adapte olması ile bir zerrenin mazhar olduğu özelliklerebenzer bir hal sergilemektedir. Bu hal "harfî"liğe ve "şeffafiyet"e çok yakındır. Yani kendigizlenerek varlıkların gerisindeki Vacibü’l Vücud’a işaret eder. Teklikte kesret, vahidiyet içinde ehadiyet halini yaşatır.Aynı hal toprakta da gözlenir. Meselâ, sunî olarak yapılan yalnızca plastik ve naylon malzemelerle görüntüyübenzetmek için yapılan çiçekler için en basit şekli ile bir atölyeye ihtiyaç vardır. Daha detaylı ve komplike veaynı anda farklı ürünler ortaya koyabilmek için büyük bir fabrika gerekli olacaktır. Yani farklı parçaları biraraya getirip ürün ortaya koyacak bir işletme lâzımdır. Toprakta ise her baharda rengarenk, farklı türlerde yüzlercebitki boy verir. Sanki atılan tohumun özelliklerini bilip ona göre tavır sergiler bir hal vardır. Tohumdaki genetik şifreleradeta toprak ROM’unda çalışan CD’ler gibidirler. Ancak, ürünler üç boyutlu, elle tutulup, gözle görülen, hattabunun gibi diğer duyu organlarına da hitap eden şekilde olduğundan tohumları otomasyon sistemi ile çalışan ve çokgeniş bir spektrumda farklı hallere uyum sağlayan bir fabrikanın bilgisayar sisteminin CD’si olarak düşünmekgereklidir. Sanki, bütün çiçeklerin, bitkilerin gerisinde mükemmel bir sistem, bir program işlemektedir. Ancak bu işleyişbir otomasyon tarzında da değildir. Çünkü ürünler tıpa tıp birbirinin aynı bir fabrikadan çıkmış gibi de değildir.Herbirinin kendine mahsus ayırt edici özellikleri olduğundan, herbir unsurun tek tek ele alındığı izlenimi doğmaktadır.Bu durumda ya toprak her tohumu ayrı ayrı tanıyacaktır yada her birindeki programa uygun işleyişleri sergileyeceksistemlere sahip olacaktır.

Toprakta, bu özelliklerin hiçbiri ve bu sistemlerin içinde olduğuna dair en ufak emare yoktur.

Sanki, havanın, suyun, toprağın gerisinde gizli bir el, bir kalem-i kudret işlemektedir. Evindeki saksıdayetişen atlas v e kadife gibi kumaşlar benzeri yaprakları saksıdaki toprağa hamletmek ya da toprakta gizli bir fabrikanınürünleri olduğunu düşünmek akıl ve mantık denen özelliklerle ne derece bağdaşır?

O zaman herşeyin aslı, bir kudret kaleminin çizdiği resimler gibidir. Bir Kadir-i Mutlak, bir Alim-i Külli-iŞeyin elindeki bu kalem, kudret mürekkebi ile yazarken ucu bazan ince ve zerreler, atomlar şeklinde, bazan da daha kalınhava, toprak, su şeklinde yazıyormuş gibi gözükür. Herşey O’nu ifade eder. Bazan bir kıpırdanış, bazan tatlı birtebessüm, bazan nesim-i sonbahar, bazan zemini süsleyen cennet bahçeleri, bazan semayı tezyin eden mücevherat misali yıldızlaradönüşür. Bazan da beşeri tatlı nağmelere dönüşür bu ifadeler.