Sırran Tenevveret modeli

Risale-i Nur Modelleri

III. Arama Konferansı Sonuç Bildirileri

Risale-i Nur Enstitüsü
Ankara Şubesi
24-25 Eylül 2005 / ANKARA

Sırran Tenevveret nedir?

Sözlükteki anlamıyla; gizlice aydınlanma, nurlanma, fazla ses çıkarmadan çalışma anlamına gelmektedir. Bu terim Risâle-i Nur'da iman hizmetini ihlâslı bir şekilde, sessiz ve gösterişsiz yapmak anlamında kullanılmıştır. Gönüllülük üzerine kurulu informal, sivil, yaygın aydınlanma ve aydınlatma biçimidir. Bu modelde maksat, gürültüsüz patırtısız, kimse rahatsız edilmeden muhtaç gönüllere ulaşmaktır.

Bireysel iletişim esaslı, insanlar arası güvene dayalı, toplumun her kesimine ulaşma potansiyeline sahip sivil karakterli bir tarzdır.

Sırran Tenevveret kavramını iyi anlamak için Risâle-i Nur'un telif edildiği döneme bakmak gerekir.

Risâle-i Nur'un telif edildiği dönemde devlete hâkim olan kadro, dine menfi bakıyordu. Din namına yapılan her türlü hizmetten kuşku duyan bir yönetim anlayışı vardır. Bu kuşku yüzünden din adamları haksız yere baskıya, sürgüne maruz kalıyor ve birçok takibata uğruyordu. Dine hizmet, devlete isyan olarak algılanıyordu.

Böyle bir ortamda telif edilen Risâle-i Nur için, hem bu kuşkuları izale etmek, hem dine hizmet için yapılanların bir isyan hareketi olmadığını göstermek, hem de her insanın ve toplumun en hayati ihtiyacı olan dinin her şart altında yaşanması ve ifade edilmesi gerektiğinden Bediüzzaman Said Nursî Sırran Tenevveret metodunu seçmiştir.

Hikmet dairesinde hareket etmek, Kur'ân'ın emridir. Bu emir çerçevesinde, mukteza-yı hâle muvafık hareket etmek Risâle-i Nur'un prensibidir. Bediüzzaman Said Nursî hazretleri, iman hizmetinde, Sırran Tenevveret modelini bir hizmet stratejisi olarak belirleyip, her türlü şart altında hizmetini hiç aksatmadan, kesintisiz yapmış, imana muhtaç gönüllere Kur'ân'ın mesajını ulaştırmıştır.

Sırran Tenevveret modeli, Allah'ın Hakîm ismine dayanan, zamanın en etkin, başarılı olmuş bir hizmet stratejisidir. Kur'ân'ın bu zamanın ihtiyaçlarına cevap veren hakikatlerinin insanlara ulaştırılması, insanların istifadesine sunulması, o zamanın çetin şartlarında ancak Sırran Tenevveret stratejisi ile olabilirdi. Böyle bir yöntem seçilmiş ve milyonların intibahına, aydınlanmasına vesile olunmuştur.

Sırran Tenevveret bir tedbir şeklidir. Tedbir almak ise korkaklık değil, hikmetin gereğidir. İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri yolda giderken, azgın, huysuz ve büyük boynuzlu bir öküzle karşılaşıyor ve yolunu değiştiriyor. Görenler şaşırıyorlar. Diyorlar ki: “Ya imam! İşine hayret ettik! Koca imam öküzden korkar mı?”

İmam-ı Azam diyor ki:

“Neden hayret ettiniz? Onun boynuzları varsa, benim de aklım vardır!”

Evet, koca imamın buyurduğu gibi, aklımızla hareket etmek ve tehlikelere karşı tedbir almak hikmetin gerektirdiği davranışlardandır. Risâle-i Nur hizmetinde Sırran Tenevveret, hizmet ile hikmetin birleştiği, akıl ile kalbin bütünleştiği, iman hakikatlerini dünya semasında yaşayarak dalgalandırıldığı bir model olarak uygulanmıştır.

Sırran Tenevveret Hz. Ali'nin (r.a.) kullandığı bir kavramdır.

Hz. Ali (r.a.), feraseti ve kerameti ile 1400 yıl önce zamanımızın çetin şartlarını görerek, imana hizmet tarzına ışık tutan, Sırran Tenevveret modelini tavsiye etmiştir.

Bediüzzaman, Sekizinci Lem'a'da, İslâmlar içinde, dellâllar elinde teşhir suretinde gezdirmeye lâyık olan Risâle-i Nur'un, maatteessüf gayet gizli perde altında intişar ve istitara mecbur olmasına işareten, İmam-ı Ali'nin (r.a.), iki defa “sırran beyaneten” ve “Sırran Tenevveret” kelimeleriyle, yalnız gizli intişar edeceğini, müteaccibane, hayret ederek haber verdiğini bildiriyor.

Nitekim Hazret-i Ali, Celcelutiye adıyla yazdığı nazım eserinde, “Tükadü Süracu'n-Nuri sirran beyaneten / Tükadü siracü's-Sürci sırran tenevverat,” yani “nurun kandili gizli olarak tutuşturulur.” diye ifade ederek, asrımızdaki aydınlanma hareketinin karakterinden haber vermiştir.

Sırran Tenevveret bir ihlâs metodudur

İhlas, kişinin Yaratıcısı ile baş başa kaldığından emin olduğu haldir. Allah ile baş başa kaldığından emin olan kişi amelinde sadece Allah'ın rızasını dikkate alır, Allah'tan başkasının beğenisine önem vermez, alkışını düşünmez, kalben dahi başkasının teveccühünü beklemez. Yalnız Rabbi'nin rızası için çalışır, yalnız Rabbi için hareket eder.

Sırran Tenevveret hakikati, Risâle-i Nur'un gizliden gizliye nurlandırması, alayişten, nümayişten, alkıştan, ihtişamdan, reklamdan, şahsi ihtiraslardan uzak olma biçimidir. İhlası dem ve damarlarına işletip hayata yansıtma ve safi ubudiyeti yaşama biçimidir.

Bediüzzaman, “Mısır'da, Amerika'da olsaydınız, tarihlerde hürmetle yâd edilecektiniz” diyenlere; “Aziz Kardeşim, Biz, insanların hürmet ve ihtiramından ve şahsımıza ait hüsn-ü zan ve ikram ve tahsinlerinden mesleğimiz itibariyle cidden kaçıyoruz. Hususan acib bir riyakârlık olan şöhretperestlik ve cazibedar bir hodfüruşluk olan tarihlere şaşaalı geçmek ve insanlara iyi görünmek ise, Nur'un bir esası ve mesleği olan ihlasa zıddır ve münafîdir. Onu arzulamak değil, bilakis şahsımız itibariyle ondan ürküyoruz.” demiştir. (Emirdağ Lahikası, I, 169)

Sırran Tenevveret modelinin uyuşmadığı yaklaşım tarzı, hubb-u cah meylidir. Yani hırs, şöhret, makam ve mevkii sevgisidir, kendini beğenmektir, şatafattır. Bu ise ihlasa zıt olduğu gibi, Sırran Tenevveret sırrına de zıttır. Doğrusu, kendisini öne çıkarmadan, hakkı yaşayarak örnek olmaktır.

İman hizmetini maddi manevi hiçbir şeye alet etmeden hizmet etmeyi bir ihlas düsturu sayan Risâle-i Nur'un, Sırran Tenevveret metodu ihlasın gereğidir. İman hakikatlerine hizmet etmenin maddî ve mânevî hiçbir şeye âlet yapılmadığı kanaatinin imana muhtaç gönüllerde husûle gelmesi fevkalâde bir kemâlatın sonucudur. İşte o meziyet ve fazilete asrın bedisi Bediüzzaman Said Nursî mazhar olmuştur. Sadece sözleri ile değil, lisan-ı haliyle de savunduğu dâvânın ehemmiyetini hayatının her safhasında ispatlamıştır. Maddi manevî her şeyden feragat etmek mesleğini bizzat nefsinde yaşayarak örnek olmuştur. Hakikatin hakkaniyetini Sırran Tenevveret metodu ile milyonların gönlünde taht kurarak neşretmiş ve milyonların meyyit gönüllerinin dirilişine vesile olmuştur.

Kalpten kalbe yol bulma

İletişim, mesajın, mananın kalpten kalbe bozulmadan geçmesidir. Mananın kalpten kalbe geçmesini sağlayan binlerce yol vardır: Güler yüz, tatlı söz, güzel davranış, iyilik, merhamet, bağışlamak, sevgi, saygı, cömertlik, tevazu, selamlaşmak, nezaket, nezahet, iltifat gibi hasletler İslâm'ın özü olan güzel ahlâktandır. Bu hasletlerin çoğu da Sırran Tenevveret ikliminde anlam kazanır, ihlas sırrı ile bütünleşerek maddi ve mânevi, bireysel ve toplumsal hayata değer katar.

Sırran Tenevveret ruhunda içtenlik ve samimiyet hakimdir. Riyadan uzak, hüsnüniyete dayalıdır. Tatlı sözler içtendir. Selamlaşmak, cömertlik, sevgi, nezaket gösteriş olsun diye değil, Allah için yaşanır. Allah için yaşanınca bütün duygular kalpten kalbe akan bir nehir, bir akım, bir enerji meydana getirirler. Bu akım Sırran Tenevveret zemininde beslenen iman akımıdır, kardeşlik enerjisidir, sevgi nehridir. İnsanlar arası muhabbet ve hürmetin en güzel yaşandığı zemindir.

Güven temini

Kur'ân'ın bir mesajı olan Risâle-i Nur, muhtaç olanlara tereddütsüz kabul edebileceği hakikatleri, Sırran Tenevveret modelinin getirdiği güven ortamında sağlamıştır. Bu ortam ve iklim, bir samimiyet iklimi olup, içinde menfaat hesaplarının olmadığı herkesin güven duyduğu bir ortamdır. İşte böyle bir ortamda insanların birbiri ile ihlâs, samimiyet, tesanüt sırlarını menfi tesirlerden uzak olarak yaşayabildikleri için, iman nuru muhtaç gönüller üzerinde fevkalade bir tesir dalgası meydana getirmiştir. Pozitif anlamda bireylerde ve toplumda en hızlı ve geniş psikolojik ve sosyolojik değişime ve gelişime vesile olmuştur. On beş yıllık eğitimle kazanılabilen bir değişim ve gelişim, on beş hafta gibi kısa bir sürede gerçekleştirilebilmiştir. Bu da Sırran Tenevveret modelinin sonucudur. Sosyoloji ve psikoloji bilimlerince araştırılması ve keşfedilmesi beklenen bir sırdır.

Sırran Tenevveret Rahmanî bir modelidir

Sırran Tenevveret, sonuca endeksli olmayıp bir süreç yaklaşımıdır. Peygamberler bile sadece tebliğle görevlidirler. “Vema alarresülü illel belağ” ayeti peygamberlerin yalnızca tebliğden, yani süreçten sorumlu olduklarını bildiriyor. Bazı peygamberler, hiç ümmeti olmadığı halde, tebliğ görevini yürüttükleri için yaptıkları görevden dolayı peygamberlik sevabına mazhar olmuşlar, sonuçtan sorumlu tutulmamışlardır. Nitekim Bediüzzaman İhlâs Risâlesinde; “Bazı Peygamberler gelmişler ki, mahdud birkaç kişiden başka ittiba edenler olmadığı halde, yine o peygamberlik vazife-i kudsiyesinin hadsiz ücretini almışlar. Demek hüner, kesret-i etba' ile değildir. Belki hüner, rıza-yı İlahîyi kazanmakladır. Sen neci oluyorsun ki, böyle hırs ile 'Herkes beni dinlesin' diye vazifeni unutup, vazife-i İlahiyeye karışıyorsun? Kabul ettirmek, senin etrafına halkı toplamak Cenab-ı Hakk'ın vazifesidir. Vazifeni yap, Allah'ın vazifesine karışma” demektedir.

Vazifeli ve etkin bir tebliğ edici sıfatıyla, Risâle-i Nur mesleğinin Sırran Tenevveret modeli, peygamberlerin metodunu takip etmektir. Yaşayarak örnek olmayı esas almak; gösteriş ve şatafattan, gürültüden, patırtıdan ve hırstan uzak durmak; şükür ve kanaat ile görevini yapıp neticeyi Allah'a bırakmaktır.

Sırran Tenevveret feragat modelidir

İhlasın tanımından da bilindiği gibi Risâle-i Nur'un gönüller üzerindeki tesiri, feragat sırrından gelmektedir. Yapılan hizmet karşılığında, maddi, mânevi, dünyevi, uhrevi hiçbir beklenti içinde olmamak olarak ifade edilmektedir.

Bediüzzaman Said Nursî'nin ifadesiyle; “Şimdi bu zamanda hiçbir şey'e âlet ve tâbi olmayan ve her gayenin fevkinde olan hakaik-i imaniyeyi fıtrî ubudiyetle bilmeyenlere, bilmek ihtiyacında olanlara te'sirli bir surette bildirmek, bu keşmekeş dünyasında imanı kurtaracak ve muannidlere kat'î kanaat verecek bir tarzda, yani hiç bir şey'e âlet olmayacak bir tarzda bir Kur'ân dersi vermek lâzımdır ki; küfr-ü mutlakı ve mütemerrid ve inatçı dalâleti kırsın; herkese kat'î kanaat verebilsin. Bu kanaat da bu zamanda, bu şerait dahilinde dinin hiç bir şahsî, uhrevî, dünyevî, maddî ve mânevî bir şey'e âlet edilmediğini bilmekle husule gelebilir. Yoksa komitecilik ve cemiyetçilikten tevellüd eden dehşetli dinsizlik şahsiyet-i mâneviyesine karşı çıkan bir şahıs, en büyük manevî bir mertebede bulunsa yine vesveseleri bütün bütün izale edemez; çünkü imana girmek isteyen muannidin nefsi ve enesi diyebilir ki: 'O şahıs dehasıyla, hârika makamiyle bizi kandırdı.' Böyle der ve içinde şüphesi kalır.” ve devamla “İşte Nur Risâleleri'nin, büyük denizlerin büyük dalgaları gibi gönüller üzerinde husule getirdiği heyecanın kalplerde ve ruhlarda yaptığı te'sirin sırrı budur; başka bir şey değildir. Risâle-i Nur'un bahsettiği hakikatlerin aynını binlerce âlimler yüz binlerce kitaplar daha belîğane neşrettikleri halde yine küfr-ü mutlakı durduramıyorlar. Küfr-ü mutlakla mücadelede bu kadar ağır şerait altında Risâle-i Nur bir derece muvaffak oluyorsa, bunun sırrı işte budur.”

Sırran Tenevveret, en yaygın ve en etkin mesaj iletim ve duyuru modeli olmuştur

Zamanın şartları, yukarıda bahsedilen engellerin zorunlu kılması ile beraber Sırran Tenevveret modeli insanların ve idarenin yanlış algılamalarına meydan vermemek için her zaman geçerli bir tarzdır. Günümüz şartlarında en etkin iletişim tekniği, samîmiyet tesisi, dayanışma ve dinin gereği olan hakiki kardeşliğin yaşatılması için geçerliliği devam eden bir yöntemdir.

Sırran Tenevveret geniş dairede açık tanıtımın ve ilânatın karşıtı bir model değildir. Meşrû olan her vasıtanın, mesajın iletiminde zamanın etkin olan her aracın kullanımı yine Bediüzzaman'ın ifadesi ile tasvip edilmektedir. Hatta mahkemeler, idamla yargılamalar, basın yoluyla insanlar üzerinde estirilen korku havası Bediüzzaman tarafından, kamuoyunun dikkatinin çekildiği ve insanların Risâle-i Nur'u tanımasına vesile olduğu şeklinde yorumlanmıştır. Bediüzzaman, “Bize işkence edenler bilmeyerek, kader-i İlâhî'nin sırlarına akıl erdiremeyerek hakikat-ı îmaniyenin inkişafına hizmet ettiler. Bizim vazifemiz onlar için yalnız hidayet temennisinden ibarettir” diyerek şefkatin en yüksek örneğini göstermekle beraber ilânatın her vesilesini olumlu bulmaktadır.

Hiç şüphesiz, matbuat lisanı başta olmak üzere, her türlü basın ve yayın araçları ile Risâle-i Nur'un dünyanın gündemine taşınması, bütün insanlığın istifadesine sunulması, gerektiği şekilde tanıtımının yapılması Risâle-i Nur mesleğinin bir esasıdır. Risâle-i Nur'dan istifade eden herkesin vazifesidir. Bu vazife ile Sırran Tenevveret modeli biribirinin tamamlayıcısıdır.

Elbette Kur'ân'ın da bir emri olan “emri bil ma'ruf ve nehyi anil münker”, yani iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak vazifesi bağlamında iman hizmeti muhtaç gönüllere ulaştırılacaktır. Bu vazife yapılırken, ihlâs, sevgi, şefkat, merhamet, samîmiyet, nezaket ve feragat, Sırran Tenevveret düsturunun öncelikleridir. Bu sırla iman hizmetinde başarıya ulaşan ve milyonların imanının kurtulmasına vesile olan Bediüzzaman Said Nursî feragat sırrının en güzel örneğini şu ifadelerle ortaya koymuştur:

“Ben cemiyetin iman selâmeti yolunda âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmi beş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin imanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.”