Akıl – I

Dinin Temeli:

İnsanın anlama, muhakeme etme ve kavrama gücüne akıl denir. Aklı “bilinenden yola çıkarak yeni bilgiler elde etme ve gelecek ile ilgili isabetli tahminlerde bulunma” şeklinde tarif edenler de vardır. Aklın bir fonksiyonu da zekadır. Akıl düşünce, muhakeme ve yorumlama kabiliyetleri ile zekadan daha geniş bir alana sahiptir. Güzellik, çirkinlik, kemal ve noksanı kavrama akıl sayesindedir. İnsana faydalı ve zararlı, hayırlı ve şerli olan her şey akıl sayesinde bilinebilir.

Bilgi akıl sayesinde kazanılmaktadır ve aklın gelişimine de büyük katkı sağlamaktadır. Bilgi arttıkça aklın anlama ve kavrama özellikleri de gelişme kaydetmektedir. “Zaruriyat” dediğimiz beş duyu ve hislerimizle kazanılan insanın olmazsa olmaz temel bilgilerini anlayan güç yine akıldır. Yüce Allah “Onlar sağır, dilsiz ve kördürler, zira akletmezler”1 buyurarak bu hususa dikkatimizi çekmiştir.

Peygamberimiz (sav) “Allah akıldan daha yüce bir varlık yaratmamıştır. Hiç kimse kendisini hidayete götüren veya tehlikeden alıkoyan aklından daha faziletli bir şeye sahip değildir” buyurmuşlardır.2

Yüce Peygamberimiz (sav) kainatın yaratılışını Sahabelere anlatırken şöyle buyurdu: Allah önce aklı yarattı.3 Sonra ona ‘Bana yönel’ dedi, o da yöneldi. Sonra ona ‘mahlukata yönel’ dedi, o da varlığa yöneldi. Bunun üzerine şöyle buyurdu: ‘Ben kendime senden daha sevgili bir şey yaratmadım. Seni nezdimde mahlukatımdan sevdiklerime vereceğim.4 Seninle alırım, seninle veririm. Seninle mükafatlandırırım, seninle cezalandırırım.’5

Allah’ın ilk aklı yaratması demek, kainatı akıl ölçülerine göre yaratması anlamına gelir. Zira kainatın bütün hakikatleri aklın ölçülerine göre hakikat olur. Akıl Allah’a yönelirse, akıl kemale erer. Şayet akıl mahlukata yönelirse mahlukat akıl ile kemale erer. Aklın hak ve hidayet yolunu görmesi ve göstermesi için vahyi dinlemesi gerekir. Ta ki, vahiy güneşinden kaynaklanan ışık ile kemale ererek gerçeği görebilsin. Hakkı hak bilsin, batılı da batıl bilsin. Bu durumda akıl ve din temel ve binaya benzer. Temel olmayınca bina olmaz, bina olmadan temel bir şeye yaramaz.

Nitekim yüce Allah kendilerine kitap ve ilim verilmiş olan ve kendilerini bilgin zannedenlere buyurdu: “Ey Ehl-i kitap! Size elçimiz geldi ki, kitaptan gizlediğiniz bir çok şeyi size açıklar. Gizlediğiniz bir çok gerçeği de sizin yüzünüze vurmadan tahsis eder. Gerçekleri açıklayan bir nur ve gerçeği apaçık beyan eden bir kitabı da size getirdi. Allah, kendi rızasını arayan kimseleri o kitap vasıtası ile selamet yollarına eriştirir. Allah’ın izin ve iradesi ile onları inkar karanlıklarından çıkarır ve dosdoğru yola iletir.”6 Bu ayet hak ve hidayete ulaşmanın ancak Allah’ın elçisine ve getirdiği kitap vasıtası ile olduğunu ifade eder. Aklın görevi ise vahyi anlamaya ve vahyin kainat ile münasebetini doğru şekilde kurmaya çalışmasıdır. Nasıl göz görme aleti ise akıl da anlama aletidir.

Akılla dinin birbiri ile alakasını gösteren diğer bir misal ve benzetme aklın kandil, dinin de bu kandilin yağı olması misalidir. Yağ olamayınca kandil ışık vermez. Bunun teyit eden Allah’ın şu sözüdür: “Allah göklerin ve yerin nurudur.”7 Bu ayete göre Allah’ın nuru olan vahiy, bu vahyin mübelliği ve mümessili olan peygamber ve onun getirdiği hak ve hidayet nuru olmazsa kainat ve içindeki her şey küfür, inkar ve cehalet karanlığı içinde kalır. Her şey anlamsız ve hiçliğe mahkum olur. Bunun için Hz. Ali (ra) “Akıl dindir ve din akıldır” demiştir. Bir hadiste Peygamberimiz (sav): “Allah ilk olarak nurumu yarattı” buyurdu. Bu demektir ki, akl-ı küll, akl-ı evvel, hakikat-ı Muhammediye’dir. Yani Allah kainatı ve kainattaki kanunları ve hak ve hikmet dediğimiz ilim ve hikmetin kaynağı olan her şeyi Peygamberimiz’in (sav) aklı üzere yaratmıştır. Ona uyan gerçeği bulmuş ve hakikate ermiş olur; onu ve onun yolunu terk eden de hakikatten ayrılmış ve sapmış olur.

Bunun için Allah akıl ile şeriatı nur yaptı. Din ve şeriat haricî akıldır. Bunun için yüce Allah inkarcıları akılsızlıkla damgalar: “Onlar düşünüp anlamazlar.8 Onların çoğunun akılları yoktur.9 Hakka kulaklarını tıkadıkları halde ‘işittik’ diyenler gibi olmayın! Onlar akıl ve idrakten mahrum olup yeryüzünde Allah’ın yarattığı en şerli canlılardır.10 Sen onları derli toplu sanırsın; halbuki onlar akıl ve idrakten mahrum bir topluluktur”11 buyurdu.

Aklın insan bedenindeki yeri konusunda İslam bilginleri ihtilaf etmişlerdir. Akıl ruhun en önemli bir fonksiyonu olmakla beraber bedendeki yeri dimağda veya kalpte olduğu hususu tartışılmıştır. Kalpten maksat yürek olmayıp hakikatleri anlayan manevi bir nurdur. Hz. Ali (ra) “Akıl dimağda olmakla beraber nurunu kalpten alır” demiştir. Hakikatler ancak aydınlanmış, nurlanmış, temizlenmiş kalplerde tecelli eder. “Padişah konmaz saraya, hane mamur olmadan” denilmiştir. Kalbin aydınlanması ve nurlanması ise, süflî arzulara boyun eğmemek, Allah’ın emirlerine ve Resulünün ahlakına uymakladır. Bu hususta tecrübe ve irfandan daha kuvvetli delil yoktur. Kim irfan ve vicdan yolu ile bunu kavrayacak durumda değilse, hiç olmazsa bunun böyle olduğunu tasdik etmelidir. Bu tasdik de imanın mertebelerinden biridir.

Aklın Fonksiyonları

Peygamberimiz (sav) şöyle buyuruyor: “Kişiyi ayakta tutan aklıdır. Aklı olmayanın dini de yoktur.”12 Böylece teklifin akla yapılacağını beyan etmiş oldular. Bundan dolayı bilginler: “Sahih nakil, sarih akla muhalif düşmez” demişlerdir. Her faziletin bir esası, her edebin bir kaynağı vardır. İnsanlardaki faziletin esası ve edebin kaynağı Allah’ın din için bir esas yaptığı ve dünya için direk kıldığı akıldır.

Hz. Enes’ten rivayet edilen bir hadiste: “Biri Resulullah’ın (sav) huzurunda birisini övdü. Peygamberimiz (sav): ‘Bu adamın aklı nasıldır?’ diye sordu. Sahabeler cevap verdi: ‘Ya Resulullah biz bu adamın iyiliklerinden ve ibadetlerinden bahsediyoruz. Siz aklını mı soruyorsunuz?’ dediler. Peygamberimiz (sav): ‘İnsanlar ahmaklığı ile günahkarlardan daha büyük hatalara düşerler. İnsanların yarın kıyamet gününde mertebeleri akılları nispetindedir.13 İnsan aklı gibi, hidayete eriştiren ve felaketten kurtaran bir şey kazanmadı. İşitmediniz mi, facirler cehenneme atıldıklarında ‘Biz aklımızı kullanmış olsaydık bu cehenneme düşmezdik’14 diye pişmanlık gösterisinde bulunacaklardır’15 buyurdular.”

Hz. Aişe (ra) bir gün Peygamberimiz’e (sav) sordular: “Ya Resulullah insanlar dünyada ne ile üstünlük kazanırlar?” Peygamberimiz (sav) cevap verdi: “Akıl ile..” Hz. Aişe sordu: “Herkesin kıymeti ameliyle ölçülmez mi?” Peygamberimiz (sav) cevap verdi: “Ya Aişe! Onlar akıllarından fazla bir şey yapabilirler mi? Allah’ın onlara verdiği akıl nispetinde ibadet ederler. Ondan sonra da amelleri nispetinde mükafatlandırılırlar.”16

Yine İbn-i Abbas’dan (ra) mervidir ki, Resulullah buyurdular: “Her şeyin bir aleti vardır: Müminin aleti akıldır. Her şeyin bir biniti vardır. Kişinin biniti akıldır. Her şeyin bir direği vardır. Dinin direği akıldır. Her kavmin bir dayanağı vardır. İbadetin dayanağı akıldır. Her kavmi bir çağıran vardır. Alimi ibadete çağıran akıldır. Her şeyin bir tamirci ustası vardır. Ahiretin tamircisi akıldır. Herkesin kendisinden sonra unutulmayacak bir eseri vardır. Sıddıkın eseri akıldır. Her yolcunun bir çadırı vardır. Müminin çadırı akıldır.”17

Yine buyurdular: “En akıllınız, Allah’tan çok korkanınızdır. En iyiniz Allah’ın emir ve yasaklarına riayet edeninizdir. Her ne kadar nafile ibadetleriniz az bile olsa.”18

Allah, Adem’i (as) yaratıp, Cennete koyduktan sonra ona Cebrail (as) vasıtasıyla üç şey gönderdi: “Akıl, İman, Haya.” Adem’den (as) bu üç şeyden birisini seçmesini istedi. Adem (as) aklı seçti. Cebrail (as) imana: “Haydi dönelim” diyince iman: “Allah bana akıldan ayrılmamamı emretti. Ben gelemem” dedi. Cebrail (as) bu sefer hayaya: “Haydi gidelim” dedi. Bu sefer haya da: “Allah bana imandan ayrılmamamı emr eyledi. Ben imandan ayrılamam” dedi. Böylece Adem (as) hem akıl, hem iman, hem de haya sahibi oldu.

Bu rivayet doğrudur. Çünkü “İman aklın gereği ve haya imanın neticesidir. Üçü birbirinde ayrılmayan ve iki cihan saadetini netice verecek olan, Allah’ın yarattığı en değerli ve en önemli üç cevherdir. Kim bu üçüne sahipse dünya da, ahiret de ona verilecektir.”19 Bundan dolayı Peygamberimiz (sav), Hz. Ali’ye hitaben: “Ya Ali! İnsanlar güzel amel ve iyiliklerle Allah’a yaklaşıyorsa sen de aklınla Allah’a yaklaş” buyurmuştur.20 Yine bunun içindir ki: “Allah akıldan daha değerli bir şey yaratmamıştır”21 buyurdular.

Evet, akıl Cennetten kıymetlidir. Zira kimse aklı verip, Cenneti almaz.

Aklın Mahiyeti22

Hz. Ali (ra): “İnsanı, şeref ve izzet sahibi yapan üç şey vardır. Bunlar: Akıl, din ve ilimdir”23 der. Akıl, iyiyi kötüden ayıran bir melekedir. Peygamberimiz (sav) buyurdular: “Akıl kalpte hak ile batılı ayırt eden bir nurdur.”24

Gazali’ye göre akıl göz gibi bir alettir. Onun görmesi için “Tevfik-i İlahi” denilen ilimle hayatlanmış ve “Vahy-i İlahi” denilen güneşle ona medet verilmiş olmalıdır. “Tevfikten ve dinden mahrum olan akıl, kamil akıl değildir. Kafirlerin aklı tevfiksiz akıldır” denilmiştir. Amir bn. Kays: “Aklın seni dinen yakışıksız söz ve fiillerden men ediyorsa, sen gerçekten akıllısın” demiştir. Nitekim Hz. Ömer (ra), Ubey bn. Ka’ab ve Ebu Hureyre (ra), Peygamberimiz’in (sav) huzuruna gidip, sordular: “Ya Resulullah! İnsanların en alimi kimdir?” Resulullah cevap verdi: “Akıllı olandır.” Tekrar sordular: “En çok ibadet eden kimdir?” Resulullah (sav): “En çok akıllı olan.” Bu sefer: “İnsanların en faziletlisi kimdir?” diye sordular. Resulullah (sav): “En akıllı olan…” Sordular: “Ya Resulullah akıllı kimse, mürüvvet sahibi, cömert, konuşmasını bilen ve hatırı sayılır kimse değil midir?” Peygamberimiz (sav): “Bu saydıklarınız dünyaya aittir. Ahiret ise muttakilerindir. En akıllı kimse ise muttaki olan kimsedir”25 karşılığını verdiler.

Yine buyurdular ki: “Muhakkak ki, akıllı kimse Allah’a inanan, Resulünü tasdik eden ve Allah’a ve Resulüne itaat ederek amelini şer’a muvafık kılandır”26 Aklın da üç mertebesi vardır. Birincisi: İfrat Diğeri: Tefrit İstenen ise: Vasat olanıdır. İfrattan “Cerbeze”, tefritten “Hamakat” ortaya çıkar. Gerçek akıl ise, aklın vasatı olan “Hikmet” mertebesidir ki, “Hakkı hak bilir, ona uyar; batılı batıl bilir, ondan da sakınır.”27 Bunun için Peygamberimiz (sav): “Allah’ım bana hakkı hak olarak bildir, ona uymayı nasip et. Batılı batıl olarak bildir, ondan sakınmamı sağla”28 diye dua ederdi.

Hz. Peygamber "Akıllı, nefsini kontrol altına alıp, ölümünden sonraki ebedi hayat için hazırlanan kimsedir."29 buyurmuştur.

Devam edecek