Lisan-ı Hâl

Lisan yada konuşmak insanın en farklı özelliklerinden, diğer canlılardan ayrıldığı en üstüntaraflarından biri belki… Kelam sıfatının tecessüm etmiş hali olan Kur’an-ı Kerim’e, Halık-ı Ezeliye muhatapolmaya namzetliği için bu üstün donanım verilmiş olmalı insana. Beynin, ağzın ve dilin akıl almaz bir ahenkle işbirliğineticesinde ortaya çıkan uyumlu sesler ve bunları kulakların tercümesi ile başka bir beyne ulaşan manalar… Bu, gerçektenmuhteşem bir fiil! Dilin ağız içinde kah dişe, kah damağa, kah dudaklara değmesi, bazen de dudakların ritmik buluşmasıile çıkan sesler, aslında, varlık aleminin en muhteşem melodisidir. Parmaklarını büyük bir ustalık ve uyumlakullanan ve hayranlıkla dinlenen bir piyanistin sergilediği ustalıktan pek de farklı değil, bir çocuğun konuşması.Milyarlarca hücrenin akıl almaz bir uyumla ortaya koyduğu, hayretler uyandıracak bir işbirliği… Bütün bu işleyişleringerisindeki en önemli sonuç ise ortaya çıkan manalar. Yani lisan, iletişim için var, buna vesile olduğu ölçüde önemli.Bu yüzden bilmediğiniz lisanda konuşan bir insanın ağzından çıkan kelimeler ritmik sesler olmaktan öte bir anlamifade etmiyor, mana oluşumuna yol açmıyor ve iletişim sağlamıyor. İnsanlar konuşan varlıklar olarak yaratılırkeniletişime ve ruhlarında makes bulması hedeflenen manalara bir zemin hazırlanmış. Bütün sosyal fenomenler, sanateserleri, tarih ve insanlığa ait pek çok değer de bu zeminde yeşerip gelişmiş.

Aslında iletişimin tek yolu konuşma veya yazı değildir. Tavırlar, duruşlar, gülüşler, şekillergibi daha pek çok unsur iletişimin bir parçasıdır. Zuhal ve Acar BALTAŞ’ın "Bedenin Dili" adlı kitaplarınınönsözünde yer alan şu ifadeler oldukça dikkat çekicidir: "Sosyal psikologların uzun yıllar sürdürdükleri çoksayıda araştırmanın sonucuna göre, insanların birbirleriyle yüz yüze kurdukları ilişkilerde sözsüz mesajlarınetkisi % 90 oranındadır. Sözsüz mesajlar; jestler, göz ve baş hareketleri, beden duruşu, yüz ifadeleri, mesafe, temasgibi beden dili öğeleriyle ifade edilir. Bu mesajlar düşmanlık, sıkıntı, güven, saldırganlık, hoşlanma ve benzerigerçek duygu ve tavırları yansıtmak konusunda, söylenen kelimelerden çok daha önemli rol oyarlar. Söze dökülmeyenbu mesajlar, özellikle diğer insanlar üzerinde yaratılan ilk izlenim sırasında son derece önemlidirler."

Diğer taraftan insan yalnız kendi hemcinsleri ile değil çevresindeki bütün varlıklarla iletişimhalindedir. Evinde beslediği kedi yada kuşla sanki sözsüz bir iletişim halindedir ve insan, çevresindeki her insan ilemuhabbet bağı kuracak bir sevgi potansiyeline sahiptir. Halk kültürümüzdeki sarı öküzler, kınalı keklikler, kıratlarve daha pek çok imge bu tezimizi doğrulayan gerçeklerdir. Çiçeklerle, böceklerle, sineklerle iletişim kurar. Ayın, güneşin,yıldızların onun ruh aleminde çok önemli anlamları vardır. Herkesle ve her şeyle farklı düzey ve şekillerde iletişimhalindedir, yani bütün kainata muhataptır. Sabah doğan güneş, bahçesindeki çiçekler, kuşlar, böcekler ve sinekleronun aleminde bir anlam ifade eder. Gece olur yıldızlara ve aya muhatap olur. Mehtap, gurub, tan yeri gibi kavramlarsevgilerini, duygularını ifade ettiği şiirleri ve şarkıları süsler. Milyarlarca ışık yılı uzaklardan gelen yıldızınışığına muhatap olur ve ruhunda henüz bilmediğimiz ama varolduğuna inandığımız etkiler hasıl olur. Kısacasıkainat bir kitaptır ve varlıklar diliyle bir hitaptır. Kainat yani bütün varlıklar insanla sonsuz iletişim halindedir.Sultan-ı kainatın, Elçisini tasdik amacıyla konuşturduğu taşların, ağaçların, kurtların… sözlü ifadeleribirer istisna ve mucize kapsamına girseler de aslında bütün bu varlıklarla iletişim, yaşamın her anında devametmektedir. Asli boyutu ile yaşanan her an bir mucizedir ve her icaz kainat kitabının icazının işaretidir. Belkimucizelerin en önemli yönü, varlık alemini algılamadaki monotonluk ve tekdüzeliği kırıp, ünsiyetleri ortadan kaldıraraksürekli muhatap olduğumuz icazın farkına vardırmak, ona dikkat çekmektir. Hz. Peygamber’in (a.s.m.) elindeki taşlarkonuşup, Sani-i Kainat’ı tasdik ederken, kainatın bütün dağları, taşları, kayaları da hal lisanı ile aynı şeyiher an yapar; cemal ve kemali gösterip onu anlatırlar. Konuşan-konuşmayan, sesli-sessiz bütün mahlukat, halleri ileO’nu ifade eden, O’nu anlatan kelimelerdir. Yaratan, kullarına varlıklar diliyle, kainat lisanıyla muhatap olur ve varlıkaleminin en güzel tarafı Halık-ı kainat ile kulları arasında sağladığı iletişimdir. Bir taraftan Kur’an ve semavikitaplarla kulların seviyesine inip tenezzül-ü ilahi ile kelami tarzda hitap ederken, diğer taraftan varlıklar dili iletekvini ayetlerini idrak sahiplerinin önüne koyar. Yaşadığımız en küçük zaman dilimi, en ince kıpırdanış, zamanve mekandaki her değişiklik aslında Yaratıcı’dan bize bir hitaptır. Varlığın halini anlamak, onun lisanını çözmekleolur. Yani onun hali bir lisandır. Her şey, her haliyle bir güzelliğin ifadesidir. Çünkü Cemal ve Kemal sahibininkendi cemal ve kemalini ifade ettiği kitabın noktası, kelimesi, cümlesi yada paragraflarıdır. Varlıkların hal lisanıile anlattıkları bazen gözle, bazen kulakla, bazen kalple algılanmaktadır. Kalp kulağı açık olanlar için yalnızlık,sessizlik, ümitsizlik olmamalıdır. Bediüzzaman’ın Münazarat’ta yer alan şu satırları, bu hali açıkça ifade eder:"Sivrisinek tantanasını kesse, bal arısı demdemesini bozsa, sizin şevkiniz bozulmasın, hiç teessüf etmeyiniz.Zira kainatı nağamatıyla raksa getiren, hakaikın esrarını ihtizaza veren musika-i ilahiye hiç durmuyor. Mütemadiyen gümgüm eder.

"Padişahların padişahı olan Sultan-ı Ezeli, Kur’an denilen musika-i İlahiyesiyle umum alemidoldurarak, kubbe-i asumanda şiddetli ses getirmekle sadef, mağara, kahf misal olan ulema ve maşayih ve hutebanın dimağ,kalp ve femlerine vurarak, aks-i sadası onların lisanlarından çıkıp seyrüseyelan ederek, çeşit çeşit sadâlarla dünyayıgün gün ihtizaza getiren o sadânın tecessüm ve intibaıyla umum kütüb-ü İslamiyeyi bir tambur ve kanunun bir teli vebir şeridi hükmüne getiren ve her bir tel bir nev’iyle onu ilan eden o sadâ-i semavi ve ruhaniyi kalbin kulağıyla"işitmek ve dinlemek gereklidir. Bunu yapabilen insan için nasıl sessizlik, yalnızlık ve ümitsizlik mümkün olabilir?Bu muhteşem cümlelerin ifade ettiği manadan ortaya çıkan sonuç, zerrelerin titreşiminin bir yönüyle sesi ileten havamoleküllerinin titreşimine benzediğidir. Zerreler, titreşimleri ile melekuttaki mukaddes kelamların, mülk boyutuna, şehadetalemine nakline hizmet ederler. Bu bakışla bütün varlıklar hava moleküllerinin titreşerek oluşturduğu ses misalizerrelerin titreşimi ile oluşan seslere dönüşürler. Rabb-ı Rahim çiçeklerin renkleri, rüzgarların uğultuları, yağmurunşıpıltıları, kitapların kelimeleri, resimlerin görüntüleri, Mozart ve Beethoven’in senfonileri ve Itri’nintekbirleri ile bizlere hitap eder. En güzel hitabı ise Resul-i Ekrem Aleyhissalatüvesselamın hali, tavırları, sözleriile "en yüksek ve gür sadâ" olan Kur’an-ı Kerim olmalıdır. Var isek hitap da vardır. Yani her an, algıladığımızher şeyde Kainat Sultanı bizlere hitap etmektedir. Şu an dünyanın farlı yerlerindeki bütün sesleri, sinek vızıltılarını,yağmur şıpıltılarını, şimşek çakmalarını, dalgaların seslerini ve rüzgar uğultularını ve daha aklımızagelebilecek bütün mahlukat seslerini kaydettiğimizi hayal edelim. Sonra şuurla düzenlenmiş sesleri, bestelerikaydedelim. Dahası bütün varlıkların halleri ile anlattıklarını sözlü hale getirdiğimizi ve kaydettiğimizi düşünelim.Bu kayıtların hepsini aynı anda dinlediğimizi düşünelim. Kainatın en sessiz yerinde bile sessizlik tarifigaflettendir. Bütün mahluklar, her varlık halleri ve tavırları ile birer lisan, birer hitaptırlar. Kalpler ise buhitaba muhatap olan ve işitme merkezleri muhabbet olan kulaklardır. Bu kulakların işittiği, "her bir ağaç’Bismillah’ der; hazine-i Rahmet meyvelerinden ellerini dolduruyor, bizlere tablacılık ediyor. Her bir bostan ‘Bismillah’der; matbaha-i Kudretten bir kazan olur ki, çeşit çeşit pek çok muhtelif leziz taamlar, içinde beraber pişiriliyor.Her bir inek, deve, koyun, keçi gibi mübarek hayvanlar ‘Bismillah’ der; rahmet feyzinden bir süt çeşmesi olur. BizlereRezzak namına en latif, en nazif, ab-ı hayat gibi bir gıdayı takdim ediyorlar. Her bir nebat ve ağaç ve otların ipekgibi yumuşak kök ve damarları, ‘Bismillah’ der; sert olan taş ve toprağı deler, geçer. Allah namına, Rahman namınader; her şey ona musahhar olur.

"Şu mübarek kelime İslam nişanı olduğu gibi, bütün mevcudatın lisan-ı haliyle vird-i zebanıdır."