İhlas

Hayat insana aczini ve fakrını çok farklı şekillerde yaşatıyor. Hastalıklara, musibetlere,felaketlere karşı aczimiz, pek çok anda elimizden bir şey gelmemesi ihtiyarımızın zahiren elimizin yetiştiği yerekadar, hakikat boyutu ile cüz’i ve hiç hükmünde olduğunu ortaya koyuyor. Bu fakirlik ve acizlik içinde çok şiddetlibaskılara, strese maruz kalıyoruz. Bazen hayat, kaldırmakta çok zorlandığımız ağır bir yük haline dönüşüyor.İşinden atılmış, eşi kanser tedavisi gören, birkaç ay önce annesi felç geçirmiş ve öksüren çocuğunu doktora götürecekpara bulamayan insan, mülk boyutunun ağırlıklarını bariz şekilde omuzlarında hissetmekte, acziyetini ve fakrını enbelirgin şekliyle yaşamaktadır. Bu acziyet ve fakrına karşılık bütün ailenin problemlerini çözmek gibi birsorumluluğu iliklerine kadar hissetmektedir. Toplumun her ferdinde daha hafif ya da daha ağır şekilleri ile farklıtarzlarda ve boyutlarda acz ve fakr ile ulumsuz bir sorumluluk yüklenmenin ağırlığı ve stresi altında genel birgerginlik, huzursuzluk ve tazyik hali kendini hissettirmektedir. Vefasızlıklar, sevgisizlikler, yolsuzluklar, enflasyon, işsizlik,istikbale yönelik bir güvenin olmayışı, gelecek endişesi, umutsuzluk ve daha bu türden pek çok problem acz ve fakrınyoğurduğu benliğimizin etrafını şarmış, her şey sanki "dehşetli düşmanlar" halini almış. Hayatımız"dağdağalı", her sabah kalktığımızda ne ile karşılaşacağımızın, ev dışında olan yakınımız evegelene kadar başına bir iş gelip gelmediğinin endişesini taşıyoruz. Bütün bunlar benliğimizde büyük bir sıkıntı,"şiddetli tazyikat" oluşturuyor. Dindar insanların bunlara ek olarak karşı karşıya kaldığı, onlarıdinlerini yaşamaktan uzaklaştırma gayretleri, dünyevileştirme çabaları, Allah ve Resulünün yolundan uzaklaştırmaçalışmaları ve bunların İslami bir kisve ile önlerine sürülmesinden doğan bid’alar bütün ağırlığı ilehissediliyor. Yanlış İslam algıları ve kişiler adedince faklı tarzda İslam yaşayışları…

Hele hele ila-yı kelimetullah, emr-i bi’l-maruf gibi vazifeleri üstlenme konumundakiler zahiren "gayetaz ve zayıf ve fakir ve kuvvetsiz" oldukları halde bu ağır şartlar içinde büyük bir vazifeyi omuzlamışlar. Öylebir vazife ki, umumu ilgilendiriyor, vazifedarlar sanki kendileri için değil umum için yaşıyorlar, onlar için düşünüp,onlar için endişe ediyorlar ve akıllara durgunluk verecek bir fedakarlıkla kutsi bir hal sergiliyorlar. Dalgalarla boğuşanbir geminin kendi hayatını hiç düşünmeden, benliği ile ilgili en ufak bir endişe taşımadan, tek endişesi yolcularıselamet sahiline ulaştırmak olan mürettebatının ruh halini yaşıyorlar. Üstelik tahribin kolay olmasıyla ve gemininpek çok yerinde delikler açan tahripkarların bozduklarını tamirle vazifeli olduklarından sıkıntıları kat kat artıyor.Bu "vazife-i imaniye", "hizmet-i Kur’aniye" gerçekten ağır, çok büyük ve herkesi ilgilendiriyor.Ancak bir o kadar da kutsi. O yüzden böyle bir vazife ilahi bir ihsan, büyük bir lütuf. Bu lütfa mazhar olanlar umum içindegayet az, vazifeleri çok ağır ve onlar da bütün insani acziyet ve fakrlarla maluller. Bu kutsi halde bile, bir balongibi şişirilmiş benlik, geminin işleyişini kendi ile alakadar görüyor, kendini ve bütün mahlukatı kendine malikzannedip sebeplerin hakim olduğu bakış açısı ile mülke yön vermeye çalışıyorsa, büyük bir tazyik altındakalacaktır. Benlik balonunun etrafını saran tabiat ve sebepler balonu, şiştikçe benlik balonunu sıkıştırıp boğulacakduruma getirecektir. Gaye ne kadar kutsi olursa olsun, işleyiş benlik etrafında şekillendikçe aynı sıkıntılar, bunalımlarve büyük tazyikat ruhta kendini hissettirecektir. Bu basınç altında ezilmekten kurtulmak ise ancak, şişirmeye ve bu şekildeüstündeki basınçla mücadele etmeye çalıştığımız benliğimizi, bir balon gibi içi boş-farazi-enaniyetimizi söndürmekleolur. Onu daha fazla şişirme gayreti üstümüzdeki basıncı kaldırmaz, bilakis artırır. Benlik balonunun sönmesi ilevarlığı tamamen onun üzerine kurulu, onun varlığı ile yine farazi bir varlık konumuna gelen tabiat ve esbap da sönecektir.Farazi ve şişirilmiş hakikatlerin, benliklerin, teşahhusatların, kesret ve katılıkların ortadan kalkması ile her şeyaslına dönecek ve O’na dayanacaktır. Artık Kadir-i Zül’celal, Fatır-ı Hakim bütün o sıkıntıların, dalgalanmaların,mücadelelerin arkasında, balığın karnındaki Yunus Aleyhisselama gözüktüğü gibi gözükecektir. Ruhlar dünyanınboğuculuğu, bunaltıcılığı ve ağır stresinde büyük bir inşirah yaşayacaktır. Çölde, dudakları kurumuşbirinin, bulduğu suyu midesine gönderirken ferahlığını bütün zerrelerinde hissetmesi gibi bir haldir bu.

İşte bu hal her şeyin Allah’tan beklenip, O’ndan istenip, O’nun için istenip, O’ndan bilindiği ihlashali olmalıdır. Amellerde O’nun rızasının esas tutulduğu bu hal, o rıza karşılığında bütün dünyanın elintersi ile itildiği ve bütün yaratılmışlardan yüz çevrilen ya da bütün yaratılmışları O’na çeviren bu hal, aczve fakrımızın, azlığımızın, eksikliğimizin en rahatlatıcı ilacıdır. Dünyanın bütün hallerinde, özellikle deuhrevi hizmetlerde en temel dayanak, bütün zorlukları karşı en güçlü yardımcı bu ruh halidir. Çünkü"Ben"in "O"na dönüşü ile artık Sultan-ı Kainat her türlü işimize imdat edici ve yardımcıdır.En zorlar kolaylaşır, imkansız kalmaz. Artık fıtri şeriat gereği yaratılış kanunlarına uymak şeklinde bir fiilidua durumuna geçen mülk boyutundaki işleyişlerden değil, Rahim-i Zül’celal’den medet beklenecek, vazife yapılıpvazife-i İlahiyeye karışılmayacaktır. Mülk boyutunda gözlenen başarısızlık, eksiklik, belirsizlik gibi hikmetingereği olan haller ruhu boğmayacak, benlik, katılığını yitirdiği için tazyike maruz kalmayacaktır. İşte, yaşananbütün sıkıntılar, üzüntüler, bunalımlar Rabb’ini tanımak içindir. Bütün bilgileri en kısa yoldan elde etmek, enaçık şekliyle yaşamak yine O’na dayanmakla ve O’nun rızasını esas maksat yapmakla olacaktır. Zaten hakikat de esasitibariyle bu hali yaşamak değil midir? Bu hal hayatı, her fiili ve kalbimizden geçen her şeyi manevi bir duaya dönüştürecekve Kudret’in imdadına en büyük vesile olacaktır. Artık dünyevi maksatlar bile büyük bir kolaylıkla ortaya çıkacakve hayatın kendisi bir keramete dönüşüp, duamızın neticesi olarak bize ulaşan her nimet dahi büyük bir şükürvesilesi olup, kerametin verdiği hazza eşit bir ruh hali ile algılanacaktır. Mülk boyutunda, varlık aleminde insanınulaşabileceği en yüksek nokta, sergileyeceği en ulvi özellik, yaşayabileceği en yüce duygular bu halde hasıl olmalıdır.Sanki, dünyada cennetin numune bir halini yaşamak gibidir. Bütün zorluklar kalkmış ya da hikmetli manalara dönüşmüş,ruh ve bedenin üzerindeki bütün ağırlıklar sanki erimiştir. Bu haldeki bir kulda ve onun yaşadığı kullukta artıkhesap-kitap, menfaat beklentisi, sevgiye karşılık arayışı kalmamıştır. Karşılıksız bir muhabbet, her haline büyükbir memnuniyetle rıza gösterme ve O’ndan gelen her şeyi bir ni’met bilme hali vardır. İstemediği ve razı almadığıtek hal, bu durumun ortadan kalkması yani küfür ve dalalettir.

Başlı başına bu duyguları, bu teslimiyeti ve bu güzellikleri yaşamak bile hazzı tarifsiz bir mutlulukolsa gerektir. Mülk boyutunda yaşanan bütün sıkıntılar, bunalımlar ve en büyük üzüntüler bu hale ulaşmayolunda, hiç hükmündedir. Dağları delip Şirin’e ulaşan Ferhat’ın mutluluğu, bu mutluluğun yanında çok zayıfolmalıdır. Bu hali gerçek anlamı ile yaşayanlar ve Rahman-ı Zülcemal’e karşı samimi ve karşılıksız muhabbete ulaşanlarbu nedenle kendilerinden ve dünyadan geçmişlerdir. Karşılık beklememek ve benlik için istememek, benliği hakikatyolunda eritmek garip bir haldir. Öyle ki, batıl bir dava uğrunda karşılıksız verme hazzını yaşayanlar, sırf ihlasınhazzını bir nebze ruhlarında hissettikleri için hayatı ve cesedi davaları uğrunda hakir görebilirler. Bütün varlıklarıolarak bildikleri cesetlerini ve onunla birlikte dünyalarını ateşe atıp yakabilirler. Bu halin kutsiyetine hürmeten veihlasın tesirine binaen Kadir-i Zül’celal mülk boyutundaki işleyişleri, kainat çarklarını onların muvaffakiyeti doğrultusundadeğiştirebilir. Ve değiştirmektedir. İşte ihlas kimde olursa olsun Kainat Sultanı’nın çok sevdiği ve O’nun sevmesinedeniyle çok ulvi bir haldir. Bütün ruhların mülk aleminde talep edecekleri en yüksek nokta, yaşayabilecekleri en yüceduygu ve hissedebilecekleri en büyük haz bu olmalıdır.