Acz 1

Eğer ruhumuz, cesedimizin şekillendirildiği ilk anlarda onunla irtibatlı olsaydı ve hafızamız olup dayaşadıklarımızı kaydetseydi, aczi anlatmaya gerek kalmazı herhalde. Karanlık bir tünelde, o anki cirmimize nispeten büyükborulardan akan azgın suların dehşet verici gürültüleri arasında, rahmetin en parlak tecelli yeri anamızın şefkatinemüracaat için sesimizin bile çıkmadığı bir anda belki aczin zirvesindeydik. Hazinenin anahtarı henüz şekillenmemişti.Dolayısı ile Rabbimiz’in karşısında, haddimizi çok aşarak isyanla dikileceğimiz, vehmi gücümüz, farazikabiliyetlerimiz yoktu. İrademiz cüz’i de olsa yoktu. Dolayısı ile kendi vehmimizle büyütüp başımıza belâ etme şansımızyoktu. Aczimizi samimi yaşayacak kadar iyi hissediyorduk. Kendimizle ilgili hiçbir vehme kapılmayacak kadar elsiz, kolsuz,sessiz, güçsüz, kuvvetsizdik.

Geriye dönüp baktığımızda, bu acziyetin büyük bir kuvvet kazandırdığını ve güç, kuvvet kazandığımızvehmi arttıkça işlerin zorlaştığını, rızka ulaşmanın güçleştiğini anlıyoruz. Elsiz, kolsuz, sessiz olduğumuzdönemde, Rabbimize tam dayanmanın neticesi, sebeplerle işimizin olmadığı dönemde bir insan bedeni, annemizin bedenibize hizmetkâr, emrimize musahhar kılınmıştı. Bir adım ötesine gidildiğinde bütün varlıklar, kainatın işleyişisanki bizim içindi. Bir an, tek hücre halinde ya da hücreler topu halindeki bedenimize giren oksijen molekülününnerelerden taşınıp bize ulaştırdığını düşünelim. Bu molekülün hazırlığı için atmosfer, atmosferin hazırlığıiçin kainat hazırlanmış olmalı. Aklımızın verileri ve hikmet ölçüleri bizi oraya ulaştırıyor. Sonra, o an bizeulaşan oksijen molekülünün işaretlenmiş olup da daha önce gezdiği yerleri takip ettiğimizi hayal edelim. Çin,Avrupa, Kutuplar ve belki de dünyanın dışında pek çok yerde dolaşıp annemizin nefes alması ile akciğerine girmişve kanındaki alyuvarlar denen hücrelere binip muhteşem bir ulaşım sistemi ve damar yolları şeklindeki trafikte yolunuşaşırmadan gelip bizi bulmuştu. Bu buluşma yerindeki bir manzara var ki, bundan haberdar olup da rahmetin sıcaklığınıiliklerimize kadar hissetmemek mümkün değil. Karanlık tüneldeki yolculuğun sonunda ana rahmi denen organa ulaşır. İsmiyleçok uyumlu bir organdır. Çünkü, rahmet tecellisine mazhariyeti, Rahim ismine ayineliği ön plandadır. Henüz annemizinbile bizden haberdar olmadığı bir anda, rahmetin ana ruhunda şefkate dönüşmesi daha gerçekleşmemişken, Rahim-iMutlak ana rahmiyle kucaklar bizi. Toprak vasıtasıyla bir tohumu kucakladığı gibi. Örter üzerimizi ve rahmetin sıcaklığısarar her yanımızı. O şefkatle uzanan elin parmakları misali damarcıklar uzanır top misali bedenimize ve en incearzuları, en küçük meyilleri bilip imdada yetişen Rezzak-ı Kerim, Rahim-i Mutlak yetiştirir oksijeni, glukozu,sodyumu, potasyumu ve ihtiyacımız olan her şeyi. İhtiyacımız olan glukozun oluşumuna bir zemin olarak kainat yaratılmış,üretimi için insanların kendi güçleriyle ortaya koyduklarını vehmettikleri teknolojik gelişmelere zemin hazırlanmış,suyun kaldırdığı kulaklara fısıldanmış, denizden ulaşım sağlanmış, karayolları, motorlu vasıtalar kandakialyuvarlar misali sevk edilmiş, ticaret, alış-veriş topluluklara öğretilmiştir. Bütün bu işleyiş ve hazırlanmışzemin ile yakınlarımızda bir yerlere ulaşmıştır artık ihtiyacımız olan glukoz. Ne bizim ihtiyacımızı, ne deglukozun bulunduğu gıdayı bilen annemiz acıktığını yada aşerdiğini fark eder. Çünkü Kudret bir şekilde anne veelmayı buluşturacak ve bunun için meyiller yaratacaktır. Mükemmel bir kas sistemi ve bunların hassas işleyişi ileannemizin eli bizim glukozumuzun olduğu elmaya uzanır, aynı mükemmel işleyişle elma ağzına ulaştırır ve ardındançiğneme kaslarının mükemmel işleyişleri devreye girer. Küçük gibi görülen bu fiilde milyarlarca kas işleyişindeakıl almaz bir faaliyet, kalsiyum elementinin giriş çıkışı elektrik akımlarının oluşumu, iyon transferleri gibipek çok süreç yer alır. Annenin ağız, mide, bağırsaklar gibi tezgahlarındaki işlemle, elmadan bizim glukozumuz ayrıştırılır.Kana geçer ve aynı oksijen gibi, o da karmaşık trafikte yolunu şaşırmadan bize ulaşır.

Ana rahminde bize uzanan parmakçıklarla hücre girişi şeklindeki ağzımıza konur. Ağlamamıza, ihtiyaçlarımızınpeşinde koşmamıza, çırpınıp didinmemize gerek olmadan.

Kudretin kainatı emrimize sunmasının önemli bir sebebi aczimizdi. Sınırsız bir acz içinde sonsuz birkudret tezahürünü yaşıyorduk. Kendimizde vehmettiğimiz ilk özellik belki de ağlamamız oldu. Artık sesimiz çıkmayabaşlamıştı. Bu bir yönüyle şanssız andan sonra artık, "Ağlamayana meme yok!" gerçeği ile yüzleştik. Rızkınbağlandığı ilk şartlardan biri oldu bu. El kol hareketlerinin kontrolü, yürümeye, konuşmaya başlamamız… derkenemanetin ağırlığı yavaş yavaş kendini hissettirmeye başladı. Benliğimiz, dağların yüklemekten çekindiğiemanetimiz, korkularımız, kıskançlıklarımız, sahiplenme duygularımız ve pek çok vehmi özelliklerimiz bedenimizi, eşyalarımızı,evimizi, arabamızı bize aitmiş gibi zannettirdi. Bu zanla bunları kazanmak, korumak ve arttırmak için gecemizi gündüzümüzekatıyoruz. Bedenimizi istediğimiz gibi kontrol ettiğimizi, holdingler, ülkeler yönettiğimiz zannediyoruz. Gariptir, çoğuzaman kendimizi ana rahmindeki karanlık, ürkütücü zannettiğimiz ortamda olduğundan daha yalnız hissederiz. Enkudretli olduğumuzu vehmettiğimiz anlarda bile bir dayanak arıyoruz. Bu narsistik döneme dönüş değil mayamızı şekillendirengerçek özelliğin, acziyetimizin tezahürüdür. Tek çıkış yolu ise aynı ana rahminde olduğu gibi, daha sonra ana şefkatişeklinde tezahürünü yaşadığımız, ana kucağına sığındığımız gibi sonsuz rahmete sığınıp onun sıcaklığınıhissetmek olmalıdır. Deprem sonrası enkaz altında, üzerine düşmüş kolonlardan elini, kolunu hareket ettiremeyen; ağzınaburnuna dolmuş toprakları dahi silemeyen, enkazı kaldırmak için yaklaşan iş aletlerine sesini duyuramayan acziyet anındada sonsuz kudrete dayanmak, rahmeti hissetmek ana rahminin sıcaklığını yaşatabilir. Bedenimizle yaşadığımız vehmiözelliklerimiz ölümle bizi terk ettiğinde üzerimize atılan toprak, ana rahmine gömüldüğümüz andaki gibi, toprağıntohumu sardığı andaki gibi sıcaklığını hissettiğimiz bir rahmet kucağına dönüşebilir.