“Her nefis ölümü tadacaktır” meâlindeki âyetlerde geçen ölüme, insanların ruhları da dahil midir?

Soru: “Her nefis ölümü tadacaktır” meâlindeki âyetlerde geçen ölüme, insanların ruhları da dahil midir?

Cevap: “Külli nefsin zâikatü’l-mevt”, yani “Her nefis ölümü tadacaktır” meâlindeki âyet Kur’ân’da üç sûrede geçmektedir. (Bkz: Âl-i İmran: 3/185; Enbiyâ: 21/35; Ankebut: 29/57) Bu âyetlerde ‘nefis’, insanın ruhunu ifade etmektedir. Çünkü insan bedeni ölür, ama ruh ölmez. Beden mürekkeptir, yani birçok zerrelerden, moleküllerden, hücrelerden, organlardan vs. yaratılmıştır. Bu sebeple değişmeye ve sonunda bozulmaya mahkûmdur. Ama ruh ise basittir. Birleşik değildir. Bu yüzden de çürümeye, bozulmaya maruz kalmaz. Ruh adeta beden evininin misafiri konumundadır. Ev yıkıldığında misafir de kendisine başka bir yer bulur. Orası ise ruhlar âlemidir. Buna göre ölüm, ruhun bedenden ayrılmasını ifade ediyor.

Ayrılık bazen acıdır, bazen de tatlıdır. İnsan eğer bir mekândan ayrılıp başka bir yere taşınırken sevdiği kişilerin yanına gittiğini düşünürse, bu ayrılık onu acısıyla yakmaz, tam aksine sevindirir. Çünkü bu gerçekten bir ayrılık değil, bir kavuşmadır, visaldir. O halde ruh ayrılığın tadını tadar. Eğer ölümün bir visal, bir kavuşma olduğunu düşünürse, bu ona tatlı, ölümün ebedî bir ayrılık olduğunu düşünüyorsa bu ona çok acı gelir.

Râzî de; “Her nefis ölümü tadıcıdır” âyetini tefsir ederken, bedenin fânî, ruhun bâkî olduğuna dikkat çekmektedir. Çünkü bir şeyi tadanın onu tadarken var olması gerekmektedir. (Razi, Tefsiru Kebir, VII, 253.)

Sonuç olarak bütün ruhların ölümü tadacaklarını ihtar eden âyetler, bir açıdan insanı insan yapan unsurun, insanın bedeni değil ruhu olduğu gerçeğinin vurgulanmasıdır. Bu anlamda ölen, yani fonksiyonunu icra edemez hale gelen bedendir; ruh ise devamlıdır, bâkîdir ve ölümü tadandır. Zaten ölüm denilen şey ruhun bedenden ayrılması, mekân yenilemesi, hayat görevinden paydos ve bâkî bir hayatın başlangıcından başka bir şey değildir.