Sahabenin ilklerindendir. Asıl adı Mikdad bin Amrdır. Ancak, kendisini evlatlık olarak kabul eden Esved bin Abdiyagüs ismine izafeden Mikdad bin Esved olarak anılmaya başlanmış ve bu unvanla meşhur olmuştur. Dolayısıyla, bazen kaynaklarda Mikdad bin Amr bazen de Mikdad bin Esved olarak geçmektedir. Habeşistana hicret eden ikinci kafilede yer almış, akabinde Medineye hicret etmiştir. Bedir Savaşı öncesinde yapılan istişarede, Peygamber Efendimizin (asm) son derece memnun olmasına vesile olup duasına mazhar olmuştur. Hz. Ebu Bekir (ra) tarafından teşkil edilen Kuran-ı Kerimi bir araya getirme ve toplama heyeti içinde yer almıştır. Hz. Ömerin (ra) vasiyeti doğrultusunda şura heyetini bir evde toplamış ve kendi aralarında birini seçinceye kadar odada tutmuştur. Hz. Osman (ra) zamanında da hizmetini ifa etmiş ve bu dönemde vefat etmiştir. Risale-i Nurda ismi sadece Mikdad olarak zikredilmiş ve Peygamber Efendimizin bir mucizesinin gerçekleştiği hadise içinde yer almıştır. Künyesi Ebu Mabed Mikdad bin Amr (Esved) bin Salebe el-Kindî el-Behrânî şeklindedir.
Mikdadın doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Babası Amr, işlediği bir cinayetten dolayı kabilesini terk etmiş ve Kinde Kabilesine sığınmıştır. Mikdad bu olaydan sonra doğmuştur. Bazı kaynaklarda doğum tarihi 584 olarak gösterilmektedir. Esved bin Abdiyagüs tarafından evlatlığa kabul edilmiştir. Bu evlatlık hadisesinden sonra Mikdad bin Amr yerine Mikdad bin Esved olarak anılmaya başlanmış ve bu künye ile meşhur olmuştur.
İslamiyeti kabul edenlerin ilklerinden olan Mikdad, Mekkeli müşriklerin büyük işkencelerine maruz kaldı. Müslümanların hicret etmesine izin çıktıktan sonra Habeşistana giden ikinci kafilede yer aldı. Bir süre burada yaşadı. Peygamber Efendimiz (asm) ve Müslümanların Mekkeden Medineye hicret etmeleri üzerine o da Medineye göç etti. Medineye hicretten sonra muhacir durumuna düştü. Mekkeden hicret edenler onar guruplar halinde guruplandırılırken, Medineliler bunlara yardım için seferber oldu. Peygamber Efendimiz ile aynı guruba düştü. Bu gurubun sadece bir keçileri mevcut olup sütüyle beslenmekteydiler. Mikdad, Medinede Peygamber Efendimizin amcası Zübeyrin (ra) kızı ile evlenince akraba da oldular.
Mikdad, Peygamber Efendimizin okçularından olup, birçok savaşa katıldı. Mekkeli müşriklerin Müslümanlarla savaş hazırlıklarının haber alınması ve Bedir Savaşı öncesi, Peygamber Efendimiz sahabeyi toplayıp onlarla istişarede bulundu. Müslümanlar, Şamdan gelmekte olan büyük ticaret kervanı üzerine yürüme veya Ebu Cehil kumandasında hazırlanmış olan güçlü müşrik ordusu üzerine hareket konusunda karar vereceklerdi. Ağırlıklı görüş, Şamdan gelmekte olan ticaret kervanı üzerine yürümekten yanaydı. Ama Peygamber Efendimiz bu düşünceden yana değildi. Çünkü kervan uzaklaşıp gitmeye devam ederken, düşman ordusu giderek yaklaşmakta ve Bedire doğru ilerlemekteydi. Bu görüşme ve meşveret devam ederken Mikdad söz alarak şu konuşmayı yaptı:
Ey Allahın Resülü! Allah Teâlâ sana ne emrettiyse onu icra et, ne tarafa gidersen biz kesinlikle seninle beraberiz. (Maide Suresi yirmi dördüncü ayetine atıfta bulunarak) Biz, İsrail oğullarının Hz. Musa'ya (as) demiş oldukları gibi, Git, sen ve Rabb'in birlikte savaşın, biz işte burada oturup bekliyoruz (Mâide 5/24) söyleyecek değiliz… Lâkin deriz ki; Biz Sana tabiyiz, senin sağında, solunda, önünde ve arkanda daima düşmanla çarpışırız. Bu ana kadar rahatsızlığı yüzüne yansıyan Peygamber Efendimiz son derece memnun oldu. Neticede kervanı takip etme yerine, düşman ordusu ile Bedirde savaşma kararı alındı.
Mikdad, Bedir Savaşına katılan Müslümanların tek atlısı ve süvari olanı idi. Bu sebepten ötürü kendisi için Resulullahın Süvarisi denilmekteydi. Savaşta büyük başarı ve kahramanlık örneği gösterdi. Savaşta bir elini kaybetti. Bunun dışında birçok savaş ve sefere katılarak hizmetlerde bulundu. Uhud Savaşı sırasında Hz. Hazma (ra) ile birlikte ordunun ana kumandasını yürüttü. Peygamber Efendimiz, Harrar seferine çıkılacağı sırada beyaz bayrağı Ona verdi. Diğer taraftan, hile ile Mekke civarında oturan kabileler tarafından esir edilip Mekkeli müşriklere satılan Hubeyb adlı sahabe idam edilerek şehit edilmişti. Bu şehidin cenazesinin getirilmesi görevi de Mikdada verildi.
Mekkenin fethi için hazırlıklar yapılırken, sahabeden Hatıb ibn Ebi Beltea, bir mektup yazarak sefer hazırlıklarını Mekkeli müşriklere bildirmek istedi. Risale-i Nurda da zikredilmekte olan olayda; mektup bir cariyeye verilmiş ve bu cariye Mekkeye doğru yola çıkmıştı. Peygamber Efendimiz, Mikdad ve Hz. Aliyi (ra) göndererek, Filân mevkide bir şahısta şöyle bir mektup var; alınız, getiriniz. (Mektubat, 1994, s. 109) buyurması üzerine yola çıktılar. Peygamber Efendimizin tarifine uyan Sare adlı cariyeyi buldular ve Resulullahın dediği şekilde üzerindeki mektubu alıp getirdiler. Hatıb, Mekkede yaşayan akrabalarının durumundan endişelendiği için mektup yazmış ve bu şekilde Mekkeli müşriklerin akrabalarını koruyacağını sanmıştı.
Zamanının büyük bir bölümünü Peygamber Efendimiz ile birlikte geçirmeye gayret gösteren Mikdad, Mekkenin Fethi, Huneyn Savaşı ve Tebük Seferinde de bulundu. Peygamber Efendimizin son haccı olan Veda Haccında da bulundu. Peygamber Efendimizin dua ve iltifatlarına mazhar oldu. Bir seferinde; Allah bana ashabımdan dört kişiyi özellikle sevdiğini bildirip, benim de onları sevmemi emir buyurdu ki bunlar; Ali, Mikdad, Selman ve Ebu Zerdir diye buyurdu.
Mikdad, Hz. Ebu Bekir (ra) tarafından, Kuran-ı Kerim ayetlerini biraya getirme ve toplamakla görevlendirdiği heyetin içinde yer aldı. Hz. Ömer (ra) zamanında da hizmetlerini devam ettirdi. Ayrıca, bu dönemde gerçekleştirilen Suriye seferi ve Mısırın fethine katıldı. Mısır seferi sırasında Amr bin Asa (ra) yardım için gönderilen kuvvetlerin komutanlığını üstlendi. Yine Hz. Ömer tarafından, vefatından sonra, şura ehlini çağırıp bir evde toplama ve içlerinden birini halife seçinceye kadar onları orada tutmakla görevlendirildi. O da bu emrin gereğini yaptı.
Mikdat, ilerlemiş yaşına rağmen gayretlerini devam ettirdi. Hz. Osman (ra) zamanında gerçekleşen İfrikiyenin fethi ve Kıbrısa gönderilen orduda yer aldı. 653 yılında Medinede vefat etti. Vefatından sonra, Peygamber Efendimizin hayatta kalan her hanımına yedi bin, Hz. Hasan (ra) ve Hüseyine (ra) on sekizer bin dirhem verilmesini vasiyet etti. Varisleri de bu vasiyeti yerine getirdiler.