Dört büyük Sünni mezhepten biri olan Şafii Mezhebinin imamıdır. Asıl adı Muhammedtir. Dedelerinden Şâfiî bin Saibin ismine izafeten Şâfiî lakabıyla tanınmıştır. Çok küçük yaşta yetim kalmış, ömrü maddi sıkıntılar içinde geçmiştir. İlim öğrenmek için her türlü fedakarlığa katlanmış, ulaştığı seviye ile büyük hayranlık uyandırmıştır. Peygamber Efendimiz (asm), Kureyşli alim, yerin tabakalarını ilimle dolduracaktır buyurarak kendisine işaret edip geleceğini haber vermiştir. Aralarında Hanbeli Mezhebinin İmamı Ahmed bin Hanbel olmak üzere, bir çok ünlü isme hocalık yapmıştır. Risale-i Nurun muhtelif yerlerinde ismi zikredilmiş ve görüşlerinden örnekler sunulmuştur. Künyesi, Ebu Abdullah Muhammed bin İdris bin Abbas bin Osman bin Şafii bin Saib el-Kureyşî şeklindedir.
Muhammed, 767 yılında Gazzede doğdu. Çok küçük yaşta iken babası vefat etti. Annesi onu Mekkeye götürdü. Çok yoksul oldukları için büyük maddi sıkıntılar içinde büyümeye başladı. Henüz dokuz yaşında iken Kuran-ı Kerimi ezberleyerek hafız oldu. Mekkede ilim tahsil edip hadis alimlerinden ders aldı. Hadisleri yazıp ezberlemek suretiyle öğrendi. Eğitimini devam ettirirken, Arap dili ve edebiyatının inceliklerini öğrenmek maksadıyla çölde yaşayan Huzeyl Kabilesinin yanına giderek onlarla birlikte yaşamaya başladı. Mekkeden ayrılıp bu kabilenin yanında yaşamayı tercih etmesinin sebebi, kabilenin dil bakımından Arapçayı açık ve düzgün bir biçimde kullanıyor olmasıdır. Onlarla birlikte, yaşadıktan sonra Mekkeye, iyi bir birikim sahibi olarak dönmüş oldu.
Mekkeye, Arapçayı çok güzel bir şekilde öğrenmiş olarak dönen Muhammed, Mekkede Süfyan bin Uyeyne, Müslim bin Halid gibi fıkıh ve hadis alimlerinden ders aldı. Müslim bin Halidden fıkıh dersleri aldı. Özellikle hadis, fıkıh, edebiyat ve lügat alanlarında ileri seviyede bir birikime ulaştı. Bu tahsili neticesinde Mekkeli gençler arasında mümtaz bir seviyeye yükseldi. Bu eğitimi sırasında çok büyük sıkıntılar çekti. Çünkü, kalem, defter alacak parası yoktu. Bazen kemik parçasını alıp üzerine yazdı.
Muhammed, eğitimini devam ettirirken Medinede bulunan Malik bin Enesin ilmi şöhretini duydu. Bu alimin yanına gidip talebesi olmak istedi. Önce, Malikin eseri Muvattayı Mekkede birinden ödünç alıp okumaya başladı. Dokuz gecede eseri ezberledi. Medineye gitmeden evvel Mekke valisine gidip iki mektup aldı. Medineye gidince mektuplardan birisini Medine valisine verdi. Vali ile birlikte İmam Malikin yanına gitti. İlk karşılaşmada alimden çok etkilendi. Bizzat Medine valisi Mekke valisinin mektubunu İmam Malike verdi. Muhammedten övgüyle söz eden Mekke valisi, mektubunda, Muhammedin annesi tarafından şerefli bir insan olarak yetiştirildiğine işaret etmişti. İmam Malik, misafir talebenin adını öğrendikten sonra, Cenab-ı Hakkın kalbine nur verdiğini belirterek, bunu faydasız ve günah şeylerle söndürmemesi ikazında bulundu.
İmam Malik, Muhhammede, yarın gel, birisi sana Muvattayı okusun, deyince, eseri ezberlediğini ifade etti. Bir gün sonra gelip hocasına okumaya başladı. İmam Malikin vefatına kadar yanında kalıp kendisinden ders aldı. Dokuz yıl süren bu eğitimin sonunda yüksek bir ilmi seviyeye ulaştığı gibi, hocasından da büyük himaye gördü. Alimin vefatından sonra Mekkeye geri döndü.
Mekkeye dönen Muhammedi, Yemen valisi alıp kendisiyle götürdü ve kadılık görevini kendisine tevdi etti. Beş yıl kadar bu görevi sürdürdükten sonra, buradan ayrılıp Bağdata gitti. Burada bulunan İmamı Azam Ebu Hanifenin talebesi İmam Muhammedden ders almaya başladı. Hocasının yakın ilgisinden ve ilmi birikiminden büyük bir memnuniyet duydu. Ayrıca, Irakta bulunan alimlerin ilimde büyük bir mesafe kat ettiklerini de dile getirdi. Bağdatta da ilim tahsil ettikten sonra tekrar Mekkeye döndü.
Mekkede bir taraftan araştırmalarını sürdüren Muhammed, diğer taraftan talebe yetiştirmeye başladı. Hac mevsiminde İslam dünyasının muhtelif beldelerinden gelen ilme meraklı insanlar kendisine gelerek ilminden istifade etmeye çalıştılar. On yıla yakın Mekkede kaldıktan sonra tekrar Bağdata gitti. Bu tarihlerde Bağdat, ilim ve irfan merkezi haline gelmişti. Buraya gelen ve İmam Şafii olarak anılan Muhammede büyük hürmet gösterildi. Alimler kendisine saygı gösterirken kısa zamanda etrafında büyük talebe halkası oluşmaya başladı. Sadece talebeler değil, Bağdatta bulunan alimler de kendisinden ders alıp ilminden istifade etmeye çalıştılar.
Bağdatta şöhreti giderek artan İmam Şafiînin verdiği fetvalar büyük hayranlık uyandırmaya başladı. Burada kendisiyle görüşen, dört büyük Sünni mezhepten biri olan Hanbelî mezhebinin imamı, Ahmed bin Hanbel, ondan ders alıp talebe oldu. İlmi seviyesine büyük hayranlık duydu. Bütün fıkıh malzemelerini elden geçirmekle kalmayarak fıkıh ilminin temellerini ve esaslarını araştırdı. Bu özelliğinden dolayı, fıkıhta uygulanan ilmi esasların kurucusu olarak kabul gördü. Güzel ve açık konuşma şekli, ifade ve izah tarzı, tartışmalardaki kuvvetli etkinliği ve tesiriyle dikkatleri üzerine çekti. Bağdatta bulunduğu süre zarfında bir çok ünlü isim kendisinden ders aldı.
İmam Muhammed Şafii, Bağdattan Mısıra geçti. Ömrünün son yıllarını burada geçirdi. Burada da talebe yetiştirip fetva vermeye devam etti. 820 yılında Fustatta vefat etti. Kabri üzerinde bir türbe yapıldı. Selahaddin Eyyubi, türbesinin yanında büyük bir medrese inşa ettirdi. Hala mevcut olan türbe önemli ziyaret mahallerinden biri olarak kabul görmektedir.
İmam Şafii; İmam Malik ve İmamı Azamın talebesi olan İmam Muhhammedin içtihatlarını birleştirerek ayrı bir içtihat yolunu vücuda getirdi. Ayet ve hadislerin ifade tarzlarından hüküm çıkardı. Hüküm çıkaramadığı durumlarda ise kıyas yoluna giderek içtihatta bulundu. Müslümanlara, ibadet ve işlerinde uyulacak yollar gösterdi. Kendi usulleriyle vücuda getirdiği içtihat ve delillerle gösterdiği yol, Şafiî Mezhebi olarak anılıp yayıldı. Alimin hayatta iken Mekke, Medine ve Filistinde etkili olan mezhebi, günümüzde, Mısır, Suriye, İran, Maveraünnehir, Kafkasya, Azerbaycan, Hindistan, Filipinler, Malezya, Endonezya ve Ülkemizin Doğu, Güneydoğu bölgelerinde yaygın olarak hüküm sürmektedir.
Risale-i Nurun muhtelif yerlerinde İmam-ı Şafiinin adı zikredilmiş ve görüşlerine yer verilmiştir. Peygamber Efendimizin, Kureyşli alim, yerin tabakalarını ilimle dolduracaktır mealindeki hadisinin İmam Şafiiye işaret edip haber verdiği belirtilmiştir. (Mektubat, 1994, s. 106). İmamın içtihatlarından birisi, ilim ile uğraşan talebelerin uykusunun dahi ibadet sayıldığıdır. Bunu talebelerine hatırlatan Bediüzzaman, talebelik sırasında çekilen sıkıntılarla karşılaşıldığı zaman, işlerin en hayırlısı, en zor ve sıkıntılı olanıdır hadisini hatırlayıp ferahlamalarını tavsiye etmiştir. (Şuâlar, 1998, s. 278-279).