Bir İstikamet ve Sadakat Abidesi: Zübeyir Gündüzalp

29 yılevvel Hakk’ın rahmetine kavuştu. Vazifesini tamamlayıp mübarek emaneti Rahmana teslim etti. "İman insanı insaneder belki insanı sultan eder. Hakiki imanı elde eden kainata meydan okuyabilir" vecizesine masadak oldu.

Ruhunda hissettiği büyük boşluğu, Kur’an-ı Azimüşşan’ın mükemmel tefsiri olan Risale-i Nurladoldurdu. O, artık hakiki imanı elde etmiş ve kainata meydan okuyordu. Gizli din düşmanlarının en faal ve en etkilioldukları, güvenlik görevlilerini, mahkemeleri yanılttıkları, dine hizmet etmekten başka hiçbir gayeleri olmayaninsanların tahammül sınırlarını aşan baskılara maruz kaldıkları bir dönemde hizmet etti. Afyon Ağır CezaHakiminin;

-Risale-i Nur’un talebesi imişsin? Sözlerine karşılık;

-Evet, Risale-i Nur talebesi olduğumu memnuniyetle ve ilan edercesine söyleyebilirim. İnkar etmek,Risale-i Nur’un bana verdiği fazilet dersleriyle zıt olduğu için, bu cürmü işlemem. Risale-i Nur okuyucusu olan birkimse okuduğunu gizleyemez; bilakis, iftiharla bilaperva söylemekten çekinmez… diyerek karşılık verecektir.

Kafkas asıllı, Konya’nın Ermenek ilçesine yerleşmiş bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi(1920).Asıl adı Ziver olup Üstad, Zübeyir bin Avvam Hazretlerine atfen ismini Zübeyir olarak değiştirmiş ve bu isimle tanınmıştır.İlköğretimini Ermenek’te yaptıktan sonra ortaokulu Silifke’de okuyup bitirdi(1939). Bu tarihten itibaren önce Ermenek’tesonra Konya’da Posta telgraf muhabere memuru olarak çalıştı. Konya’da bulunduğu sıralarda Nurlarla tanıştı ve ömrününsonuna kadar iman hizmetini en güzel şekilde ifa etti.

Emirdağ’da Üstad’ı ziyaret edip(1946) yanında kalmak istediğini bildirdi ancak, memuriyetine devametmesi, daha sonra yanına alınacağı cevabını aldı. 1948’de Afyon’da tutuklanarak Bediüzzaman’la birlikte altı ayhapis yattı. Bu tarihten itibaren Üstadın vefatına kadar hep yanında kaldı.

Üstad’la hapis yatarken yanlışlıkla serbest bırakıldığında bu fırsattan yararlanıp özgürlüğünekavuşma şansına sahipti ancak, o, yapılan yanlışlığa itiraz ederek tahliyeyi engelledi, ve böylece Üstadından ayrılmadı.Nurcuların takibata uğradığı, kanunsuz bir şekilde tutuklandıkları, eziyet gördükleri hengamda, Risale-i Nurlarıokuduğunu söyleyerek kendi kendini ihbar etti. Her halükarda iman hakikatlerini mahkumlara, savcılara, hakimlere izahediyordu. Çünkü, O’nun tespitlerine göre Risale-i Nurları okuyan hakimler, yanlış hüküm vermezlerdi. NitekimRisale-i Nurlar ve Nurcular hakkında açılan yüzlerce dava, beraatla neticelendi.

Zübeyir Gündüzalp, Nurların "Kara Sevdalı"sıdır. İnsanların imanını kurtarmaya vesileolmak için gecesini gündüzüne katmıştır. İman aşkıyla yanıp tutuşurken Hakime:

"Eğer komünistler mürekkep ve kağıdı yok etmek imkanını da bulsalar, benim gibi birçok gençlerve büyükler fedai olup hakikat hazinesi olan Risale-i Nurun neşri için, mümkün olsa derimizi kağıt, kanımızı mürekkepyapacağız" der.

O’nun için Risale-i Nura, Bediüzzaman’a talebe olmak, en büyük bir şereftir. Oysa, bu yüzden tutuklanıpyargılanmaktadır. Suç olarak görülen bu fiili kendisinden sorulduğunda:

"Bediüzzaman Said Nursi gibi bir dahinin şakirdi olmak liyakatini kendimde göremiyorum. Eğer kabulbuyururlarsa, iftiharla, ‘Evet, Risale-i Nurun şakirdiyim…" diye haykırırken, orada hazır bulunan Üstad da"kabul ediyorum" diyecektir.

Bediüzzaman Hazretleri de O’nunla özel olarak ilgilenmiştir. Pakistan’ın önemli simalarından olan AliEkber Şah’ın, Emirdağ’dan uğurlandığı sırada yanlarına gelen Zübeyir Gündüzalp için Üstad:

"Biz bir veziri uğurlamaya geldik, başka genç bir veziri de karşılamaya gelmişiz." vebilahare:

"Hayır hayır, ben Zübeyir’i karşılamaya geldim" demiştir.

Zübeyir Gündüzalp’ın hizmetteki yerini Bediüzzaman Hazretlerinin:

"Zübeyir bana merhum biraderzadem Abdurrahman yerine verilmiştir diye manevi ihtar aldım. Hakikifedakar Zübeyir, en lüzumlu ve hizmete şiddetli ihtiyacın zamanında buraya imdada geldi…" ifadelerinde görmekteyiz.

27 Mayıs 1960 İhtilalinden sonra memleketi olan Ermenek’te mecburi ikamete tabi tutuldu. Burada bir sürekaldıktan sonra, gizlice Ermenek’ten ayrılarak Ankara’ya gitti. Altı ay kadar Ankara’da kaldı ve 1961’de İstanbul’ageldi. 2 Nisan 1971 tarihinde İstanbul’da vefat etti.

Üstad Hazretlerinin ahirete irtihalinden sonra Meşveret sistemini tesis etti. Hizmeti meslek ve meşrep açısındanşekillendirdi. Risale-i Nur Külliyatının neşri, İttihat Mecmuası, Yeni Asya Gazetesi ve Yayınevinin kurulması gibiyayın faaliyetlerini başlattı.


Bir istikamet ve sadakat abidesi: Zübeyir Gündüzalp

Zübeyir Gündüzalp, 1920 senesinde Konya’nın Ermenek ilçesinde dünyaya geldi. Asıl adı Ziver olup, Üstad, Zübeyir bin Avvam Hazretlerine atfen ismini Zübeyir olarak değiştirmiş ve bu isimle tanınmıştır. İlköğretimini Ermenek’te yaptıktan sonra ortaokulu Silifke’de okuyup bitirdi (1939). Bu tarihten itibaren önce Ermenek’te, sonra Konya’da Posta telgraf muhabere memuru olarak çalıştı. Konya’da bulunduğu sıralarda Nurlarla tanıştı ve ömrünün sonuna kadar iman hizmetini en güzel şekilde ifa etti.

36 yıl evvel Hakk’ın rahmetine kavuştu. Vazifesini tamamlayıp mübarek emaneti Rahmana teslim etti. “İman insanı insan eder belki insanı sultan eder. Hakikî imanı elde eden kâinata meydan okuyabilir” vecizesine masadak oldu.

Ruhunda hissettiği büyük boşluğu, Kur’ân-ı Azimüşşan’ın mükemmel tefsiri olan Risâle-i Nurla doldurdu. O, artık hakikî imanı elde etmiş ve kâinata meydan okuyordu. Gizli din düşmanlarının en faal ve en etkili oldukları, güvenlik görevlilerini, mahkemeleri yanılttıkları, dine hizmet etmekten başka hiçbir gayeleri olmayan insanların tahammül sınırlarını aşan baskılara maruz kaldıkları bir dönemde hizmet etti. Afyon Ağır Ceza Hakiminin;

-Risâle-i Nur’un talebesi imişsin? Sözlerine karşılık;

-Evet, Risâle-i Nur talebesi olduğumu memnuniyetle ve ilaân edercesine söyleyebilirim. İnkâr etmek, Risâle-i Nur’un bana verdiği fazilet dersleriyle zıt olduğu için, bu cürmü işlemem. Risâle-i Nur okuyucusu olan bir kimse okuduğunu gizleyemez; bilâkis, iftiharla bilâperva söylemekten çekinmez… diyerek karşılık verecektir.

Kafkas asıllı, Konya’nın Ermenek ilçesine yerleşmiş bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi (1920). Asıl adı Ziver olup Üstad, Zübeyir bin Avvam Hazretlerine atfen ismini Zübeyir olarak değiştirmiş ve bu isimle tanınmıştır. İlköğretimini Ermenek’te yaptıktan sonra ortaokulu Silifke’de okuyup bitirdi (1939). Bu tarihten itibaren önce Ermenek’te sonra Konya’da Posta telgraf muhabere memuru olarak çalıştı. Konya’da bulunduğu sıralarda Nurlarla tanıştı ve ömrünün sonuna kadar iman hizmetini en güzel şekilde ifa etti.

Emirdağ’da Üstad’ı ziyaret edip (1946) yanında kalmak istediğini bildirdi ancak, memuriyetine devam etmesi, daha sonra yanına alınacağı cevabını aldı. 1948’de Afyon’da tutuklanarak Bediüzzaman’la birlikte altı ay hapis yattı. Bu tarihten itibaren Üstadın vefatına kadar hep yanında kaldı.

Üstad’la hapis yatarken yanlışlıkla serbest bırakıldığında bu fırsattan yararlanıp özgürlüğüne kavuşma şansına sahipti ancak, o, yapılan yanlışlığa itiraz ederek tahliyeyi engelledi ve böylece Üstadından ayrılmadı. Nurcuların takibata uğradığı, kanunsuz bir şekilde tutuklandıkları, eziyet gördükleri hengâmda, Risâle-i Nurları okuduğunu söyleyerek kendi kendini ihbar etti. Her halükârda iman hakikatlerini mahkûmlara, savcılara, hakimlere izah ediyordu. Çünkü, onun tesbitlerine göre Risâle-i Nurları okuyan hakimler, yanlış hüküm vermezlerdi. Nitekim Risâle-i Nurlar ve Nurcular hakkında açılan yüzlerce dava, beraatla neticelendi.

Zübeyir Gündüzalp, Nurların “Kara Sevdalı”sıdır. İnsanların imanını kurtarmaya vesile olmak için gecesini gündüzüne katmıştır. İman aşkıyla yanıp tutuşurken Hakime:

“Eğer komünistler mürekkep ve kâğıdı yok etmek imkânını da bulsalar, benim gibi birçok gençler ve büyükler fedai olup hakikat hazinesi olan Risâle-i Nurun neşri için, mümkün olsa derimizi kâğıt, kanımızı mürekkep yapacağız” der.

Onun için Risâle-i Nura, Bediüzzaman’a talebe olmak, en büyük bir şereftir. Oysa, bu yüzden tutuklanıp yargılanmaktadır. Suç olarak görülen bu fiili kendisinden sorulduğunda:

“Bediüzzaman Said Nursî gibi bir dahinin şakirdi olmak liyakatini kendimde göremiyorum. Eğer kabul buyururlarsa, iftiharla, ‘Evet, Risâle-i Nurun şakirdiyim…” diye haykırırken, orada hazır bulunan Üstad da “kabul ediyorum” diyecektir.

Bediüzzaman Hazretleri de onunla özel olarak ilgilenmiştir. Pakistan’ın önemli simalarından olan Ali Ekber Şah’ın, Emirdağ’dan uğurlandığı sırada yanlarına gelen Zübeyir Gündüzalp için Üstad:

“Biz bir veziri uğurlamaya geldik, başka genç bir veziri de karşılamaya gelmişiz.” ve bilâhare:

“Hayır hayır, ben Zübeyir’i karşılamaya geldim” demiştir.

Zübeyir Gündüzalp’ın hizmetteki yerini Bediüzzaman Hazretlerinin:

“Zübeyir bana merhum biraderzadem Abdurrahman yerine verilmiştir diye manevî ihtar aldım. Hakikî fedakâr Zübeyir, en lüzumlu ve hizmete şiddetli ihtiyacın zamanında buraya imdada geldi…” ifadelerinde görmekteyiz.

27 Mayıs 1960 İhtilâlinden sonra memleketi olan Ermenek’te mecburî ikamete tabi tutuldu. Burada bir süre kaldıktan sonra, gizlice Ermenek’ten ayrılarak Ankara’ya gitti. Altı ay kadar Ankara’da kaldı ve 1961’de İstanbul’a geldi. 2 Nisan 1971 tarihinde İstanbul’da vefat etti.

Üstad Hazretlerinin ahirete irtihalinden sonra Meşveret sistemini tesis etti. Hizmeti meslek ve meşrep açısından şekillendirdi. Risâle-i Nur Külliyatının neşri, İttihat Mecmuası, Yeni Asya Gazetesi ve Yayınevinin kurulması gibi yayın faaliyetlerini başlattı.