Hücreden Kurana Giden Yol

Varlığın dili, bütünü küçük numunelerde özetler şekildedir. Kâinatın genelinin oluşumuile ilgili Büyük Patlama ve ardından dünyanın oluşumu ve canlılığın bu kürecikte yerleşimi ve gelişimi ileilgili evrim teorisi, genel tekâmülün işleyişini ve nasıl oluştuğunu izah için ortaya atılmıştır. Varlığı,kendi iç mekanizmaları ile ve iç dinamiklerinin oluşturduğu kurallar bütünü ile izah etme gayreti, bu türdenkartezyen yaklaşımları doğurmuş ve dıştan bir gücün mümkün olduğu ölçüde işleyişe dahil edilmediği, içdinamiklerle izahın bir yaratıcıya ihtiyacı ortadan kaldıracağı ve semavi dinlerin insanlığa getirdiği öğretileringereğinin kalmayacağı düşünülmüştür. Varlığın genel yapısının da sürekli ve aynı yöndeki işleyişlerinbir sonucu olması gerektiği düşüncesi genetik programla ve onun üzerinden evrimle yapılmaya çalışılmıştır. İşleyişinbelirli noktalarındaki değişiklikler, geçişler, türlerin oluşumu ise genetik program değişiklikleri yanimutasyonlarla izah edilmeye çalışılmıştır.

Belirli bir kontrol olmadan mutasyonların nasıl kontrollü olarak gerçekleşebileceği bir yana bırakılırsa,aslında çok uzun vadeli gelişmelerin izahı olan mutasyonlara hiç gerek kalmaksızın tek türden pek çok farklı türleringelişiminin örnekleri her canlıda, her insanda pratik olarak gözler önüne serilmektedir.

Canlılar alemi, bitkiler alemi, hayvanlar alemi ve insanlar alemi gibi bir de hücreler alemi vardır. Bu, yüzlercefarklı türde, farklı şekilde farklı ömrü ve farklı fonksiyonları olan hücrelerin oluşturduğu bir alemdir. Canlıların,bitkilerin, hayvanların ve insanların yeryüzünü donatması ve asırlardır yaşadıkları değişimlere benzer şekildeher bir canlı türünün hücreleri de bir ilk ata misali, ilk hücreden çoğalıp başkalaşarak oluşturdukları birmanzara sergilerler. Annelerden ve babalardan gelen yarımşar iki hücrenin oluşturduğu zigotlar sayısız canlıbedenlerin ilk ataları gibidirler. Bunlar, oluşumlarının hemen ardından bölünmeye başlarlar.

Neden, sanki bir amip hücresinin bölünmeyip, zigotun bölündüğü konusu çok net olarak aydınlatılmışgibi, bu bölünmelerin belirli noktalarında hücrelerin farklılaşması konusu yalnızca gündeme getirilmekte; ve hangisaikle bunun gerçekleştiğinin bilinmediği ifade edilmektedir?

Proliferasyon olarak ifade edilen bölünmeler ve ardından diferansiyasyon olarak ifade edilen başkalaşmalaraynı genetik yapıdaki hücrelerde gerçekleşmektedir. Yani birbirinden çok farklı yapıda, birbiri ile hiç alakasıolmayan fonksiyonlar gören göz hücresi ile sinir hücresinin taşıdığı genetik kodlar şu anki bilgilerimizle aynıyerden kopyalanmıştır, yani birbirinin aynıdır. Bu da farklılaşma, başkalaşma ya da bu değişimler üzerinden tekamüliçin mutasyonların, yani genetik şifrelerde değişiklik olmasının şart olmadığını açıkça ortaya koymaktadır.Mutasyonlarla bu değişimlerin olması halinde de oluşan mutasyonların kontrollü olması gerektiği, ortaya çıkacak değişiminarzu edilen sonucu doğuracak şekilde olması şartı açık şekilde gözükmektedir. Zincirleme değişimlerin, bölünmelerinolduğu bir zeminde, herhangi bir noktadaki küçük bir değişimin, domino taşlarının yıkılmasına benzer şekilde büyüksonuçlar doğuracağı bir işleyişte kontrolsüzlük mümkün değildir. Kontrolsüz değişimlerin çevremizde gördüğümüzkararlı, hikmetli, ölçülü, anlamlı yapıları doğurabilmesini akıl ve mantık ölçülerimiz kabul edemez.

"İnsanlık ve dünyamız hangi süreçlerden geçtikten sonra bu günlere geldi, yeryüzünde bu kadarçok sayıda canlı türü nasıl oluştu?" gibi sorulara cevap ararken, bugün ana rahimlerine düşen binlerce zigotunbenzer bir sürece başladıklarını da aklımızda bulundurmamız gerekir. Kâinatın, yeryüzünün ve insanlığın bütünüadeta her bir canlıda özetlenmiştir. Bütünde ve fertte açık bir şuurlu işleyiş, kontrol, ölçü, maksada yönelikoluş ve her tarafı en inceliklerine kadar kuşatan irade gözlenmektedir.

İnsan ve onun aklı da, düşünme melekeleri de ve onda oluşmuş mantık kuralları da şu varlık çarklarınındönüşü içinde şekillenmiştir. Bu sınırlılık ve kayıtlılık içinde ortaya konacak varlık tariflerinin gerçeğine ölçüde yansıtabileceğini kestirmek bile çok güç olmalıdır. O yüzden şu ana kadar ortaya konan hiç bir varlıkizahı; ne Büyük Patlama ne Evrim Teorisi, ne Newton’un Yerçekimi Kanunu ne Einstein’ın İzafiyet Teorisi… hiçbiri amahiçbiri, her şeyin teorisi ve varlığın bütüncül bir izahı olamamıştır.

O halde semavi dinler ve kutsal kitapları böyle bir acziyet içindeki bizlere, insanlığa uzanan yardımelleri olarak kabul etmeli ve insanoğlunun gayretleri sonucu oluşan yukarıda sıraladıklarımıza benzer varlık izahlarınıbu bütüncül bakışlar ışığında ele almalıyız. Belki de böyle yapmakla kâinat yap-bozunun parçalarını daharahat yerlerine oturtabileceğiz. Bu noktada ise bütün semavi dinleri, insanlık içindeki bütün üstün vasıflılarıtoplayan ve varlığa en tepeden bakan ve Miracı yaşamış bir Elçi (a.s.m.) ile insanlığa gönderilen Kur’an gerçekteninsanlara rahmet ve en büyük rehber olmalıdır. Doğru okunduğunda her bir hücreden Kur’an’a giden bir yol olduğu, açıkbir şekilde görülebilecektir.