Hz. Üstadın Eski Said Döneminde Okuduğu Kitaplar-1

Cemiyette eksiklik, aksaklık ve çelişkilere dikkat çekmek gayesiyle hayalî kahraman (Ebu Zeyd es Suruci)adına kurulmuş maceraların, râvi konumundaki Hâris b. Hemmâm’ın dilinden akıcı bir üslûpla anlatıldığı nazım-nesirkarışımı hacimli bir eserdir.

Müellifi; dahiye-i edip olan Hariri’dir.

Hariri, H. 446 (1054) yılı civarında Basra yakınlarındaki Meşan kasabasının Benî Harâm mahallesindedoğdu. 6 Receb 516 (10 Eylül 1122) tarihinde Basra’da vefat etti.

Hariri, ilk tahsilini Basra’da Ebû Temmam Muhammed b. Hasan el-Mukri, Ebü’l-Kâsım Hüseyin b. Ahmed el-Bâkıllânigibi âlimlerden gördü. Daha sonra Bağdat’a giderek büyük âlimlerden nahiv ve edebiyat, fıkıh, ferâiz ve hesapokudu. Güçlü bir zekâ ve hâfızaya sahipti. Fakat Hariri, en çok edebiyatla meşgul oldu.

Hariri, Basra’da istihbarat âmiri (sahib’ül-haber) olarak vazife yapmış, daha sonra da muhtelifsebeplerle gidip geldiği Bağdat’ta birçok önemli kimselerle temas kurmuştur.

Mert, faziletli, dürüst ve iffetli bir kişiliğe sahip olan Hariri, ipek ticareti yapması, geniş birhurma bahçesine sahip olması, ayrıca resmî görevi bulunması sebebiyle müreffeh bir hayat yaşamış, yardımseverliğiyle,utangaçlığı ile tanınmıştır. Kısa boylu olmasının yanı sıra son derece çirkin bir yüzü vardı. Kendisi de çirkinliğininfarkında olmalı ki, bir gün mescidde görüşmek, ders almak için yanına gelen bir kişi, bu kadar çirkin bir kimseninHarirî olup olmadığında tereddüt ederek yaklaşıp uzaklaşır. Durumu anlayan Harirî, "Muaydî’nin adını duymanonu görmenden daha hayırlıdır." anlamında Arap atasözünü hatırlatarak adamı yanına çağırmış, "Ayınaldattığı ilk gece yolcusu sen olmadığın gibi; mezbeledeki yeşilliğin aldatıp hayran bıraktığı ilk otlak arayıcısıda sen değilsin. Haydi git, benden başkasını ara. Zira ben Muaydî gibi bir adamım; adımı duy, fakat beni görme."anlamında kıta okumuş, bunun üzerine adam da mahcup bir vaziyette oradan uzaklaşmıştır.

Biz burada Hz. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin okuduğu (Tarihçe-i Hayat, s. 33) ve Muhakemat’ta (s. 78,79) tahlil ettiği Makamat-ı Hariri’yi inceleyeceğiz.

Hz. Üstad, belagat bağlamında lafızperestlik hastalığından bahsederken Makamat’ı örnek gösteriyorve "dahiye-i edep" Hariri’nin nasıl bu hastalığa mağlup olsuğunu anlatıyor: "Maâninin tasavvurlardansonra elfazın arkasına gitmekle fikirleri çatallaşmıştır. Gide gide elfaz mânaya galebe etmekle istihdam ederek;lafz, mânaya hizmet etmek olan kaziye-i tabiîye aksine çevrildiğinden, tabiat-ı belagattan böyle lafızperest mutasallıflarınsan’atına kadar… yok belki tasannularına uzun bir mesafe girmiştir. İstersen Makamat’a gir, gör! O dahiye-i edep nasılhubb-u lafza mağlup olarak lafızperestlik hevesi o kıymettar edebini lekedar ettiği gibi lafızperestlere de bast-ı özüretmiştir ve numune-i imtisal olmuştur."

Makâme kelimesi, kâme fiilinden türer. Ayakta durmak, ayağa kalkmak anlamına gelir. Çoğulu ise makâmat’tır.Eski Arap dilinde basit kabile toplantıları anlamında kullanılan makâmat kelimesi, edebî bir türe isim oluncaya kadarmeclis, toplantı, bu toplantılarda yapılan konuşmalar, halk topluluğu, kahraman, durum gibi manalarda kullanılmıştır.

Edebî bir tür olarak makame ise; bir toplantıda anlatılan, genellikle bir oturumluk olup daha ziyade avâmihalkın maceralarını mevzuu edinen eğitici ya da eğlendirici bir yazı türüdür. Müellifinin, hayalî bir kişinin (râvî)ağzından olayları anlatması, mevzusunun basit, buna mukabil üslubunun ince, edebî sanatlarının çok, dilinin oldukçaağır ve secili oluşu, kelime bakımından zenginliği, darb-ı meseller (atasözleri), hikmetli sözler ve Arapça’daender kullanılan klasik kelimeleri seçmesi, ekseriya şiirle bitmesi ve bir kahramanı olması, olay plânı düşünülmesi,bu türün belli başlı hususiyetleridir. Buna "kısa hikaye" de diyebiliriz.

Alışılagelen kullanımlar, tarih ve menkıbeler, din ve hukuk ilmi, belâgat misâlleri, hitabeler,Kur’an’dan yapılan alıntılar, Hadis-i Şerifler, durub-u emsaller, müphem kullanımlar, kelâm-ı kîbarlar çalışmanınmuhtevasını teşkil etmektedir. Hariri’nin makameleri, asırlardır, Arap edebiyatında üzerinde en çok çalışılankitaplardan biridir. Pek çok şârihi vardır. Bizde son olarak Hariri’nin makameleri, Sabri Sevsevil tarafından Türkçe’yeçevrilmiş ve Türkçe tercümesi Milli Eğitim Bakanlığı yayınları arasında 1952 yılında İstanbul’da neşredilmişve baskı 1986’da yenilenmiştir. Hâlen Makamat adıyla satıştadır.

Makamat, müsecca bir ifade ve 50 makame olarak yazılmıştır. İbareleri, yer yer âyetler, hadisler vedarb-ı meseller ile süslenmiştir ki, bunlar tam yerlerini bulmuşlar, esere maharetle işlenmişlerdir. Kelime sanatınadair verilen misâller de birer zekâ mahsülüdür, büyük bir iktidara işaret eden buluşlardır. Teşbihler, istiarelerparlaktır; mazmunlar sevimli ve sıcaktır. Eserde tabiîlik dışında bir şey görülmez, buluşlarda bayağılığa düşmeyoktur. Kitap, hikmet öğretmek, iyi ahlak telkin etmek gayesiyle yazılmıştır. Her makamenin sonunda Hariri’nin demekistediği şudur: "İyilik yap, fenalıktan kaç!"

Kitabın bir hususiyeti de, okuyanlara kaş çattırmasını bildiği kadar; dudaklarda tebessümettirebilmesidir. İçtimâî, ailevî, ferdî, İslâmî öğütlerle örülmüş; her yaştaki insanlara çok şeylerkazandırmakta ve ufuklarını açmaktadır. Makamelerde iki şahıs vardır: Ebu Zeydinis Surûci ve Hâris İbn-i Hemmam. Hârisİbn-i Hemmam, bizzat Hariri’nin kendisidir. Ebu Zeyd ise, yaman bir tiptir. Eserde onu bazen bir seyyah, bazan bir vâiz,bazan da bir sâil olarak görürüz. Elinde asâsı, koltuğunda dağarcığı diyar diyar dolaşır. Ne hallere, ne kılıklaragirmez, maksadına varmak için, ne hileler, ne yalanlar düzmez, fakat nereye gitse, Haris İbni Hemmam’ı karşısındabulur, onunla hemen tanışır. Hâris, Ebuzeyd’e, kendisine yaptığı hileden, söylediği yalandan dolayı sitem eder. EbuZeyd de ona diller dökerek özür beyan edip, suçunu bağışlatmayı bilir.

Garp dünyası, Şarkın bu kıymetli irfan hazinesinden de faydalanmayı ihmal etmemiş, eser birçok Avrupadillerine tercüme edilmiş ve bu tercümeler pek çok baskı yapmıştır. Eser-deki hikâyeler hem İslâm dünyasında,hem de Hıristiyan ve Yahudi dünyasında rağbet görmüştür. Fakat maâlesef bizde yeterince tanınmamıştır. Eskidenmedrese mensupları, ulemadan birinin fazl-u kemalini belirtmek istedikleri zaman: "O, Makamat okumuş bir zattır!"derlerdi, kişi saygınlık görürdü.

MEB yayınları arasında satışa sunulan kitap, Sabri Sevsevil’in tercümesinde, hâşiye, izah ve açıklamalarlazenginleştirilmiş, istifadeyi kolaylaştırmıştır.