Müzakere Atölyesi-2 Notları:

Risale-i Nur Metinlerini Anlama ve Yorumlama Sorunları ile Çözüm Yolları başlıklı ikinci müzakere atölyesinde alınan bazı notlar şu şekildedir:

  • Risale-i Nur metinleri nasıl anlamamız gerektiği konusunda tutarlı bir metindir. Bununla beraber zorluk yönü alışıla gelmiş bir metin olmadığı için üzerine çalışmayı gerektirmektedir.
  • Risale-i Nur rafta duran, okuyanla baş başa kalacak bir metin değildir. Metin rafta değil hayatın içerisindedir aynı zamanda. Bugüne kadar okunmuş birçok kişi tarafından anlaşılmış. Hatta bazı kavramlar toplum hayatı içinde yer bulmuş ve bazı kavramlar anlam kazanmış. Siz o kavrama metinden bir anlam yükleseniz bile toplumsal bir baskıyla karşı karşıya kalabiliyorsunuz.
  • Metin ve metni anlayanı ayrı ayrı analiz etmek gerekmektedir.
  • Bir metne bakarken önce metin tasavvuru gelir. Bediüzzaman Said Nursi’nin Kur’an’ı tefsir ederken Kur’an tarif ve tasavvuru dikkate değerdir. Risale metnini nasıl tasavvur edeceğiz? Burada şöyle bir problem ortaya çıkıyor: Metni kutsamak. Metni kutsamak metinde olmayan şeyi metinden çıkarmaya yönelik bir baskıdır. Metinde olmayan şeyi metne söyletmeye çalışmak metne zulmetmektir. Onda olmayan şeyi ona söyletmeye çalışmak zulümdür. Risalelerle ilgili bazı problemlerimiz metin ilham mı değil mi? Akademik bir bakış açısıyla bir şey söylendiği zaman, ya “Bediüzzaman böyle söylemiyor” ya da“Sen ilhamdan iyi mi bileceksin”deniliyor.
  • Risalelerde ilhamdan çok sünuhat vurgusu ön planda. İlham ve sünuhat farkına bakmak lazım. Metin tasavvurunu belirlersek bunları net anlayabiliriz. Sünuhatta şu karşımıza çıkıyor siyasi ve sosyolojik bir beklentinin, dış baskının olmadığı bir zaman bunlar anlaşılabiliyor. Bediüzzaman ne zaman yazdıklarına Risale-i Nur diyor? Hangi metinleri daha sonra dâhil ediyor? İlham kime gelir bunlara da bakmak lazım.
  • Risale-i Nur en geniş dairede cemaatsel olarak okunuyor. “Bediüzzaman bir şey söylemişse ilk o söylemiştir, orijinaldir.” “Bunlar böyle değilse Bediüzzaman’ın değeri kaybolur” vb. kaygılar var.
  • Metin tasavvuru üzerine metot inşa edilir. Tasavvurunuz yanlışsa sağlıklı bir metot ortaya çıkmaz. Her metodolojinin bir epistemolojisi vardır. Bizim kavram üzerine çalışırken kavramı bütünüyle risalelerden taramak lazım. Biz müellife nasıl bir rol biçiyoruz. Cemaatsel okumada müellif mehdidir. Metin mehdiliği şahıstan alıp şahs-ı manevîye vermiştir. Bir kişinin söylemediği şeyi ısrarla ona izafe etmek yanlış bir ısrardır. Metnin otoritesi daha çok önemsenmeli. Metni konuşturarak cevap vermek gerekiyor. Metnin söylemediğini söyleyerek birini övmek, metnin söylemediğini söyleyerek birini yermek her ikisi de yanlıştır.
    Gayri münteşirler ikincil derecede anlamaya katkı sağlar. Bediüzzaman hayatta iken sahih metin teşekkül etmiştir. Lahika mektupları bütünlük içerisinde değerlendirilmelidir.
  • Hangi nüsha esas alınacak meselesini Risale-i Nur’un anlaşılmasını çok büyük bir problem olarak görmüyoruz. Yakın döneme kadar hiçbir tefsir halk için yazılmamıştır. Eski Said ile Yeni Said döneminde fark muhteva ve üsluptadır maksat aynıdır. İşarat’ül-İ’caz’da bunlara dahildir, muhatabına yazılmıştır. Risalelere vakıf birisinin anladığı gibi bir akademisyen anlayamaz ama o da diğeri gibi anlayamaz.
  • İslam’da savaş mı esas barış mı esastır. Barış esastır, ulus devletler kabul edildikten sonra böyle olmuştur. Eski tefsirlerde savaş/cihat esastır, ilayı kelimetullah içindir.
  • Kelimelerle oynamak Mutezilenin en iyi becerdiği şeydir. Modern İslamcılarda bunları en iyi yapanlardandır. Metni kendimize değil de, kendimizi metne uydurmamız lazımdır.
  • Risaleler eski ve yeni olarak dil ve üslup açısından farklıdır. Ancak maksat olarak bir ittifak söz konusudur. Elbette Münazarat ve Sünuhat’ta birtakım farklılıklar söz konusudur, onlara ayrıca bakmak lazım. Barla’da yazılan eserlere baktığımızda taklitten tahkike imanın çıkmasıyla ilgili bir çalışma var.
  • Cumhuriyet dönemi projeleri neticesinde belli kavramlara belli anlamlar yükleme durumu ortaya çıkıyor. Kavram üzerine çalışırken evvela metnin içinden kavramı çıkartmak gerekiyor. Kavrama yüklediği anlamı görmek gerekiyor. Daha sonra gelenek o kavrama nasıl bakmış, nasıl yorumlamış ona bakmak lazım.
  • Gelenekte kavram ne ifade ediyor, Bediüzzaman ona hangi anlamı yüklemiş. Manevî tefsir deyince tefsirciler bunu tasavvufî tefsir olarak anlar ama risalelerde Bediüzzaman manevîden neyi kastettiğini ifade eder.
  • Anlamanın bir usulünü koymamız lazım yoksa metnin bir otoritesi olmaz. Manevî cihadı biz nefisle mücadele zannediyoruz. Halbuki dalalet ve sefahatle mücadeledir. Dinin ve imanın yaşanmasının önündeki engele yöneliktir.
  • Malumat olmadan ilim olmuyor. Fakat bizde malumatsız ilim yapılıyor. Yani ezbersiz ilim yapıyoruz. Geleneği görmeden anlamadan aklı mutlak hakem görüyoruz. Bu meseleyi halletmeden olmayacaktır.
  • Bediüzzaman’ın birikimi ile onu anlamaya çalışanların birikimi farkından kaynaklı problemler var. Bediüzzaman’ın okuduğu kitapları okumadan onu anlamak mümkün değildir. Tercüme kitaplar ne ise ilim onla sınırlı kalmaktadır, genel bir bakış sağlayamıyorsunuz. Kelamda, tefsirde belli isimler tercümelerle ön plana çıkmış durumda. Müellifin kaynaklarına bakmakta yarar var. Türkiye’de eğitim sistemi ile yetişmemiş olanlar Bediüzzaman’ın refere ettiği yerleri daha iyi anlayabiliyorlar.
  • Hermeneutik, yorum esnasında ne oluyor bize öğretiyor. Yorum esnasında anlayan özne devreye giriyor. Bediüzzaman bir kavramı net olarak tarif etmiş, bu böyledir, böyle değildir dediği yerler hariç, kişi ne kadar metnin otoritesini ortaya koymaya çalışırsa çalışsın söyledikleri kendi düşünce ve yorumlarıdır. Aktif özne olarak devrededir. Anlayan özne kendini ne kadar yalıtmaya çalışırsa çalışsın etraftaki tartışmalar bir belirleme yapacaktır. Benim ne söylediğim değil nasıl anlaşıldığım önemli hale gelmiş. Bediüzzaman kendi bulunduğu dönemde ne söylenmesi gerekiyorsa çok net ifade etmiştir.
  • Bediüzzaman bir geleneğe dayanıyor. Bu eserlerin bulunması ve okunması lazımdır. Ne kadarı Risale-i Nur’da var buna bakmamız lazım. Bediüzzaman’ın Birinci Söz’de anlattığı şeyin Muhammed Abduh’da da aynı şekilde olduğunu görüyoruz. Cemaat kaynaklı okumalar metnin kaynaklarına uzak kalmamıza sebep oluyor. Anlayan öznenin daha iyi anlayabilmesi için bu kaynakları da okuyabilecek insanların yetiştirilmesi lazımdır.
  • Felsefe tarihindeki metinlerde de belli problemler var. Hangisi Aristo’nun metni, hangisi Kantın metnidir. Bir Aristo vardır, birde Aristocular var. İbn-i Sina’yı İbn-i Sina yapan onun Arsito metnini kendine göre çevirmesidir. Bediüzzaman’da geleneği bu şekilde yazarak Bediüzzaman oluyor.
  • “Cemaatsel okuma”lar Bediüzzaman’ın ebced-cifir çıkarımına bir bağlayıcılık yükler. Evet, sahabenin çıkarımlarında bir bağlayıcılık vardır elbette. Fakat Bediüzzaman çıkarımlarında bağlayıcılık yapmamasına rağmen “Bir veçhesi de bu olabilir” dediği halde “cemaatsel okuma” buna bir anlam yüklüyor. “Külliyetinden bir cüziside buraya bakıyor” dediği halde biz sonuca bakıp yorumluyoruz.
  • Her bir metinde esaslar vardır ve onlara bağlı füruatlar vardır. Siz o feri meseleleri ana esas gibi gösterirseniz bu cerbeze olur.
  • Metin hakkında tarihi bir takım bilgilere sahipsek bunlar altın kıymetindedir. Lahika mektupları bize bu noktada ciddi malumatlar verir. Ancak tarihî malumat içerisinde hatıraları kullanmak riskli olabiliyor. Kişin anlamak istediği şekilde hatırayı aktarmıştır. Siz onu gerçek sanarak metni anlamaya çalışabilirsiniz. İkincisi hatırat hususidir tamime açık olmayabilir. Hayattaki ağabeylerin söyledikleri metnin önüne geçmemelidir.
  • Metnin bir bütün olduğunu görüyoruz toplamalarda. Parçaları bir araya getirip bakmak lazım. Bir kavram üzerinde toplama yapmakta bütünlük ifade ediyor. Bir parçadan bir pasajı alırken o bağlam içinde o pasaj neyi ifade ediyor ona göre almak lazım. Olgudan nassa, nastan olguya bakmak lazım. Kişi görmek istediği şeye göre alım yapıyor. Olgudan nasa gidince metni parçalıyoruz.
  • Bediüzzaman’ın risaleleri ve Nurcuların metinlerine bakmak lazım. Nüshalarda farklılıkları gösteren bütün parçaların birleştiği edisyon kritikli bir külliyata ihtiyaç var.
  • Şerif Mardin Risale-i Nur ve Nurculuk üzerine bir araştırma yaptı. Ana sorusu neydi? İnsanları Nurculuğa sevk eden şey neydi? Risale nasıl bir söylem gerçekleştirdi? Tasavvufî geleneği söylemine nasıl yedirdiğinin üzerinde durduğunu söyler kendince? Mardin Risale-i Nur’u ontolojik ve epistemolojik olarak yaklaşmıyor. Yaklaşımı tamamen materyalist bir bilimci yaklaşımdır. Nurculuk üzerinden bir Bediüzzaman, Bediüzzaman üzerinden bir Nurculuk anlaması yapmaya çalışıyor. Buradan hareketle; risaleleri Bediüzzaman’dan bağımsız anlamamız mümkün değildir sonucu çıkıyor. Metni o halde müelliften bağımsız düşünebilir miyiz? Takipçi kitlelerin metne yüklediği anlam nedir?
  • O halde metin soyut bir şey midir? Marx’a baktığımızda bir genç Marx var, bir de olgun Marx var. Marx’ın metinleri var. Onun metinlerini yorumlayan farklı takipçiler ve Marxçılar var. Marx bugün gelseydi Marksist olur mu? Bediüzzaman bugün gelseydi hangi Nurcu olurdu? Hangi meşrepten olurdu?
  • Şimdiye kadar risaleleri meşrep ve grupların bakışından bir anlama vardır. 15 Temmuz’dan sonra birde “Bak biz onlar değiliz” diyerek kendini anlamlandırma ve yorumlamaya başladı.
  • Risale metinleri, insanların Kur’an’la irtibatını sağlayan bir metin olarak ortaya çıkıyor. İmanının taklitten tahkike çıkarmayı hedefleyen bir metindir. O halde bu yönü ile evrenseldir.
  • İbn Hacer ne demiştir diye bakarsak bu bakış fıkhı Kur’an’a perde yapar. Bediüzzaman ne der diye okumak Kur’an’a perde olur. Bu bakışların şeffaf olması lazımdır. Nurcular çoğu zaman metnin Kur’an’la irtibatını kurmadan bakıyor. Sadakat ve iltizam üzerinden gelişen anlama biçimi problemlidir.
  • Risale-i Nur’un bütüncül bakışına dair bir anlayışımız yoksa bu sosyal alanlara daha çok parçacı şekilde aktarıyoruz. Parçacı okumalar bize net bir perspektif sunmaz.
  • Metinlerin arka planlarına bakmak lazımdır. Hangi bağlamda yazdı, kime karşı yazdı? Evrensel mi yoksa hususi mi vb. bunlara bakmak lazımdır. Nurcular kendi meşrepleri üzerinden anlamlandırıyor. Bundan dolayı taklit ve iltizam ortaya çıkıyor. Fikir hürriyetinin olmadığı yerde içtihat olmaz. Aklımız ve kalbimizle hür şekilde düşünebilmek lazım.
  • Her metnin kendi tarihselliği var. Bazen metin üzerinden müellif, bazen de müellif üzerinden metin okunabilir. Müellifin hayatını bilmek çok önemlidir. Medresetüz-Zehra’nın kurumsal bir karşılığı yoktur. Ama bunu aşan bir şekilde Risale-i Nur mana-i harfi üzerinden esma okuması yaptırması çok aşkın ve değerli bir şeydir. Terakki kavramının bir anlamı var, döneme göre değişir. Eski Said’de dinin devlet ile beraber götürüldüğü bir yerde maddî olarak ele alınırken, Yeni Said’de ferdin manevî terakkisi anlamında kullandığını görüyoruz.
  • Arapçaya değer katan Kur’an’dır. Ama biz zaman içerisinde Arapçayı kutsallaştırdık. Bu Nurcularda Osmanlıca olarak ortaya çıkar daha Bediüzzaman hayatta iken Hüsrev ağabey Osmanlıcayı kutsayıp ön plana çıkarıyor.
  • Risaleler zahirî ve batınî yorumlara elbette açıktır. 60’larda Yakubilik tecrübesi, Mehdilik meselesinden verilen tarihler vb. problemli rüyalar, fereç vb. hepsi batınî yorumlara dahildir. Bunlar zannîdir, genelleştirilip umumileştirilemez. Fereç vb. çıkarımları sübjektif olarak bakabiliriz. Kalbî ve aklî bağlanmamak lazımdır.
  • Bediüzzaman’a hizmet edeneler onun hizmetkar ve talebeleridir. Onlar kanaat önderi olamazlar. Kanaat önderliği bir bilgi ve birikim meselesidir.
  • Kavramların biricikliğini Bediüzzaman’a atfetmek problemlidir. Farklı bir bağlam ve farklı bir anlam katmıştır. Genç Osmanlıları bilmeden Münazarat’ı anlayamazsınız.
  • Nedensellik ilişkisi Gazali’de net vardır. İktirandır bu. Sebep sonuç ilişkisini diğer alimler ve modern bilim nasıl diyor buna bakmak lazım. Ne söylemiş ne katmış vb.
  • Risale-i Nur’u anlamak için Risale-i Nur’un dayandığı kaynakları iyi bilmek gerekiyor. Belki bunun herkesin bilmesine gerek yok ama ilmî düzeyde çalışanların bunları bilmesi lazım.
  • Vehhabilik, Şiilik meselesine yaklaşımına mezhepler tarihi, ideolojiler ve siyasi akımlar açısından bakmak lazım. Sizin yanlış ve eksik tanımınız ve yanlış temsiliniz kişilerin görmek istedikleri gibi görmesine zemin oluşturuyor.
  • Hakiki Bediüzzaman’ı görmemiz lazım hayali Bediüzzaman’da kalmayalım. Kürtçü okumalar Eski Said’i Kürt Milliyetçisi olarak görüyorlar. Bediüzzaman’dan milliyetçi ideoloji bağlamında bir milliyetçilik görebilir miyiz?
  • Telif ve tematik açısından bir sistematiği olamayan bir metindir. Anlaşılmasını zorlaştırdığından bütüne nüfuz etmeden yapılan yorumlar yanlış olmasını ortaya koyuyor.
  • Açık uçlu tevil eğilimi ayrı bir problemdir. “Bediüzzaman bugün olsa ne derdi” yerine “Risale bugün bize ne söyler” demek daha doğru olacaktır.
  • Mensup olabiliriz ama mensubiyetçi olmamalıyız.
  • Dünya’da söylenmemiş bir söz yok. Bediüzzaman bunu farklı ve yeni bir bağlamda söylemiş.
  • Bediüzzaman Türkçeyi gayet güzel şekilde kullanıyor, birkaç cümlede hata olması onun Türkçe ile problemi olduğu anlamına gelmez.
  • Metin zaman ve mekân bağlamındadır. Eski Said kendi konteksinden kopartılarak anlaşılmaya çalışmak Eski Said’e zulümdür. Reşha mesleği bir hakikatin şahıstan bağımsız olabileceğini de gösteriyor.
  • “Risale-i Nur anlaşılmayan bir metin, nasıl anlarız”ı konuşmuyoruz. Risalelerden ciddi anlamda istifade edenler var. Risalelerde çok ayrıntılı hadis usulü olmamasına rağmen birçok hadis karşıtına cevap verebilir. Elimizde çok kıymetli bir metin var yatayda herkes okuyup anlarken. Dikeyde derinlikli okumayı nasıl yapabilirize odaklanmamız lazım. İleri seviye de bu metni nasıl okuyabiliriz? Risale-i Nur hak ettiği yerde değil. Tarihsellik genelde evrensellik zıttı olarak kullanılır. Ama tarih dışılık gibi bir kavramla kullanmak da çok yerindedir. Tarihi bağlam önemlidir. Eski Said’i okurken tarihi bağlamda metni okurken yatay okumada bir şey söyler ve herkes bir şey anlar. Fakat dikey konuşmak için o siyasi hadiseleri bilmek lazımdır. Akademik anlamada daha derin anlama, yatay okumada anlama yanlışlarına yönelik önlemler alınmalı ve dikkatli olunmalıdır.
  • Risale-i Nur çok öğretici bir kitaptır. Risale-i Nur’un anlaşılmama sebebi dil değildir. Elmalılı’nın elimizdeki sadeleştirme paçavradır. Elmalılı toplumun tüketeceği metin değildir. Risalenin engeli tasavvur ve mantalitedir. Bediüzzaman’ın araç olarak söylediği Celcelutiye vb. yerlerden aldığı şeyler avam için bir teşvik vesilesidir. Havas için delil metnin kişiyi dönüştürebilir olmasıdır. Bütün delillerin hiyerarşik sıralaması vardır. Rüya hiyerarşide özneldir ve size delildir, daha üstteki delillerin önüne geçmez. Rüyayı görürsün ama tevili yanlış olabilir.
  • Yeni akademik çalışmalar yapacak gençlere öncelik vermemiz lazım. Akademik çalışmalar daha fonksiyonel olması lazım buna çalışmamız lazımdır.
  • Risale-i Nur’un dili konusunda Bediüzzaman Arapça ve Farsçayı akademik olarak öğreniyor. Türkçeyi akademik olarak öğrenmiyor. Dil kendi içinde tekamül ediyor metinlerinde. Risale-i Nur’un anlamak için önce genel yapıyı anlamak lazım. Kulak burun boğazcı olabilirsiniz ama önce doktor olmanız lazım. Ayetin manası sebeb-i nüzul ile sınırlanmaz. Onunla sınırlarsak onu tarihsel kılmış oluruz. Siyak ve sibakın önemi anlaşılmasını kolaylaştırmak açısından önemlidir.
  • Çağın arkasındaki genel bir problem var. Risaleye tahkiki iman olarak bakarsanız bu iltizam alanıdır. Akademik bilgiyi cemaatler üretemez. Hiyerarşinin olduğu alanda bilgi üretilemez. Anlama tek bir metoda indirgenemez.
  • “Risale-i Nur yeter mi” kimin için sorduğuna göre değişir. İlim alanına Risale-i Nur’u taşırken konusuna göre bakarsınız. Yanlışla zamanında karşılaştırmak esastır çocuğu.

Not: Atölye notları katılımcıların konuşmaları esnasında alınmış olup katılımcıların ortak görüşünü yansıtmamaktır.