Kureyşin ileri gelenlerinden ve meşhur hatiplerindendir. Mekkenin fethinden sonra Müslüman olmuş ve bundan sonra tüm benliği ile İslama sarılmıştır. Müslüman olmadan evvel Peygamber Efendimizin aleyhinde bulunmuş ve Bedir Savaşında müşrikleri kışkırtarak savaşa katılmalarını sağlamıştır. Bedir Savaşından sonra esir düşmüş, bir daha tahriklerde bulunmaması için dişlerinin sökülmesi isteğine Peygamber Efendimiz izin vermemiş ve kendisini serbest bırakmıştı. Yüce Peygamberin vefatı üzerine Medinede Hz. Ebubekirin yaptığı konuşmaya benzer bir konuşmayı Mekkede yapmış ve kargaşanın önüne geçmiştir. Risale-i Nurda ismi zikredilerek, şahsında Peygamber Efendimizin mucizesinin gerçekleşmesi olayına yer verilmiştir.
Süheylin doğum tarihi ve İslamiyetten önceki durumu hakkında bilgi yoktur. Dolayısıyla ne zaman ve nerede doğduğu bilinmemektedir. Ancak, Kureyşin ileri gelenlerinden olduğu, Hudeybiye Barışında Müşriklerin heyetinin başında bulunduğu ve etkili bir şahsiyet olduğu bilinmektedir.
Süheyl, Peygamber Efendimizin (asm) insanları İslama davet etmesinden sonra sert bir şekilde karşı koyanlar arasında bulundu. Müslümanlara yapılan eziyetlerde başı çekenler arasında yer aldı. Oğlu Abdullah Müslüman olduktan sonra Habeşistana hicret eden ilk kafile arasında yer almıştı. Habeşistan dönüşünde babası tarafından büyük işkencelere tabi tutuldu. Kendisine yapılan işkenceler dayanılmaz bir hal alınca; Peygamber Efendimiz, ona Müslümanlığını gizleyebileceğini ve işkenceden kurtulmak için babasına, dininden döndüğünü söyleyebileceğini bildirdi. Bu durum Bedir Savaşına kadar sürdü. İkisi birlikte Mekkelilerin saflarında yer aldı. Ancak, Abdullah savaş başlamadan evvel bir yolunu bulup Müslümanların safına geçti ve böylece babasına karşı savaştı.
Bedir Savaşı, Müslümanların zaferiyle neticelendiği gibi, çok sayıda esir de alındı. Müslümanların eline esir olarak geçenlerden birisi de Süheyl idi. Peygamber Efendimizin huzuruna getirildi. Daha önce Mekkelileri Müslümanlara karşı kışkırtmak için her yola başvuran, üstün hitabet gücüyle insanları tahrik eden ve Peygamber Efendimizin aleyhinde konuşan Süheyl, başına gelebileceklerden korktuğu için dehşet içinde bulunuyordu. Risale-i Nurda da nakledildiği gibi, Süheyli gören Hz. Ömer (ra) hiddetle yerinden kalkıp Peygamber Efendimize;
İzin ver, ben bunun dişlerini çekeceğim. Çünkü o fesahatiyle küffâr-ı Kureyş'i harbimize teşvik ediyordu (Mektubat, 2000, s. 108) dedi. Ancak, Peygamber Efendimiz izin vermediği gibi, Seni sevindirecek bir makama çıkacağını umuyorum, ey Ömer! diye buyurdu. Hz. Ömer sakinleşip yerine oturdu. Süheyle hiçbir şeyin yapılmasına izin verilmedi. Daha sonra da serbest bırakıldı
Süheyl, serbest kaldıktan sonra da eski tavrını devam ettirdi. Müslümanların hac için Mekkeye girmelerine izin verilmediği ve tartışmaların yaşandığı sıralarda, savaş isteyen Mekkelilere; bir çok memleket gezdiğini, ama Müslümanların Peygamberlerine olan büyük bağlılığını hiçbir yerde görmediğini, bu yüzden onlarla savaşmanın uygun olmayacağını belirterek barış yapmanın daha iyi olacağına onları ikna etti. Bu konuşmasından sonra Müslümanlarla yapılacak olan görüşmelerde heyetin başkanlığını yaptı.
Hudeybiye Anlaşmasında Mekkeli müşrikleri temsil eden Süheyl, hal ve hareketiyle Müslümanları kızdırdı. Anlaşma şartları büyük ekseriyetle istediği şekilde oldu. Müslümanlar öfkelenmekle birlikte Süheylin şartlarını kabul eden Peygamber Efendimizin barışçı tutumuna karşı ses çıkarmadılar. Nihai neticeyi Cenab-ı Hakkın inayetiyle bilen Peygamber Efendimiz, ileri sürülen bütün şartları kabul etti. Ancak şartlarda anlaşma sağlanmakla birlikte henüz imzalanmadan bir olay gerçekleşti. Müslüman olan Süheylin küçük oğlu Ebu Cendel babası tarafından hapsedildiği yerden kurtularak Hudeybiyeye geldi. Anlaşma gereği, oğlunun kendisine teslim edilmesini isteyen Süheyle henüz imzaların atılmadığı ve yürürlüğe girmediği söylendiği halde isteğinde ısrar etti ve oğlu kendisine teslim edilmediği sürece imza atmayacağını bildirdi.
Peygamber Efendimiz, Ebu Cendeli teslim etmek istemediği halde anlaşmanın sağlanması için buna razı oldu ve babasına oğlunu teslim etti. İmzalar atılacağı zaman anlaşma metninde bulunan, Bismillahirrahmanirrahim lafzına itiraz etti ve Bismike Allahümme şeklinde yazılmasını istedi. Peygamber Efendimiz bu da güzeldir, buyurdu ve değişiklik yapıldı. İmza atılacak yere, Hz. Ali (ra) tarafından Muhammed Resulullah yazılmasına da itiraz etti. Allahın resulü olarak kabul etmiş olsaydık, Mekkeye girişinize izin verecektik, dedi. Bu ibare de Muhammed bin Abdullah şeklinde değiştirildikten sonra imzalar atıldı ve böylece, görünürde tamamen Müslümanların aleyhine olan Hudeybiye Barışı yürürlüğe girdi.
Peygamber Efendimiz, elleri zincirlenmiş olan ve büyük işkencelere maruz kalan Ebu Cendeli teslim etmek zorunda kalırken, biraz daha sabretmesini, kendisine yapılacaklara göğüs germesini isteyerek, Cenab-ı Hakkın kendisine vereceği mükafatın yakın olduğunu buyurdu. Allahın kendisi gibi zor durumda olanlara mutlaka yardım edeceğini, vermiş bulunduğu söze bağlı kalarak kendisini teslim etmek mecburiyetinde olduğunu bildirdi. Neticede, anlaşmanın yürürlükte olduğu süre zarfında Müslümanlar büyük faydalar gördü. Aradaki barış yine Mekkeli müşrikler tarafından bozuldu.
Süheyl, Mekkenin fethi sırasında da henüz Müslüman olmadığı gibi, görüldüğünde öldürülecekler arasında idi. Oğlu Abdullahın ricası üzerine Peygamber Efendimiz tarafından, iki fedakar oğlunun yüzü suyu hürmetine affedildi. Abdullah, babasının saklandığı yere giderek affedildiğini kendisine bildirdi. Bunun üzerine hemen orada kelime-i şahadeti getirerek Müslüman oldu.
İslamiyeti kabul ettikten sonra tamamen değişen Süheyl, dine hizmet için çok büyük gayret sarf etti. Kaynaklarda, Mekkenin fethinden sonra Müslüman olanlar içinde kendisi kadar, samimi bir şekilde hizmet eden ve gayret gösteren başka birisinin olmadığı belirtilmektedir. Kuran-ı Azimüşşanı sürekli okudu ve her defasında göz yaşlarına hakim olamadı. Yemame Savaşında oğlu Hz. Abdullahın şehit düştüğü haberini getiren Hz. Ebu Bekire (ra), keşke ben de şehit olsaydım mukabelesinde bulundu.
Süheyl, Peygamber Efendimizin vefatından sonra mucizesine masadak oldu. Yüce Peygamberin vefat haberi geldiğinde Mekkede idi. Medine karıştığı gibi Mekke de karıştı, Hz. Ebu Bekir, Medinede Müslümanları teskin etmek, vefata inanmalarını sağlamak için; Yüce Peygamberin vefat ettiği, ancak Cenab-ı Hakkın baki olduğunu belirtmiş ve insanların kendilerine gelmesini sağlamıştı. Mekkede de bu işi Süheyl yaptı. Yaptığı konuşmanın mealen Hz. Ebu Bekirin konuşması gibi olması ve hatta benzer kelimelerin kullanılması hayretlere vesile oldu.
"Muhammed (asm) Allah'ın gerçek elçisiydi! O emaneti yerine getirmeden ve risâleti tebliğ etmeden ölmemiştir. Müminlerin ona karşı vazîfeleri, onun yolunda yürümektir." dedi.
Büyük hatip, Mekkelileri teskin ettiği gibi, Ey Kureyş halkı! En son İslamiyete giren ve ilk önce ondan dönen kimselerden mi oluyoruz? Yemin ederim ki, bu din şarktan garba kadar uzanacak, her tarafı kaplayacaktır demek suretiyle irtidat ihtimalinin de önüne geçmiş oldu.
Peygamber Efendimizin vefatından sonra Mekkeden ayrıldı. İbadetlerini yerine getirdiği gibi, sınır boylarında nöbet tutma vazifesinde bulundu. Bir süre ailesi ile birlikte Şamda yaşadı. Vefat tarihi de farklı olarak nakledilmektedir. 635-641 yılları arasında vefat ettiği tahmin edilmektedir.