Yusuf Aleyhisselam

Bediüzzaman ve talebeleri için özel bir konuma sahip olan Yusuf Aleyhisselam’ın hayatı, büyükhikmetlerle doludur. Ağabeyleri tarafından kuyuya atılması, buradan çıkarıldıktan sonra köle olarak satılması, Züleyha’nıniftirasına uğraması, zindana atılışı, hapisten kurtulduktan sonra hükümdar olması, nihayetinde en saadetli birzamanda ölümünü istemesi bin bir hikmeti ihtiva etmektedir.

Yakup Aleyhisselamın on iki oğlundan biridir. Bünyamin ile anneleri bir olup diğer kardeşlerininanneleri başka idi. Aynı zamanda Bünyamin ile beraber kardeşlerin en küçükleri idiler. Yusuf, en sevimlileri idi.Annesi vefat edince, halası yanına aldı ve bir süre yanında bıraktı. Onu çok sevdiği ve babası tarafından yanındanalınmasına mani olmak için, kendisine ait gümüş kemeri Yusuf’un beline bağlayıp üstüne elbisesini giydirdi ve bu şekildesokağa saldı. Diğer taraftan da kemerin çalındığı haberini yaydı. O zamanki şeriata göre çalınan mal kimin üzerindebulunursa, mal sahibi hırsızı yanında bir sene boyunca hizmetçi olarak tutabilirdi. Kemer, Yusuf’un üzerinde bulununcaHala’nın planı gereği bir sene daha yanında kalacaktı. Aslında, Yusuf henüz büluğ çağına gelmediğinden kendisi içinbu kural geçerli olamazdı. Kemeri de çalmamıştı. Ancak, plan Hazreti Yakup’un da hoşuna gittiğinden ve Yusuf’a iyibakıldığından dolayı bir sene daha ondan ayrı kalmaya razı oldu.

Yusuf Aleyhisselamın her açıdan büyük bir istikbal vadetmesi, güzel ahlakı ve üstün meziyetlerindendolayı gerek babası gerekse diğer insanlar tarafından sevilmesine neden oluyordu. Bu sevgi ve meyli hisseden kardeşlerizamanla kendisini kıskanmaya ve babalarına karşı tavır almaya başladılar. Kendileri için üvey anne evladı olması,kıskançlıklarının artmasına vesile oldu. Yusuf’u babalarından koparma ve ortadan kaldırma planları yapmaya başladılar.

En büyükleri olan Yahuda’nın teklifiyle, Yusuf’u "Kenan Kuyusu" diye bilinen kuyuya atmaya kararverdiler. Oğullarının kötü niyetlerini hisseden Hazreti Yakup, kendisine zarar gelmesin diye Yusuf’u gözünün önündenayırmamaya ve kardeşlerinin yanında bırakmamaya gayret etti. Bu durum planın tatbikini güçleştiriyordu. Kardeşler,babalarının huzuruna çıkarak; Yusuf’u kendilerinden niçin sakındığını, onun hakkında kötü düşünmediklerini,kardeşleri olduğunu, sürekli evde kaldığından canının sıkıldığını, kendileriyle gönderirse kırlarda gezdiripeğlendireceklerini ve her türlü tehlikeden koruyacaklarını vaat ederek, zorla da olsa babalarını ikna etmeye çalıştılar.

Yusuf’u alan kardeşleri şehri terk ettikten sonra Kenan Kuyusu’nun başına geldiler. Onu, gömleğini çıkardıktansonra beline bağladıkları bir iple kuyuya bıraktılar. Sonra ağlayarak babalarının huzuruna çıktılar. Birbirleriyleyarış edip oynarken Yusuf’u, elbiselerinin başında nöbetçi olarak bıraktıklarını, farkında olmadan yanındanuzaklaştıklarını ve geri döndüklerinde, bir kurt tarafından yenilen kardeşlerinin kanlı gömleğiyle karşılaştıklarınısöylediler. Kana bulandırdıkları gömleği babalarına verdiler. Yalanlarına inanmadığı gibi, gömleğin üzerindekikanın insan kanı olmadığını anlayan Hazreti Yakup; "Süphanallah! Ne acip ve halim selim bir kurtmuş ki, oğlumuyemiş de gömleğini yırtmamış" dedi ve sabretmekten başka bir çaresinin olmadığını anladı.

Üç gün boyunca kuyuda sabırla bekleyen Yusuf, Medyen’den Mısır’a gitmekte olan ve kuyunun başındakonaklayıp su alırken fark edenler tarafından kurtarıldı. Kardeşleri, ne durumda olduğunu öğrenmek için geri döndüklerindekendisini kafilenin yanında görünce, köleleri olduğunu söyleyip zorla kafileye sattılar. Mısır’a getirilen Yusuf’u,zamanın Mısır Azizi (vezir, başbakan) olan Kıtfir satın aldı ve sarayına götürdü. Bu şahıs meşhur Züleyha’nınkocası olup çocukları yoktu. Evlatlık alma fikriyle, hanımına götürdü ve ilerde büyük bir mevkie gelerekkendilerine faydalı olacağını bildirerek Yusuf’a iyi bakmasını tembih etti.

Zaman geçtikte Yusuf’un güzelliği, ahlakı, feraseti, dini konulardaki vukufiyeti ve daha bir çokkonudaki meziyetleri herkesin dikkatini çektiği gibi ona olan muhabbet de giderek arttı. Ona aşırı muhabbet besleyen Züleyha,kendisine açılmak için fırsat kolladı. Sarayda hiç kimsenin olmadığı bir günde kapıları kapatıp Yusuf’un odasınagitti. Ona yakın olmak istediğini söyleyerek kimsenin görmeyeceğini de ilave etti. Yusuf, her yerde hazır ve nazırolan Cenab-ı Allah’ın varlığını hatırlattı ve teklifini reddetti. Teklifi reddedilen Züleyha, saldırıya uğradığınısöyleyerek kocasından Yusuf’u zindana atmasını istedi. Yusuf ise, "Asıl kendisi benim nefsimden murat almakistedi" dedi. Kadının akrabasından biri şöyle şahitlik etti: Eğer gömlek önden yırtılmışsa kadın, arkadanyırtılmışsa Yusuf doğru söylüyor. Kıtfir, gömleğe baktığında arkadan yırtılmış bulunduğunu ve Yusuf’un doğrusöylediğini anladı. (Yusuf, 26-27)

Olayın duyulması ve Züleyha ile ilgili haberlerin kadınlar arasında yayılmasından sonra onları sarayınadavet etti. Züleyha, gelen kadın misafirlerine dayanacakları bir yastık ve meyve soymaları için ellerine birer bıçakverdi. Kadınlar meyve soyarken, onlardan habersiz bir şekilde Yusuf’u odaya çağırdı. Yusuf’u gören kadınlar, meyveyerine ellerini kestiler ve dediler ki: "Haşa Rabbimiz! Bu bir beşer değil… Bu ancak üstün birmelektir!"(Yusuf, 31) Züleyha; hakkında kendisini kınadıkları şahsın bu olduğunu, onun nefsinden murat almakisetiğini, fakat reddedildiğini söyledi. Emrine uymadığı takdirde kendisini zindana atacağına dair yemin etti.(Yusuf, 32)

Yusuf, ya teklifi ya da zindanı tercih edecekti. Hiç tereddütsüz zindanı tercih etti. Kıtfir, eşininzoruyla Onu zindana attı. Burada, Cenab-ı Hakka yönelerek zamanını ibadetle geçirdi. Zindanı bir dershaneye dönüştürecekşekilde, oradakilerin her türlü eğitimiyle uğraştı. Zindandakilere telkinde bulunarak sabır tavsiye etti. Gününbirinde kurtulacaklarını ve hürriyetlerine kavuşacaklarını söyledi. Gördükleri rüyalarını tabir etti. Başınagelen bu olaydan dolayı Hazret-i Yusuf, haksız yere hapislere düşenlerin piri olarak kabul edildi. Bediüzzaman vetalebeleri de haksız yere hapsedilince, iman hakikatlerini mahpuslara götürmek suretiyle hapishaneleri asrımızın"Medrese-i Yusufiye"leri haline dönüştürdüler.

Hazret-i Yusuf, zindanda tebliğ vazifesini yaparken, yaptığı bütün rüya tabirleri bir bir gerçekleşti.Bu özelliği her tarafta duyuldu. Mısır, hükümdarı gördüğü rüyanın tabiri için Hazret-i Yusuf’a davetiye gönderdi.Ancak, kendisi herkesin önünde aklanıp beraat etmediği sürece davete uymayacağını birdirdi. Hükümdar, aralarında Züleyha’nında bulunduğu ve el kesme olayına şahit olan kadınları toplayarak sordu. Hepsi Hazret-i Yusuf’un lehinde şahitlikettiler. Bunun üzerine, hükümdar, ölen Mısır Azizi Kıtfir’ın yerine onu tayin etti. Böylece Hazret-i Yusuf zindandankurtulduğu gibi Mısır Azizi de oldu. Hükümdarın gördüğü rüya tabirine göre; yedi yıl sonra büyük bir kıtlıkolacak. Bu kıtlık yedi yıl devam edecek. Ardından bereketli yıl gelecek. Kıtlıktan etkilenmemeleri için de gereklitedbirleri ve tavsiyeleri kendilerine iletti. İşte Mısır’ı böyle bir badireden atlatmak ve maliyesini kontrol altınaalmak maksadıyla, Hazret-i Yusuf söz konusu mevkie atanmıştı.

Kıtlık baş gösterdikten sonra her taraf kasıp kavruldu. Her taraftan Mısır’a yardım için gelinmeyebaşlandı. Gelenler, gerekli yardımı aldıktan sonra geri gönderiliyordu. Bir ara Yusuf’un kardeşleri de yanınageldiler. Aradan uzun zaman geçtiği için kendisini hiç tanımadılar ama, kendisi onları tanıdı. İstediklerini fazlasıylaverdi. Kardeşi Bünyamin’i onlarla göndermeyerek alıkoydu. Bir süre sonra hepsi bir araya geldiler ve yaptıklarından büyükpişmanlık duyan kardeşler, Hazret-i Yusuf’tan af dilediler ve hemen affedildiler.

Bütün aile bir araya gelip, sıkıntılar bitmiş, makam ve mevki elde edilmiş, dünya saadetinin hükümsürmeye başladığı bir anda Hazreti Yusuf; "Ey Rabbim! Mülkten bana verdin ve bana olayların yorumunu da öğrettin.Ey gökleri ve yeri yaratan! Sen dünyada da ahirette de benim sahibimsin. Beni Müslüman olarak öldür ve beni salihlerarasına kat" (Yusuf, 101) şeklinde niyazda bulundu. Bu duanın hikmeti Risale-i Nur’da şu şekilde izah edilmektedir:"… kıssa-i Yusuf’un en parlak kısmı ki, Aziz-i Mısır olması, peder ve validesiyle görüşmesi, kardeşleriylesevişip tanışması olan, dünyada en büyük saadetli ve ferahlı bir hengâmda, Hazret-i Yusuf’un mevtini şöyle birsurette haber veriyor ve diyor ki:

"Şu ferahlı ve saadetli vaziyetten daha saadetli, daha parlak bir vaziyete mazhar olmak için,Hazret-i Yusuf kendisini Cenâb-ı Haktan vefatını istedi ve vefat etti, o saadete mazhar oldu. Demek, o dünyevî lezzetlisaadetten daha cazibedar bir saadet ve ferahlı bir vaziyet, kabrin arkasında vardır ki, Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm gibihakikatbîn bir zat, o gayet lezzetli dünyevî vaziyet içinde, gayet acı olan mevti istedi, tâ öteki saadete mazharolsun." (Mektubat, s. 273-274)