Bediüzzaman’ın Sultan Abdülhamid ve İttihat Terakki’nin uygulamaları karşısındaki tutumu nasıldır? Cemalettin Efgani ve Muhammed Abduh hakkındaki fikri nedir?

Soru: Bediüzzaman’ın Sultan Abdülhamid ve İttihat Terakki’nin uygulamaları karşısındaki tutumu nasıldır? Cemalettin Efgani ve Muhammed Abduh hakkındaki fikri nedir?

Cevap: Bediüzzaman’ın II. Abdülhamid’e bakış açısını değerlendirmek için Risale-i Nur’da verilen çeşitli bilgilere geçmeden önce, vesikalarda yer alan bilgileri dikkate almak konunun etraflıca kavranmasına vesile olacaktır. Bediüzzaman Said Nursi’nin 1907’de İstanbul’a gelmesinden sonra, dönemin ileri gelenleriyle ülkenin çeşitli sorunlarına dair müzakereleri olmuştur. Hatta bu yöndeki değerlendirmeleri ‘ileri gelenleri’ rahatsız etmiş olmalıdır ki, çeşitli cezalandırma yöntemleriyle sindirilmeye çalışılmıştır. Bu çerçevede Bediüzzaman, Abdülhamid’in maaş ve para teklifini reddetmiş, Abdülhamid de Bediüzzaman’ı İstanbul’dan uzaklaştırmak için çeşitli girişimlerde bulunmuştur. Bütün bu bilgilerden Bediüzzaman ile II. Abdülhamid’in iyi anlaştıklarını söylemek pek mümkün değildir. (Selim Sönmez, “Bediüzzaman Said Nursi’nin İlk İstanbul Hayatına Dair Bazı Belgeler”, Köprü 86, Bahar/2004, s. 77-89)

Bediüzzaman, II. Abdülhamid’i değerlendirdiği yazılarında iyi ve kötü uygulamalarını ayırarak ifade etmiştir. Abdülhamid devrindeki otoriter yönetim, birçok çağdaşı gibi Bediüzzaman tarafından da ‘istibdat’ olarak isimlendirilmiştir. Risale-i Nur’da ‘istibdat’ geniş anlamıyla soyut bir kavram olarak ele alıp yorumladığı gibi, (Münazarat, s. 22-25) dar anlamıyla II. Abdülhamid Dönemi’ni ifade eden bir kelime olarak da kullanmıştır (Münazarat, s. 49, 74). “Zayıf istibdat tımarhaneyi bana mektep eyledi” (Divân-ı Harb-i Örfi), “Sultan Abdülhamid’in mecbur olduğu istibdâdı” (Münazarat) gibi yerlerde II. Abdülhamit devri kastedilerek eleştirilere konu yapılmıştır. Ayrıca, daha sonraki yıllarda İttihat ve Terakki’nin ve Cumhuriyet Halk Fırkası’nın baskı rejimleri yaşanırken II. Abdülhamid devrindeki istibdatla çeşitli kıyaslamalar yapılmıştır.

***

Bediüzzaman, İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin hürriyetçi/meşrutiyetçi eğilimlerini desteklerken istibdatçı uygulamalarını eleştirmiştir. Bediüzzaman bu bakış açısını, “İttihad ve Terakki hakkında reyin nedir?” şeklinde yöneltilen bir soruya, “Kıymetlerini takdirle beraber, siyasiyyunlarındaki şiddete muterizim” sözleriyle özetlemiştir. (Münazarat)

Bediüzzaman’ın, ‘kıymetlerini takdir’ ettiği hususlar İttihat ve Terakki’nin iktisat ve eğitim alanındaki çalışmaları ve hürriyet taraftarı olmalarıdır. Ayrıca Bediüzzaman, İttihat ve Terakki’nin Doğu Anadolu’daki şubelerinin uygulamalarını takdir ettiğini de ifade etmektedir. (Münazarat) Bediüzzaman, Cemiyet’in takdir ettiği mensuplarına, “Fakat emin olunuz ki, onların masonluğa girmeyen kısmının maksatları dine zarar değildir. Belki, milletin selâmetini temin etmektir” diyerek sahip çıkar. Hatta, “onların bir kısmı selamet-i millet fedaileridir” diyerek iltifat eder. Cemiyetteki bu kozmopolit yapıyı, “Vakıa onlarda birtakım edepsiz, çok sefih masonlar dahi bulunur; lâkin yüzde ondur. Yüzde doksanı sizin gibi mu’tekid Müslimlerdir” sözleriyle tespit eder. (Münazarat)

Bediüzzaman, İttihad ve Terakki Cemiyeti’ni bu şekilde analiz edip, bazı yönlerini takdir ederken, bu partinin ileri gelenleri de onun hizmet ve eserlerini takdir etmişlerdir. Öyle ki, Enver Paşa Bediüzzaman’ın savaş sırasında yazdığı İşaratü’l-İ’caz adlı eserinin basılması için kağıdını vererek, basılma şerefine hissedar olmak istemiştir. (Şualar).

İttihat ve Terakki’nin Bediüzzaman tarafından eleştirilen yönleri ‘istibdatçı’ uygulamaları (Divan-ı Harb-i Örfi), ‘dinde laubalilikleri’ ve özellikle Cemiyet’in ‘İstanbul Şubesi’nin uygulamalarıdır. (Divan-ı Harb-i Örfi) Cemiyetin bu olumsuz uygulamalarını, ‘İttihatçıların bozuk kısmının cinayetleri’ olarak niteleyen Bediüzzaman, cemiyetin bütün mensuplarını bu olumsuzluklardan sorumlu tutmak istememiştir. (Emirdağ Lahikası)

Bediüzzaman, İttihatçıların azim ve sebatlarıyla ‘İslam’ın şu intibahı’na sebep oldukları halde, dinde lakaytlıklarından dolayı milletin nefretini kazandıklarını belirtir. Hatta İslam dünyasının İttihatçılara sempatisini de dindeki lakaytlıklarını bilmemelerine bağlar. (Mesnevi-i Nuriye)

31 Mart Olayı’ndan itibaren yönetimde çeşitli derecelerde etkisi olan bu parti, I. Dünya Savaşı sonuna doğru ciddi saldırılara maruz kaldığında, Bediüzzaman ‘vasat’ tutumunu ortaya koyar. Bu konuda, “İttihada şedit bir muarızdın. Neden şimdi sükût ediyorsun?” şeklindeki bir soruya, “Düşmanların onlara şiddet-i hücumundan. Düşmanın hedef-i hücumu, onların hasenesi olan azim ve sebattır ve İslâmiyet düşmanına vasıta-i tesmim olmaktan feragatidir. Bence yol ikidir: mizanın iki kefesi gibi. Birinin hiffeti, ötekinin sıkletine geçer. Ben tokadımı Antranik ile beraber Enver’e, Venizelos ile beraber Said Halim’e vurmam. Nazarımda vuran da sefildir” şeklinde cevap verir. (Sünuhat)

***

Bediüzzaman, her konuda olduğu gibi Muhammed Abduh ve Cemaleddin Efgani konusunda da analizci bir yaklaşıma sahiptir; eserlerinin muhtelif yerlerinde bu düşünürlerin tasvip ettiği veya eleştirdiği yönlerine dikkat çekmiştir.

Bediüzzaman’ın bu isimlerle ilgili dikkat çektiği en önemli nokta, hiç kuşkusuz İttihad-ı İslam’a dair görüşleridir. Nitekim, bu görüşlerinden dolayı, Cemaleddin Efgani ve Muhammed Abduh’un ‘İttihad-ı İslam’a dair fikirlerini desteklemiştir. Bediüzzaman bu konudaki görüşlerini Yavuz Sultan Selim’in İttihad-ı İslam konusundaki çabalarını desteklediğini belirttiği yerde ifade ederek, Efgani ve Abduh’u ‘bu meselede seleflerim’ şeklinde tanımlamıştır. (Divan-ı Harb-i Örfi) Hiç kuşkusuz Nursi’nin bu yaklaşımı, Abduh ve Efgani’nin bütün fikirlerini desteklediği anlamına gelmez. Nitekim, Mısır Müftüsü Şeyh Muhammed Abduh’un fikirlerine katılmadığı yerleri de ifade etmekten geri durmamıştır. Bakara Suresi’nin 3. ayetini tefsir ederken, Abduh gibi mana vermediğini söyleyerek konu hakkında kendi fikirlerini ifade etmiştir. (İşaratü’l-İ’caz)

Bütün bunlar Bediüzzaman’ın her konuda olduğu gibi Abduh ve Efgani konusunda da toptancı olmadığını, katıldığı görüşlerine sahip çıkarak, karşı olduğu görüşlerini eleştirdiğini görmekteyiz.