Bediüzzaman Said Nursi, kendisi hayatta iken talebeleri tarafından hazırlanan ‘Tarihçe-i Hayat’ adlı eserde, kendisinden ve hayatından özet olarak bahsedilmesini istemiş, kendi hayatına ait ayrıntıların yerine, Risale-i Nurlardan telif sırasına göre değişik parçaların konulmasını tercih etmiştir. Neden?

Soru: Bediüzzaman Said Nursi, kendisi hayatta iken talebeleri tarafından hazırlanan ‘Tarihçe-i Hayat’ adlı eserde, kendisinden ve hayatından özet olarak bahsedilmesini istemiş, kendi hayatına ait ayrıntıların yerine, Risale-i Nurlardan telif sırasına göre değişik parçaların konulmasını tercih etmiştir. Neden?

Cevap: Bu, şahsını değil de Risale-i Nur’u ön plana çıkarmak gibi bilinçli bir tercihin neticesidir. Hayatı boyunca bunu hep vurgulamış, Mektubat, Sikke-i Tasdik-i Gaybi gibi eserlerde ve Lahika mektuplarında da değişik ifadelerle bu tavrının gerekçelerini ortaya koymuştur. Bunları iki ana grupta özetlemek mümkündür:

Birincisi: İnsanların şahsi özellikler yüzünden istifadesiz kalmamaları için. Bediüzzaman, “Risale-i Nur’un kendi malı olmadığı, doğrudan doğruya Kur’an’a ait olduğu” argümanını risalelerinde işlemektedir. Mektubat adlı eserinde, “Örf-ü nâsta, bir eserdeki mezâyâ, o eserin masdarı ve menbaı zannettikleri müellifinin etvârında aranılıyor” gerçeğinden hareket ederek, eserlerin kıymetini insanların nazarında muhafaza etmenin önemi üzerinde durmaktadır. İnsanların iman hakikatlerine son derece muhtaç olduğu böyle bir zamanda, şahsi fikir, su-i zan ve yanlış bilgi yüzünden eserin müellifi hakkında değişik görüşlere sahip olanların risalelerden ve hakikatlerden uzak kalmaması Bediüzzaman için şahsiyetinden daha önemliydi. Bu, aynı zamanda nazarları Kur’an’a ayna gibi bir Tefsir olan Risale-i Nur eserlerine ve dolayısıyla da Kur’an’a yönlendirmenin bir yoluydu.

İkincisi: “Ehl-i dalâlet ve tuğyan(ın), işlerine gelmeyen bir eseri, eser sahibini çürütmekle eseri çürütmek” (Mektubat, s. 358) şeklindeki planını akim bırakmaktır. Böylece Bediüzzaman, söze ve kişiye dayalı değil, yazıya ve şahs-ı maneviye dayalı bir anlayış geliştirmekte başarılı olmuştur. Risale-i Nur ekolünün diğer meslekler gibi mağlup olmadan, geriye çekilmeden ve tavizsizlikle istikametini koruması bu yüzdendir.