Yunus Peygamberin kıssası örnekliğinde Risâle-i Nurun, kıssaları anlamaya yönelik metodu

Sözlükte olay, haber, söz, hikaye, anlatım gibi manalara gelen kıssa kelimesi1 tefsir ıstılahıolarak Allah’ın Kur’an-ı Kerim’den geçmiş ümmetler, peygamberler ve salih kullarla ilgili verdiği bilgi, hadise veanlatımlar demektir.2 Ayet-i kerimede belirtildiği üzere Allah Hz. Peygambere ve onun şahsında ümmetine düşünülmesive ibret alınması için "bir takım kıssalar" anlatmıştır.3 Kur’an’da 25 dolayında peygamberin kıssasınaatıfta bulunulmuş, bunların hayatlarından pasajlar aktarılmıştır.

Kur’an’daki kıssalarla ilgili geçmişte ve yakın dönemde bir kısım tartışmalar yapılmış, günümüzdede zaman zaman yapılmaya devam etmektedir. İlk dönemlerden itibaren yazılan tefsir usulü kitaplarında genel metodolojiiçerisinde kıssaların nasıl ele alınması gerektiği üzerinde durulmuş, müfessirler telif ettikleri eserlerde buusuller çerçevesinde yorumlar yapmışlardır. Bazı İslam alimleri ise peygamber kıssalarıyla ilgili müstakil eserlertelif etmişlerdir. "Kısasü’l-enbiya" veya "Kasasü’l-enbiya" isimleriyle meşhur olan bu eserlerdemuhtelif peygamberlerin kıssaları nakledilmiş, bunlardan çıkartılan dersler verilmeye çalışılmıştır.4

Yakın dönemdeki tartışmalarda -Kur’an araştırmaları yapan oryantalistlerin de etkisiyle- ya bunoktadaki itirazları cevaplandırmaya ya da savunmaya yönelik olarak kıssaların otantikliği meselesi üzerinde durulmuştur.Bazıları bunların otantik değil, ifade ettiği anlam itibarıyla ele alınmasını ileri sürmüş, bazıları da İlahiKelamda yer almış olmaları hasebiyle bunların otantikliğinden şüphe edilemeyeceğini, ancak bu yapılırken fiziki vakıalarınarkasındaki asıl mesajın da göz ardı edilmemesi gerektiğini savunmuştur.

Kur’an-ı Kerim’de kıssaların yer alış hikmetiyle ilgili çeşitli hususlar üzerinde durulmuştur.Bunların başlıcaları şöyle özetlenebilir:

1. Hz. Peygamberin nübüvvetini tasdik etmek. Zira herkesçe bilindiği üzere o ümmi bir şahıstı. Herhangi bir bilginden ders almamış, geçmiş ümmetlerle ilgili eserler okumamıştı. Aksine Cebrail kendisine gelmiş ve öncekiümmetler ve bazı peygamberlerin yaşadıkları olaylar hakkında bilgiler arzetmiştir. Ümmi bir insanın asla söyleyemeyeceğianlatımlar, onların vahiy olduğunu, Hz. Muhammed’in de peygamber olduğunu gösterir.

2. Kendisine ve ümmetine örnek teşkil etmek. Önceki ümmetlere gönderilmiş peygamber ya da salihinsanların kıssaları, Hz. Peygamber ve onun ümmeti için örnek ve model teşkil etmiştir. Esasen ona diğerpeygamberlere verilen mucizelerin tamamı verildiği gibi, aynı zamanda O, bütün peygamberlerin güzel hasleti ile dedonatılmıştır.

3. Kendisinin ve ümmetinin şerefini bildirmek, evvelki peygamberlerin çektiği sıkıntıyı hatırlatmakve yaşanılan sıkıntılara karşı teselli etmek. Zira gönderilen hiçbir peygamber tebliğ görevini kolaylıkla yerinegetirmemiş, büyük sıkıntılarla karşı karşıya kalmış hatta bu sıkıntılar bazı peygamberlerin kavmi tarafındanöldürülmesine kadar varmıştır.

4. Ümmeti irşad ve terbiye etmek. Zira kıssalar peygamberlerin yaptıkları tebliğ görevi karşısındakendilerine uyan, davetlerini kabul eden insanları ve bunların ulaşacağı sonuçlar ile; onlara uymayan ve bildiği hayatısürdüren kimselerin dünyada karşılaştıkları akıbeti ve ahirette uğrayacakları azabı tasvir eder; bu suretle eğitir,irşad eder.

5. Bu genel hikmetlerden başka her kıssanın özel bir yeri ve ihtiva ettiği hikmetleri bulunmaktadır.5

Kur’an kıssalarının ihtiva ettiği hikmet ve mesajlar, tefsir kaynaklarında müfessirlerin meşreb, ilmibirikim ve metoduna göre farklı biçimlerde tefsir edilmiştir. Bilindiği gibi Kur’an yorumu demek olan tefsir; rivayet,dirayet ve işari tefsir olmak üzere üç temel kategoriye ayrılır. Rivayet tefsirleri, metotları gereği kıssalarlailgili uzun rivayetlere yer vermiş, söz konusu kıssa etrafında -varsa- Hz. Peygamberin veya sahabenin kavillerininakletmiştir. Dirayet tefsirleri, kıssalara rivayetlerden başka akli unsurları katarak yaklaşmaya çalışmış; işaritefsirler ise sarih ve zahir manalarının yanısıra tasavvufî hayatla ilgili işaret ve nükteler yakalamaya çalışmıştır.

Kendisine has usûl ve özellikleri olan Risâle-i Nur tefsirinin peygamber kıssalarını ele alışı vehikmetlerini ortaya koyuşu diğer tefsirlerin ortak yönlerini muhafaza ile birlikte, bazı farklı açılımlar sunan birkarakter arzetmektedir. Burada Nurların kıssaları ele alışıyla ilgili metodolojik özellikleri sıralamak amaçlanmadığıiçin bir temel prensibe işaret edip Hz. Yunus (a.s.)’ın kıssası örnekliğinde bazı tespitler yapmaya çalışmaklayetinilecektir.

Said Nursi’nin İşaratü’l-İ’câz’ın başında belirttiği üzere Kur’an’ın takip ettiği temel maksatlartevhid, nübüvvet, ahiret, adalet ve ibadet olmak üzere dörttür. Bu maksatlar Kur’an’ın bütününde, surelerinde,ayetlerinde, kelamlarında hatta kelimelerinde sarahaten veya işareten ya da remzen bulunmaktadır.6 DolayısıylaKur’an’daki peygamber kıssalarının verildiği ayetlere öncelikle bu temel prensip içinde bakmak, asıl hedeflenenhususun bu dört konuyla ilgili olduğunu dikkate almak gerekir.

Kur’an-ı Kerim’de Yunus (a.s)’ın kıssasına üç yerde temas edilir. Kısmen ayrıntılı olarak Saffatsuresi’nde 10, Enbiya suresinde 2, Yunus suresinde de 1 ayetle açıklamada bulunulur. Saffat suresindeki (ayet: 139-148)ayetler şöyledir: "Doğrusu Yunus da peygamberlerdendir. Dolu bir gemiye kaçmıştı. Gemide olanlarda karşılıklıkura çekmiş ve sonuçta yenilenlerden olmuştu, bu sebeple de denize atılmıştı. Kendini kınarken onu bir balık yutmuştu.Eğer Allah’ı tesbih edenlerden olmasaydı tekrar diriltileceği güne kadar balığın karnında kalacaktı. Halsiz birdurumda iken kendisini sahile çıkardık. Onun için geniş yapraklı bir bitki yetiştirdik. Onu yüzbinden daha çok kişiyepeygamber olarak gönderdik. Sonunda da inandılar. Bunun üzerine biz de onları bir süreye kadar geçindirdik."

Yunus suresinde (ayet: 98) ise şöyle zikredilir: "Bir bölge halkı inanmalı değilmiydi ki imanlarıkendilerine fayda versin! İşte Yunus’un milleti inandığı zaman dünya hayatında aşağılığı gerektiren azabıonlardan kaldırdık ve onları bir süre daha bu dünyada geçindirdik."

Enbiya suresindeki (ayet: 87-88) ayetler de şöyledir: "Zünnun (Yunus) hakkında söylediğimizi dehatırla. O, öfkelenerek, kendisini sıkıntıya sokmayacağımızı sanmıştı; fakat sonunda karanlıklar içinde"Senden başka ilah yoktur. Sen münezzehsin, doğrusu ben haksızlık edenlerdenim" diye yalvarmıştı. Biz deona cevap vermiş ve üzüntüden kurtarmıştık. İnananları böyle kurtarırız."

Görüldüğü gibi Yunus suresindeki ayette onun kavminden bahsedilmiş, Saffat suresinde gemiye binişi,kurada yenik düşmesi, denize atılması, balık tarafından yutulması, tesbih ehlinden olduğu için kurtarılışı;Enbiya suresindeki ayetlerde ise onun öfkeli olarak kavminden ayrılışı, karanlıklar içinde (balık karnında) Allah’amünacaat edişi, Allah’ın da bu münacaatı kabul edip onu kurtarışı anlatılmaktadır.

Tefsir kaynakları söz konusu ayetlerle ilgili geniş yorumlar yapmaktadır. Risâle-i Nur (Bakara suresini33. ayetine kadar tefsir eden İşaratü’l-İ’caz hariç) Fatiha’dan Nas suresine kadar ayetleri sıra ile alıp yorumlayanbir tefsir olmadığı için, bu üç suredeki yaklaşımları inceleme imkânı yoktur. Ancak Said Nursi, Yunus (a.s)’ınbalık karnında Allah’a yaptığı münacaatla ilgili bir bahis telif etmiş (Birinci Lem’a), bu vesileyle Enbiyasuresindeki 87. ayet çerçevesinde bazı noktalar üzerinde durmuştur. Aynı zamanda dua olarak da okunan ve okunmasıtavsiye edilen "manacaat"ın pek çok "envarı" bulunduğunu belirtmiş ve bunlardan yalnız birisinetemas edeceğini kaydetmiştir. Şu halde bu Lem’a’da ele alının husus Kur’an kıssalarına nasıl yaklaşılacağınıntek ve kesin yaklaşımını değil, bunlardan birisini ifade etmektedir.

Said Nursi’nin bu ayet vesilesiyle yaptığı izaha geçmeden önce küçük bir mukayese imkânı vermesi açısındanbir rivayet, bir dirayet bir de işari tefsirden örnek vermek isabetli olacaktır.

En önemli rivayet tefsirlerinden olan Taberi’nin "Camiü’l-beyan"ında Yunus’un münacaatıylailgili ayet hakkında İbn Abbas, Katade, Vehb b. Münebbih gibi şahıslardan nakiller yapılır ve rivayetlerin farklılığınagöre onun 1 gün ile 40 gün arasında değişen bir sürede balık karnında kaldığı aktarılır, bu münacaatı okumanınfaziletiyle ilgi hadis zikredilir sonra diğer ibarelerle ilgili nakillere geçilir.7

İslam dünyasında gördüğü rağbet dolayısıyla dirayet tefsirlerinin önde gelenlerinden sayılanFahreddin er-Razi’nin Yunus’un münacaatıyla ilgili yorumu şudur: Ayette yer alan "en la ilahe" ifadesi "biennehü… " takdirindedir ve teyid ifade eder. "Sübhaneke"nin takdiri "Allah’ım seni, bunu bir zulümolarak veya intikam alma arzusuyla yahut da, beni bu balığın karnından kurtarmaktan aciz olduğun için yapmış olmamdantenzih ederim. Aksine sen bunu, uluhiyyetin hakkı ve hikmetinin muktezası olarak yaptın" şeklindedir. "İnni küntümine’z-zalimin" ifadesiyle de O şöyle söylemek istemiştir: Ben zalimlerden oldum, şimdi ise tevbe edip pişmanolanlardanım. Binaenaleyh bu sıkıntıyı benden kaldır! Ayrıca Razi bir rivayetten yola çıkarak Yunus’un balığınkarnında iken balığın tesbihini duyduğunu sonra da kendisinin Allah’ı tesbih ettiğini anlatır.8

İşari tefsirler içinde özel bir yeri olan "Ruhu’l-meâni" de ise dünya denizine atılan,nefs-i emmare balığı tarafından çiğnenip öğütülen, nefis balığınca da yutulan insan ruhunun durumu, Yunuspeygamberin durumuna benzetilir. Bundan kurtulmanın son derece zor olduğu belirtilir ve çarenin Yunus peygamber gibiAllah’ı tesbih ve tenzih etmek olduğu söylenir.9

Yunus kıssasında "onun duası, münacaatı" ile ilgili üç türdeki tefsirlerin yaklaşımıkabaca böyle olmakla birlikte bunların tamamında kıssa geniş bir şekilde ortaya konur. Müfessirler kendi metotları çerçevesindekonuyla ilgili nakilleri, ayetler arasındaki irtibatları, kurra arasındaki farklılıkları, ayetteki bazı hususlarınfarklı gibi görünen diğer ayetlerle tevfiki gibi konuları beyan ederler.

Yukarıda işaret ettiğimiz üzere Said Nursi, Lem’alar isimli eserinin Birinci Lem’asını Yunus (a.s)’ınmünacaatına tahsis etmiştir. Müellif bahsin başında bu münacaatın en azim bir münacaat ve dualara en mühim biricabet vesilesi olduğunu söyledikten sonra onun kıssasını10 iki cümleyle şöyle özetler: "Denize atılmış,büyük bir balık onu yutmuş. Deniz fırtınalı ve gece dağdağalı ve karanlık ve her taraftan ümit kesik birvaziyette ‘La ilahe ente Sübhaneke inni küntü mine’z-zalimin’ münacaatı, ona sür’aten vasıta-i necat olmuştur."11

Said Nursi tamamen teknik bilgiler olan ve kıssanın mesajıyla doğrudan alakalı olmayan, Kur’an’da geçmediğiiçin kesin olarak bilinmesi de zor olan detaylara girmeksizin kıssayı bu şekilde özetledikten sonra Yunus’un kurtulmasınavesile olan bu münacaatın sırrını zikreder. Ona göre Yunus peygamberin balık karnında iken bulunduğu şartlarda bütünsebepler devre dışı kalmıştır. O’nu o şartlardan kurtaracak yalnız hükmü balığa, denize, geceye ve semaya geçebilenbir Zat olabilir. Çünkü gece, deniz ve balık onun aleyhinde birleşmişlerdir. Onu ancak emrini bu üçüne birden geçirenZat kurtarabilir ve sahile çıkarabilirdi. Aksi halde bütün insanlar onun hizmetçisi ve yardımcısı olsaydılar bileyapacakları hiçbir şey olmazdı. Zira sebeplerin tesiri yoktur. Yunus (a.s.) bu hakikati bizzat gördüğü için samimibir münacaatta bulunmuş, "La ilahe illa hu" diyerek onun mutlak uluhiyetini ve birliğini söylemiş, "Sübhaneke"diyerek onu bütün noksanlıklardan tenzih etmiş, "inni küntü mine’z-zalimin" diyerek de kendisinin haksızlıkyapanlardan olduğunu belirtmiş, hatasını itiraf edip yardım talebinde bulunmuştur. Bu münacaat üzerine bütünsebepleri elinde bulunduran Allah yardımını esirgememiş; geceyi, denizi ve balığı onun emrine vermiştir. Bu suretleAllah, balığın karnını bir çeşit denizaltı hükmüne getirmiş, dalgalı denizi bir sahra haline dönüştürmüş, gökyüzünübulutlardan arındırıp ayı, bir lamba gibi başı üzerinde bulundurmuştur. Yine bu sayede kendisini tehdit eden bütünmahlukatı kendisine dost olan ve tebessümde bulunan bir şekle çevirmiş, nihayet onu sahile çıkarmıştır.12

Yunus peygamberin münacaatındaki sırrı bu şekilde beyan eden Said Nursi, kendi durumumuzla Yunus’undurumu arasında benzerlikler kurarak, daha doğrusu benzerliklere dikkat çekerek Yunus (a.s.)’ın münacaat etmeden öncekidurumundan yüz derece daha müthiş bir vaziyette olduğumuzu söyler. Ona göre gecemiz, istikbaldir. Gaflet dolu bir bakışlaistikbalimiz onun gecesinden çok daha karanlık ve dehşet vericidir. Denizimiz, üzerinde yaşadığımız şu yer yuvarlığıdır.Bu denizin her dalgasında binler cenaze bulunuyor. Yunus’un denizinden bin derece daha korkuludur. Balığımız, nefsaniisteklerimizdir. Ebedi hayatımızı sıkıp bizi Yaratıcımızdan uzaklaştırmaya çalışıyor. Bu balık, Yunus’un balığındanbin derece daha zararlıdır. Zira onun balığı yüz sene bile olmayan dünya hayatını tehdit ederken, bizim balığımızmilyonlarca senenin mahvına çalışmaktadır.13

Çeşitli açılardan içinde bulunduğumuz durumu Yunus (a.s.)’ın durumuyla karşılaştırıp ondan binderece daha korkutucu olduğunu belirten Said Nursi, bu durumda yapılacak tek şeyin Hz. Yunus gibi bütün sebeplerden yüzümüzüçevirip, tüm sebepler zincirini elinde tutan Allah’a yönelerek "La ilahe illa ente Sübhaneke inni küntümine’z-zalimin" demek olduğunu belirtir ve şöyle der: "Kesin olarak anlamalıyız ki gaflet ve dalaletimizsebebiyle aleyhimize ittifak eden istikbal, dünya ve heva-yi nefsin zararlarını def edecek yalnız O Zat olabilir kiistikbal emri altında, dünya hükmü dairesinde, nefsimiz idaresi tahtındadır". Sonra sorar: "Acaba en ince veen gizli hatırat-ı kalbimizi bilen göklerin ve yerin yaratıcısından başka kim vardır? Ve bizim için istikbaliahiretin icadıyla ışıklandıracak ve dünyanın yüz bin boğucu dalgalarından kurtaracak -haşa- Zat-ı Vacibü’l-Vücud’danbaşka hiç bir şey, hiçbir cihette, O’nun izin ve iradesi olmadan imdad edemez ve halaskâr olamaz."14

Yaptığı münacaat sayesinde balığın onun için bir binek, denizin güzel bir sahra, gecenin de mehtaplıbir hal aldığını tekrarlayan Said Nursi, kurtuluşa ulaşmamız için halimizin, haline çok benzediği Yunus gibi münacaatve dua etmemiz gerektiğini vurgular. Bu münacaat dolayısıyla "’la ilahe illa ente’ cümlesiyle istikbalimize,"sübhaneke" ifadesiyle dünyamıza, "inni küntü mine’z-zalimîn" fıkrasıyla nefsimize ilahi merhametnazarını celbetmeliyiz" der. İmanın verdiği bakış açısıyla istikbale nazar etmeyen ve geleceği Kur’an’ın aydınlığıylagörmeyen kimseler için geceler sürekli, karanlıklar kalıcıdır. Geleceğin aydınlanması, karanlığın delinmesiancak iman nuru ve Kur’an mehtabıyla gerçekleşir. Kur’an’ın hakikatlari çerçevesinde hayata bakan kimseler buhakikatlardan oluşan manevi gemiye binip hayatını aydınlıklar içerisinde geçirebilir ve dünya-ahiret selametine ulaşabilirler.Aynı zamanda Kur’an terbiyesiyle nefis, onun bize değil bizim ona bindiğimiz bir binek, ve bizi ebedi hayatımızdaselamete götüren kuvvetli bir vasıta olur.15

Said Nursi söz konusu Lem’ada, son olarak, insanın küçük bir mikroptan kıyametin kopmasına kadar etrafındakiher çeşit olumsuzluktan korkan ama aynı zamanda evini, çevresini, alemi seven ve cennete iştiha duyan bir varlık olduğunubelirterek "Elbette böyle bir insanın Ma’budu, Rabbi, melcei, halaskârı, maksudı öyle bir Zat olabilir ki, umum kâinatO’nun kabza-i tasarrufunda, zerrat ve seyyarat dahi taht-ı emrindedir. Elbette öyle bir insan daima Yunusvari ‘La ilaheilla ente sübhaneke inni küntü mine’z-zalimîn’ demeye muhtaçtır" der.16

Görüldüğü gibi Said Nursi, Yunus (a.s.)’ın kıssasında daha ziyade onun münacaatı üzerinde durmuş,Lem’anın başına koyduğu ibarede anlattıklarının bu münacaatın tüm çerçevesini değil, taşıdığı binler hikmetve nurundan yalnız biri olduğunu bildirmiştir. Bu Lem’a’da Yunus peygamberin kıssasının detayı yerine, onun bizimhayatımıza bakan yönüne ağırlık vermiştir. Bu çok önemli bir metodolojik bakıştır. Zira kıssanın detayının,elementer bilgi listesini artırmanın dışında çok önemi yoktur. Yunus peygamberin gönderildiği bölge, bindiğigeminin özellikleri, atıldığı denizin ismi, karnında kaldığı balığın cinsi, orada geçirdiği günlerin sayısı,denizden çıkarıldığı sahil ve orada sarındığı bitkinin adı vs. hususlar önem teşkil etmemektedir. Asıl üzerindedurulan husus, bizim hayatımızın onun hayatıyla benzerlik arzeden yönlerini görmek, ilgili ayetin verdiği dersi alarakyapmamız gereken görevleri tespit etmektir. Said Nursi, Yunus peygamberin kıssasını bu temel üzerin oturtarak sunmuştur.Bu, aynı zamanda diğer peygamber kıssalarına (hatta evliya menkıbelerine) nasıl yaklaşılacağına dair de çok önemlibir metodolojik yaklaşım teşkil etmektedir.17

Esasında ayet-i kerimelere bakıldığında kıssalardan söz edilişinin de temelinde bu vardır. Bundandolayı ayetlerde hem kıssalarla ilgili detay yoktur hem de bazen bir kıssanın tamamı değil sadece bir parçası yahutbir safhası vardır. Ayetler kıssalardaki hadisenin meydana geldiği yer, kişiler ve zamandan genellikle söz etmez. Ziraayetlerde verilen mesaj, nerede ve hangi zamanda yaşamış yahut yaşamakta olursa olsun bütün insanlaradır. Bu bakımdanbütün kıssalar tarihte olup bitmiş kuru olaylar yığını değil, ilahi hikmet ve mesajlarla dolu canlı ve tazehadiselerdir.

Zamana ve yaşanılan bölgelere göre adetler, eğitim durum, teknolojik gelişim değişiklikler arzetmekleberaber, insan aczi, zayıflığı, çeşitli hastalık ve sıkıntılara maruz kalması ve ölümlüğü gibi temel yapısıitibarıyla aynıdır. İnanma-inanmama, iyi-kötü gibi hususlar açısından insan toplulukları yaşadıkları yer vezaman ne olursa olsun aynıdır. Dolayısıyla hemen her peygamber kıssasında kendi psikolojik yönümüz ve içinde yaşadığımıztoplum açısından çok benzerlikler görebiliriz. Bu noktadan hareketle Adem ve İblis’i, İbrahim ve Nemrud’u, Musa veFiravn’ı, Hz. Peygamber ve Ebu Cehil’i inanç ve tutumları itibarıyla her zaman hem içimizde hem çevremizde görebiliriz.Bu noktada Kur’an kıssalarının mesajına çok ihtiyacımız vardır. Kıssalara bir dönemde vuku bulmuş tarihi hadiselerolarak değil, insan gerçeğinin yansıması olarak bakıldığında dünyevi ve uhrevi açmazlarımız, türlüproblemlerimiz ve sıkıntılarımız için ilahi beyanın canlı, açık ve keskin mesajlarını alabilir. Said Nursi’ninYunus (a.s.)’ın münacaatı ile ilgili izahları bizim için güzel ve sağlam bir örnek niteliğindedir.