Tahavvülat-ı Zerrat Şerhi-7

"Hem vazifesinin hitamında ‘Elhamdülilah’ der"

Zerrenin "vazifesinin hitamı", yani görevinin sona ermesi hangi durumu ifade etmektedir? Zerreninhareketi nerede başlar, nerede biter? Aslında bütün bu sorular başlı başına bir muammadır. Zerre mülk ve melekûtboyutunun adeta irtibat alanı iç içe geçtiği bir konumda yer aldığı için öncelik, sonralık, başlangıç ve bitişmülke bakan yönünü daha çok ilgilendirmekte, eşyanın melekûtuna doğru yaklaştıkça adeta zaman ve mekan ortadankalkmakta, her şeyin, her an ve her zaman varolduğu şeklinde bir işleyiş ortaya çıkmaktadır. Bu şekilde bir yaklaşımınsonucunda zerrenin vazifesinin başlangıcı imkan, bitişi vücub, mabdei melekût, hitamı mülk gibi gözükmektedir.

"Zaman ve Varlık Üzerine" isimli eserinde Martin Heidegger’in şu cümleleri yer almaktadır:

"Aslında başlangıcından beri felsefe, ne vakit ‘zaman’ hakkında düşündüyse zamanın ait olduğuyeri de sordu. Felsefenin ilkin sahip olduğu görüş, birbirini izleyen şimdilerin bir dizisi olarak hesaplanan zamandı.Bizim, psychesiz, animussuz, ruhsuz, bilinçsiz, tinsiz hesapladığımız, sayısal olarak ölçülmüş hiç bir zamanınolamayacağı açıklanmıştı. İnsansız zaman yoktur. Fakat bu "onsuz olmama" ne anlama gelir? Zamanınvericisi ya da alıcısı insan mıdır? İnsan, her şeyden önce insandır da ondan sonra mı ara sıra-yani şu ya da buzamanda-zamanı alır ve kendisini ona bağlar?

"Hakiki zaman, şimdi, geçmiş ve geleceğin ortaya çıkmasının yakınlığı, zamanın üç katlıyayılımını birleştiren yakınlıktır. O, zaten insana, sadece üç katlı yayılma içinde kalma, yadsımayı sürdürmeve bu yayılmayı belirleyen yakınlığı elde bulundurma yoluyla insan olabilsin diye ulaşmıştır. Zaman insanın ürünüolmadığı gibi insan da zamanın ürünü değildir. Ortada hiç bir ürün yoktur. Yalnızca, zaman uzam’ı açan yayılmaanlamında verme vardır."

Burada tekrar altının çizilmesi ve üzerinde önemle durulması gereken cümlelerden biri, "insansızzaman yoktur" cümlesidir. Aslında bütün varlıklar gibi zaman da insana bir hitaptır. Belki de kainat kitabınınşimdilik, öncelik, sonralık, süreklilik gibi kavramları ifade eden imlasıdır. Ne şekilde ve hangi yollarla olduğundançok bir hitap olması ve dolayısı ile ne ifade ettiği önemlidir. Bu yönüyle "Zamanın vericisi ya da alıcısıinsan mıdır?" sorusunun cevabı, "alıcısı insandır" şeklinde olmalıdır. Nerede başlayıp neredebittiği mülk boyutunu ilgilendiren bir husus olmalıdır. Başlangıçlar, bitişler, süreklilikler hep manaları ifade içinvarlar gibi bir hal kendini hissettirmektedir. Daha önce tasvir ettiğimiz kudret kaleminin ucu ile yazılan kainat kitabınınokunabilir hale geldiği insan ruhunda ve benliğindeki sayfa gibidir zaman. Bu sayfa, Kainat Kitabı’nın, Ezeli Yazarı’nınkendini ifade ettiği, bu maksatla zerre noktasını gezdirdiği zemindir. Vazifenin başlangıcında güç ve kuvvet O’ndankaynaklanmakta ve O’nun namına hareket edilmektedir. Aynı şekilde vazifenin bitişinde yani varlık alemindeki tablolarortaya çıktığında hasıl olan güzellikler ve ardından gelen medihler, şükürler O’na yöneliktir. Quantum mekaniğininortaya koyduğu tabloya göre ise başlangıç ve bitişlerde bir süreklilik ve kalıcılık yok, sür’atli bir şekilde veçok küçük zaman dilimlerinde ard arda gelişler vardır. Öyle ki, bu ard ardalıklar arasında zamanın bizim algılarımızınçok ötesinde bir hızla cereyan etmesi başlangıç ve bitişleri üst üste getirmekte her an hem başlangıç hem bitişiifade etmektedir. Gördüğümüz her tablo zerreler boyutundan bakıldığında hem başlangıç hem bitiş, hem evvel hemahirdir.

Kendi havl ve kuvvetinin çok üzerinde bir maharetle varlık tablolarının zeminini teşkil ederken"Bismillah" diyen zerreler, bu varlık tabloları oluşunca, tablolar gerisindeki kuvvetin büyüklüğünü, güzelliğini,mükemmelliğini ortaya koymakla O’nu metheder, O’na hamd eder yani "Elhamdülillah" derler. Yani hallerinin lisanıile ifade ederler. Aslında her an, her varlık tablosu hem "Bismillah" hem "Elhamdülillah" zikridir. Geçenzaman içinde milyarlarca insanın ağzından çıkan "Bismillah" ve "Elhamdülillah" zikirlerinin çakışması,zaman kavramının aradan çıkması ile üst üste binmesi misali zerrelerin her anı "Bismillah" ve "Elhamdülillah"ifadeleridir. Aslolan da bu ifadeler olmalıdır. Cemâl ve Kemâlin gözükmesi gayesini bu manalar ifade etmektedir. Bütünzamanlar, hareketler, tahavvüller, dönüşümler, hareketin başlangıcı ve sonu, öncelik ve sonralıklar hep bu manalariçin var olmalıdır. Zerrenin "serseri, başıboş" olmadığını anlattığımız o canhıraş gayreti, akılalmaz faaliyeti ve kaynaşmalarının kısacası tahavvülatının gerisindeki saik, şevk kaynağı bu manaları her yerde,her zamanda, zaman ve mekanın en küçük dilimlerinde ifade etme telaşı olmalıdır. Zerrenin "Elhamdülillah"larıinsana yöneliktir.

Bir "nokta" olan zerre "elif" olan ene ile anlam kazanır, mânaya dönüşür. Zerre enesahifesine yazar. Enenin vazifesi ise hâl lisanının ifadeleri olan tekvinî "Bismillâh"ları, "Elhamdülillah"larıkelami zikirlere dönüştürmek olmalıdır. Bu, noktadan elife, eliften Fâtihalar ve Yâ-Sîn’lere giden bir yoldur. Bu vebenzer yolları hazırlayan, mahlûkatı seven ve varlıklar lisanı ile sevdiğini bildiren bir Kadir-i Ezelî, Mahbub-uLemyezel her türlü medihe, muhabbete ve hamde layıktır. Zerrelerin adedinin yetmeyeceği, zaman ve mekâna sığmayacakkadar sonsuz şükürler gerektirecek güzellikler ve nimetlerin karşılığı bu âleme sığmaz. O yüzden zerrenin telaşlıgözüken hali, en kısa zamanda en çok mekanda "Elhamdülillah" manasını müekkel meleği ile yaşamak ve şuursahiplerine yaşatmak endişesinden kaynaklanıyor olmalıdır.