Tahavvülat-ı Zerrat Şerhi-34

"Meselâ, Tevfik’in (Nurun birinci katibidir) göz bebeğinde yerleşen zerre, gözün âsâb-ı muharrike ve hassâse ve şerâyin ve evride gibi damarlara karşı münâsip vaziyet alması ve yüzde ve sonra başta ve gövdede, daha sonra heyet-i mecmûa-i insaniyede her birisine karşı birer nisbeti, birer vazifesi, birer faydası kemâl-i hikmetle bulunması gösteriyor ki, bütün o cismin bütün âzâsını icad eden bir zât o zerreyi o yerde yerleştirebilir. Ve bilhassa rızık için gelen zerreler, rızık kafilesinde seyr ü sefer eden o zerreler o kadar hayretfezâ bir intizam ve hikmetle seyr ü seyahat ederler ve öyle tavırlarda, tabakalarda intizamperverâne geçip gelirler ve öyle şuurkârâne ayak atıp hiç şaşırmayarak gele gele tâ beden-i zîhayatta dört süzgeçle süzülüp rızka muhtaç âzâ ve hüceyrâtın imdadına yetişmek için kandaki küreyvât-ı hamrâya yüklenip bir kanun-u keremle imdada yetişirler. Ondan bilbedâhe anlaşılır ki, şu zerreleri binler muhtelif menzillerden geçiren, sevk eden, elbette ve elbette bir Rezzâk-ı Kerîm, bir Hallâk-ı Rahîmdir ki, kudretine nisbeten zerreler, yıldızlar omuz omuza müsâvidirler."

Bir Büyük Patlama ile "İlk Atom" içinde var olan akıl almaz büyüklükte bir enerjinin açığaçıktığı ve kâinat adı verilen sahnenin açılıp, alemin ömür yolculuğu başladığı kabul edilmektedir. Kur’ânterminolojisinde sonsuz cemal ve kemalin kabına sığmayışının, küçücük bir zerreye sığmayarak onu çatlatışınınpatlaması olmalıdır, bu büyük patlama. Bu, kaplara sığmaz enerji, sonsuz cemal ve kemalin açığa çıkma meylininkarşı konulmaz gücü halen de sürmekte; tohumlarda, çekirdeklerde yine varlık alemine dağılmış patlamalar ve çatlamalarşeklinde devam etmektedir. Her an milyarlarca tohum çatlamakta ve binlerce insan yumurtası ve zigotlar aynı enerjiyle bölünmeyedevam etmektedir. Güzellik ve görünmek istemek arasındaki ince sırrın karşı konulmaz gücünü temsil eden bir işleyişolmalıdır, tüm bu patlamalar ve çatlamalar. Zigot adı verilen ilk yumurtada da sevmeye doyamadığımız bir çocuk, güzellikleryolcusu bir genç ve duyguları, düşünceleri, sevgileri, ortaya koyduğu muhteşem sanatları ve bizzat muhteşem birsanat olan bedeni ile bir insan gizlidir. Genlerle işlenmiş bir güzellik, yine burada işlenmiş muhteşem bir sanat olangözün görmesine uygun hale gelmesi için, zigota sığmayacak insan isimli külli sanat, kemal ve cemalin mükemmelterkibi zigotu parçalar. Sonrasında, dokuz aylık bir serüven başlar. Milyarlarca hücre bölünmesi, zamanında veyerinde aksaksız yürümesi gereken başkalaşmalar, uyumla ve ahenkle bir arada gelişim serüvenidir bu. Sinir sisteminioluşturacak hücreler oluşur, kalp oluşur ve yavaş yavaş insanın bütün azalarını oluşturacak hücreler farklılaşarak,başkalaşarak ortaya çıkarlar. Bölünerek, yeri geldiğinde başkalaşarak büyümeler, uzamalar, kısalmalar, bükülmeler,açılıp kapanmalar ile bir yönüyle görülecek güzellik, bir yönüyle görecek en güzel varlık meyvesi hazırlanmaktadır.Sonuçta en ince uçlara kadar uzanan ve ruhu bedenin her tarafından haberdar kılacak mükemmel bir iletişim ağı, sinirsistemi, en ufak hücreye en ücra köşeye erzak yetiştirip çöpleri toplayacak taşıma kanalları, damarlarla aksaksızçalışan bir alt yapının ismi olan dolaşım sistemi ile farklı bir alem ve muhteşem bir şehir dokuz ay gibi kısa birsürede inşa edilmektedir. Varlığı farklı boyutlarda yaşasın, farklı isimlere ayine olup, farklı boyutlarda idraketsin, büyüsün, gelişsin ve beynin akıllara durgunluk veren güzelliklerini sergileyen sanatları, düşünceleri, ilmiile mükemmel bir ayine olsun diye salınıverir imtihan meydanına.

Bu en mükemmel varlık meyvesinin hazırlandığı inşa sürecinde ayrı ayrı odaklarda devam eden gelişmeler,sonuçta mükemmel bir ahenkle bütünleşir. Mesela, kafatasındaki gözün yerleştiği yuva tamamen onun şekline ve ölçülerineuygun hazırlanmıştır. Teknolojideki gibi standardizasyon adı ile aynı şeylerin aynı ölçülerde hazırlanması yaklaşımıolmamasına ve her gözün, her kafatasının ölçüleri farklı olmasına rağmen, göz ve kafatasında ona ayrılmış boşluktabir uyum problemi yaşanmaz. Kafatasında gözün sinirlerinin geçeceği, burayı besleyecek damarların geçeceği deliklertam da gerekli ölçülerde hazırdır. Üstelik bir kez hazırlanmakla işin bitmediği, bütün azalar farklı ölçülerdebüyüyüp geliştiği halde; bu uyum bozulmadan devam eder. Karası, elası, yeşili ile son şeklini aldığında aşıkolunan göz, muhteşem bir mimari eseridir. Beynin ilgili merkezlerinden milyarlarca kablo gibi lifler şeklinde büyük birkablo olarak göze gelen ana sinir hattını, ortasında ve yanlarında yan yana dizilmiş atar-toplar damarlar takipederler. Bunlar göz çukuruna girecek şekilde tam bunlara göre hazırlanmış yuvalardan geçerek göze ulaşırlar. Gözyuvasına girişten itibaren bunları dışarıdan göz akı şeklinde gördüğümüz kılıf takip eder. Göz çukurunagirdikten sonra bu kalın sinir hattı yayılıp incelerek bir küre şeklini alır ve görecek sinirlerin alanı olur. Bunudıştan bir dantela gibi atar ve toplar damar ağı yine bir küre şeklinde sarar ve en dışta göz ağı dediğimiz kısımhepsini örtecek bir tabaka oluşturur ve içi sıvı dolu ve kabaca üç kattan oluşmuş bir küre halini almıştır. Bu küreninön kısmı açıktır ve küre şeklinde bir mağara gibidir. Mağaranın girişini, şeffaf bir mercek olan ve lens adıverilen disk şeklindeki organ kapatır. En içte yer alan sinir tabakası iyice incelerek lensin arka kısmına yapışır.Dıştan gözü kaplayan tabaka şeklindeki göz ağı ise mağaranın girişine doğru gelindiğinde, öne doğru bombeyapar ve şeffaflaşır, kornea adını alır. Orta tabaka olan ve iç içe dantel gibi örgü şeklinde bulunan tabaka mağaragirişine doğru sonlanır ve iris adı verilen bir uzantı burayı takip ederek lensin ön kısmına hareketli bir örtü şeklindeuzanır. Önden bakıldığında bu organ kalın bir simit şeklindedir. Burada yer alan pigmentler göze rengini verir,ortamdaki ışığın şiddetine göre irisin kalınlığı artarak yada azalarak göz mağarasına giren ışık miktarıayarlanır. İşte Tevfik’in göz bebeğinde yerleşen zerre, böyle bir alanda görev yapmaktadır. Atar ve toplar damar ağlarıiris içinde ışınsal bir yayılımla merkezdeki boşluğa doğru uzanır ve irisi teşkil eden diğer yapılarla,pigmentlerle yürekler yakan, lâtif ve muhteşem manzara, nazar edilir ve nazar eder.

Bu alanda yapılan akıllara durgunluk verici muhteşem işlemlerden sadece cüz’î bir kısmını, fikirvermesi açısından aktaralım: Arthur C. Guyton, Textbook of Medical Physiology adlı kitabının "Pupiller (Göz Bebeğindeki)Işık Refleksi" başlıklı bölümde şunları yazılmaktadır: "Göze ışık vurduğunda pupiller büzülür veküçülür. Bu ‘pupiller ışık refleksi’ adı verilen reaksiyondur. Işık retina (kürenin iç tabasını oluşturansinir ağı) üzerinde etki oluşturduğunda ortaya çıkan "impuls"lar (uyarılar) optik sinirlerden ve optikyollardan geçip pretektal çekirdekçik adı verilen bölgeye ulaşırlar. Buradan, oluşturulan etki Edinger Westphalnukleusuna (çekirdeğine) geçer ve nihayet parasempatik sinirlerle irisin sphinkter kaslarının kasılması için geri dönenbir uyarı oluşur. Karanlıkta bu refleks baskılanmıştır ve bu, göz bebeklerinin genişlemesi sonucunu doğurur.

"Işık refleksinin fonksiyonu, değişen ışık şartlarına gözün aşırı derecede hızlı bir şekildeuyum sağlamasına yardım etmektir. Pupilla (göz bebeği) çapı 1.5 mm küçüklükten 8 mm büyüklüğe kadar değişmektedir.Dolayısı ile pupiller refleks tarafından etkilenen ışığa adaptasyon oranı yaklaşık 30’a 1’dir."

Sırf bu işlem için binlerce kas, duyuları ileten sensoryal sinirler, alınan uyarana uygun olarak gereklihareketi ileten motor sinirler, bunların fonksiyonları için gerekenleri taşıyan atar damarlar ve işin bitimindensonraki artıkları toplayan toplar damarlar gibi karmaşık, teferruatlı, ince ve mükemmel bir sistemin uyum içinde işlemesigerekmektedir. Daha bunun gibi gözün sağa, sola hareketleri, görme işlevi, bunun sağlanabilmesi için gerekli oksijen,glikoz, sodyum, potasyum gibi lojistik desteğin sağlandığı dolaşım sistemi, solunum sistemi, sinir sistemi ve busistemlerin merkezinde yer alan kalp, akciğer ve beyin gibi organların faaliyetleri bedendeki en küçük işlev için nekadar mükemmel ve ahenkli bir faaliyet yürütüldüğünü ortaya koymaktadır.

Sadece olayın ne kadar komplike olduğunu anlamak ve Tevfik’in göz bebeğinde bir hücreninmitokondrisindeki zerre olmak durumunda hangi reaksiyonların işleyişini bilmek gerektiğini anlamak açısından sayfadakişekle kabaca bir göz atın. Bu karma karışık, akıl almaz reaksiyonlar insanın tüm hücrelerinde, Hz. Adem’den bu yanabütün canlıların hücrelerinde ve belki bazı ufak farklılıklarla bütün hayvanların hücrelerinde cereyanetmektedir. O halde bu karışık ilişkiler ağı, zincirleme reaksiyonlar ilk atomun patladığı anda programlanmışolmalıdır. Canlının ilk hücresinin genlerinde bu program yine sergilenmekte ve bu karışık ilişkiler ağı bu programüzerinde yürütülür gibi bir hal izlenmektedir. Asırlardır ve şu an hayvan adını alan hesapsız varlığın herbirindeki milyarlarca hücrede bu reaksiyon çarkları harıl harıl dönmektedir. Bu reaksiyonların yürüyebilmesi içingerekli maddeler lazım olduğu anda ve hassasiyetle ölçülmüş miktarda orada olmalıdır. Şu ana kadar olmuştur vealemde hayat devam ettiğine göre halen de olmaya devam etmektedir. Bütün canlılarda bu nakli sağlayan kan dolaşım ağları,sinir sistemleri ve varlık aleminin farklı yerlerinden ihtiyaçları muhtaçlara yetiştiren kanunlar işlemekte, rızıkhakikati açık bir şekilde kendini göstermektedir. Muhteşem bir nizam!

Bu manzaranın ortaya çakabilmesi için ilk atomu patlatan, ilk tohumları çatlatan ve ilk hücreyi bölünmeyesevk eden aynı kudret olmalıdır. Tevfik’in göz bebeğindeki zerre ile ilk zerre birbiri ile irtibatlı; ilk zerreden hasılolduğu düşünülen yıldızlar, galaksiler ve arz ile ilk hücre bağlantılı; Tevfik’in ilk hücresi ile göz bebeğindekizerre birbiriyle bağlantılıdır. Yıldız ve gezegenlerin dönüşleri ile şekilde görülen ve sayısız hücrede devametmekte olan sitrik asit siklasları adındaki çarkların dönüşü birbiriyle irtibatlıdır. Zerre ise bütün bu muhteşemnizam içinde, girdiği her yere uyum sağlamakta ve vazifesine aksaksız devam etmektedir. O halde tek zerre ve bütün kâinatsıkı sıkıya bağlıdır. Tavırları, işleyişleri, değişimleri birbiri ile uyumludur. Zerreyi bu işleyiş ve konumdayaratabilen, yıldızları da aynı kolaylıkla işletebilen kudret kâinata da hükmediyor olmalıdır. İlk zerre kiminse yıldızlarda onundur, yıldızlara sahip olan, kâinatın her zerresine sahip olmalıdır. O "bir Rezzak-ı Kerim, bir Hallâk-ıRahimdir ki, kudretine nispeten zerreler, yıldızlar omuz omuza müsavidirler."