Tahavvülat-ı Zerrat Şerhi-14

"(İmam-ı Mübin) Kader-i İlahinin bir defteridir. Şu defterin vücudu, Yirmi Altıncı Sözde, hem Onuncu Sözün Haşiyesinde ispat edilmiştir."

İmam-ı Mübin, "ilim ve emr-i İlahi’nin bir nev’ine bir ünvan" olarak tarif edildikten sonra,"zaman-ı halden ziyade, mazi ve müstakbele nazar eder" denmektedir. Mülk boyutunun ölçüleri içinde zamanla sınırlanmışvarlıklar için "mazi ve müstakbele nazar" etmenin, yani geçmiş ve geleceği içine alabilmenin tek yolu kayıttır."Arda arda gelen şimdiler" kaydedilmediği takdirde, "geçmiş" ve "gelecek" ifadelerinikullanmak mümkün olmayacak ve sonuçta yalnızca "şimdi" kavramının geçerli olduğu, geçmiş ve gelecek gibikavramların geçerli olmadığı bir varlık ve algı alemi oluşacaktır. Oysa yaşadığımız alemde "şimdi"ile beraber "geçmiş" ve "gelecek" kavramlarını da kullanmaktayız ve bunları algılayan duygularımızvar olduğuna göre demek ki bir kayıt söz konusudur. Başta zikredilen cümledeki "defter" kelimesi de bu kaydınvarlığına işaret ediyor olmalıdır. Her şey mazi ve müstakbeli ile bir "ilim ve mana" ifadesi olurken,farazi bir vücut ve teşahhusat ile "şimdi"yi ifade edip tekrar "ilim ve mana"ya dönüşür.

Yirmi Altıncı Söz’deki "Kader, ilim nevindendir." cümlesi "Kader" ve "İmam-ı Mübin"kavramlarının birbirine yakınlığını ortaya koymaktadır. Yirmi Altıncı Söz’ün Üçüncü MebhasınınMukaddeme’sinde bu durum daha açık şekilde ortaya konmaktadır. Burada; her şeyin zahiri vücudundan önce ve sonra yazıldığınaKur’an’ın pek çok ayetinin açıkça işaret ettiği söylenmekte ve bu gerçek ayrıca En’am Suresi’nin "Yaş ve kurune varsa apaçık bir kitapta yazılmıştır" mealindeki 59. ayetine atıfla izah edilmektedir. Bu ayetteki "apaçıkbir kitap" tabiri aslında "Kitab-ı Mübin"i ifade etmekte ve "…. ve şu kainat denilen, Kudret’inKur’an-ı Kebirinin ayatı dahi şu hükm-ü Kur’aniyi nizam ve mizan ve intizam ve tasvir ve imtiyaz gibi ayat-ıtekviniyesiyle tasdik" etmektedir. Özetle söylersek, varlıklar alemindeki her şeyde gözlenen düzen, ölçü veintizam bir kayda işaret etmektedir.

Bunun pek çok örneğini insanlar kendilerine ait zannettikleri özelliklerle ve benlikle yaşarlar.Benlikte "tasvir ve tezyin ve imtiyaz" gibi hallerin yaşanabilmesi için daha önce bunlara ait özelliklerin hafızalardakayıtlı olması gereklidir. Ancak böylece "nizam ve mizan ve intizam" mümkündür. İnsanlık aleminde inşaat,mimari, güzel sanatlar, mühendislik gibi pek çok disiplin, ancak bilgi ve bulguların nesilden nesle aktarılması ve hafızalardakaydedilmesi ile mümkün olmuştur. Yine çiçeklerin her baharda benzer şekilde halk edilmesinin gerisindeki genetik şifreler;hayvanlardaki avlanma, beslenme, barınma gibi kabiliyetlerin nesilden nesle aktarılması; doğan yavruların emme ve yüzmegibi maharetlerini hemen uygulamaya geçirmeleri bir kaydın varlığının işaretidir. Bu mana yine Yirmi Altıncı Söz’ünÜçüncü Mebhası’ında tahavvülat-ı zerrat ile irtibatlı olarak şöyle ifade edilmektedir: "Evet, şu kainatkitabının manzum mektubatı ve mevzun ayatı şehadet eder ki, her şey yazılıdır." Bu satırlarda kainat birkitap; varlıklar da bir nazımla, edebi bir şekilde ve ölçüyle yazılmış ve her şeyi yerli yerinde, ölçüyle ifadeedilmiş ayetler şeklinde ele alınmaktadır. Bu özellikler varlıkların işleyişinde ve görüntülerinde mevcuttur veyazılmış olduklarının, yani bir defterin ve defterdeki kaydın delilidir.

"Amma vücudundan evvel her şey mukadder ve yazılı olduğuna delil, bütün mebadi ve çekirdekler vemekadir ve suretler birer şahittir. Zira, her bir tohum ve çekirdekler, ‘kâf-nûn’ tezgahından birer latif sandukçadırki, kaderle tersim edilen bir fihristecik ona tevdi edilmiştir ki; Kudret, o kaderin hendesesine göre zerratı istihdamedip, o tohumcuklar üstünde koca mucizat-ı kudreti bina ediyor. Demek bütün ağacın başına gelecek, bütün vakıatıile, çekirdeğinde yazılı hükmündedir. Zira tohumlar maddeten basittir, birbirinin aynıdır, maddeten bir şeyyoktur."

Bu bölümdeki satırlar tahavvülat-ı zerrat ve kader bağlantısını ortaya koymaktadır. Her şey"ol" denildiğinde olmakta, yani "kâf-nûn" tezgahından çıkmaktadır. Her şey gibi tohumlar ve çekirdeklerde bu tezgahın mahsulüdür. Şehadet aleminde ve mülk boyutunda gözlenen şekiller, özellikler, suretler, takdir edilenmiktarlar ile genetik şifreler, tohumlar, işleyişten kaynaklanan fihristecikler arasında bir bağlantı gözlenmektedir.Elbette, zaman ve mekandan münezzeh Kadir-i Zülkemal’in önce tasvir edip, sonra halk etmesine, önce planlayıp sonrayapmasına konum itibariyle ihtiyacı yoktur. Ancak o konumun şuur sahiplerinin nazarına yönelik ifadesi, zaman ve mekanimlaları ile olduğu için Sani’in özellikleri öncelik, sonralık intizam, mizan, ölçü, takdir ile ifade edilmektedir.Bu ifadelerin gerisinde kulların ölçülerine uygun tarzda anlatım için genetik şifrelerle, hafızalarla, benzeri pek çokişleyiş ile bir kayıttan haber verilmekte, bu kayıt ise varlıklardaki düzen, ölçü, birbirinden ayrı zaman vemekanda vücuda gelen hemcinsler arasındaki benzerlikler gibi özelliklerle aranmaktadır. Bize yönelik ve bizim türümüzdenbir anlatım olan kainat kitabında her işleyiş daha önceki bir kayıt çerçevesinde cereyan ediyormuş gibi, zerrelertahavvül ederken belirli kayıtlar var da ona uygun şekil alıyorlarmış gibi bir ifade tarzı vardır. Zaten, bu ifadetarzına verilen isimler; İmam-ı Mübin, Kitab-ı Mübin ve Kader gibi manaları netice vermektedir. Yani, zerreler belirlişekillere girerek, (yani teşahhusat ile) ibda boyutunda esmayı ifade ederlerken, inşa boyutunda zaman ve mekanlaifadesini bulan ilişkiler ağı ile bir kayıttan, öncelikten, sonralıktan, büyüklük ve küçüklükten, kesiklik ve sürekliliktenve varlıklar arası daha pek çok ilişkiden haber verirler.

Bütün bunların gerisindeki sır ise "her cemal ve kemal sahibi(nin), kendi cemal ve kemalini göstermekistemesi"dir. Mutlak cemal ve kemal sahibi olan Zat-ı Zülkemal’in "cemal ve kemal-i manevisini iki vecihle müşahede"etmek saikiyle bu kainatı halk ettiğinin pek çok işaretini, varlıklar kendi lisanlarıyla ifade etmektedir. "Birvechi, bizzat nazar-ı dakaikaşinasıyla görsün. Diğeri, gayrın nazarıyla baksın." Bu ifadede dikkat edilmesigereken çok önemli bir husus, gayrın cemal ve kemale bakmasından değil, o Basir-i Mutlak’ın gayrın nazarıyla bakmasındansöz edilmektedir. Yani bakan O’dur, ama gayrın ölçüleri ile.. İşte bu yüzden İmam-ı Mübin, Kitab-ı Mübin, Kadergibi ifadeler, ölçüler, tartılar, şekiller, intizamlar ve düzenler, kayıtlar ve defterler var olmalıdır. Çünküikinci tür bakış, bakışları bu ölçülerle şekillenmiş varlıkların nazarıyladır. Zaten, Quantum fiziğininortaya çıkışı ile beliren, zerreler alemindeki "gözlemciye göre şekillenen hakikat" yaklaşımı ile bütünbakışların gerisinde, her gözlemcinin bakışında Basir-i Mutlak (Mutlak Gözlemci) olmadan şu kainat manzarasının teşekkülümümkün olmaz. Zerreler ancak o Mutlak Gözlemci’nin bakışı ile kainat şekline dönüşüp, İmam-ı Mübin kaydınıifade edebilirler.