Tahavvülat-ı Zerrat Şerhi-12

"Hulasa, ‘ilm-i İlahinin ünvanlarıdır’ demişler. Fakat, Kur’an’ın feyzi ile şöyle kanaatim gelmiş ki; İmam-ı Mübin ilim ve emr-i ilahinin bir nevine bir ünvandır ki, alem-i şehadetten ziyade alem-i gayba bakıyor."

İlahi özellikleri esbap dairesinde ifade etmek için farklı kavramlar kullanırız. Her şeyin asıllarınınve özlerinin bulunduğu melekût boyutunda mesela ilim, kudret, sanat, tasvir… birbirinden çok faklı şeyler olmasagerek. Ancak mülk boyutunda bunları idrak edebilmemiz için, bizim sınırlılığımıza uygun ve sınırlı kavramharitamızda yer alan farklı kelimelere ihtiyaç vardır. Bu noktada örnek olarak "İmam-ı Mübin" ve"Kitab-ı Mübin" kavramları incelenebilir. Bediüzzaman, bu iki kavramın, İlahi ilmi mülk boyutunda ifade edenkelimeler olduğunu söylemektedir. Buna göre; ilm-i İlahi, her şeyin aslı, özü, nesli, gayesi olmalıdır. Hatta,"ilim ve emr-i İlahi" şeklindeki ifade, bir anlamda hikmet ve kudret bütünlüğüne işaret etmektedir. Ancak"İmam-ı Mübin" ve "Kitab-ı Mübin" arasında mülk boyutundan algılanışlarına göre bazı farklarolduğu da ortaya konmaktadır. Mülk boyutu, duyuların ve sınırlılıkların boyutu olması hasebiyle, burası için bir"şehadet" ve "gayb" ayırımı ve tarifi yapmak gerekli olacaktır.

Duyuların ve algıların kapsamına giren unsurları şehadet alemine, bunun dışında kalanları gaybalemine dahil etmek biçiminde kabaca bir yaklaşım ortaya konabilir. Ancak bu noktada pek çok nisbilik, farazilik veitibarilik ortaya çıkacaktır. Her bir ferdin şehadet alemi kendine has fiziki ve manevi özelliklere göre farklılıkarz edecektir. "Bakarken"; fertten ferde, türden türe, kültürden kültüre pek çok farklılıklar arz edenkabiliyetler, "görmek" söz konusu olunca iyice çeşitlenecektir. Ayrıca, toplulukların ve nihai noktada bütüninsanlığın kolektif bakışı ve kolektif şuurundan ortaya çıkanlar da gayb ve şehadet tarifi üzerinde etkili olacaktır.Tek olarak fert ele alındığında belki de elde kalan tek dayanak noktası "ben" ve "ben"e ait özelliklerolacaktır. "Ben"de gelişmiş özellikler, sınırlılıkların aşılabilme oranı, "ilim" adınıverdiğimiz (İmam-ı Mübin ve Kitab-ı Mübin kavramlarının da özünü teşkil eden) alanda hangi noktaya gelindiği deyine gayb ve şehadet tarifi üzerinde etkili olacaktır. Sonuçta; teknolojinin, dilin, sosyal özelliklerin ve daha sayılabilecekpek çok unsurun bileşimi olan bir "şehadet" kavramı ortaya çıkar. Bu kavramlar zaman boyutu ile "şimdi"ve mekan boyutu ile "bura"nın da şekillendirmesi ile "ben"de "şehadet" manasını oluşturur.

Ancak şehadeti belirleyen bütün bu unsurlar; farazi, nisbi, itibari ve tebeidir. Yani, varlıklarıkendilerinden kaynaklanmaz. Bir Mevcud-u Ezeli’nin, varlığı için başka bir varlığa ihtiyaç duymayan bir Zat-ıEzeli’nin varlığına ve varlığı "onlar"a vermesine ihtiyaç duyarlar. Belki de bu sebeple Martin Heidegger,Zaman ve Varlık Üzerine isimli eserinde, bir şeyi "vardır" değil, "O verir" şeklinde ifade etmenindaha doğru olacağını söylemektedir.

Bu ifadede, varlık tebeilik ve itibarilik özelliğine vurgu yapılmaktadır. "O’nun verdiği" özelliklerinbir sergisi olan varlıklar (mülk) aleminde, melekûttaki külli özellikler, zaman ve mekanda yayılmakta ve açılmaktadır.Melekut boyutundan mülke geçiş esnasında ortaya çıkan zaman ve mekan, "ben"de yansıyacak mevcudiyet kavramınıdoğurmaktadır. Bu da varlıklara; "teşahhusat", yani kendilerine aitmiş gibi gözüken özellikleri vezaman-mekan boyutundaki konumlarını kazandırmaktadır. Varlığın kazandığını düşündüğümüz konumu ile ilgili mülkboyutunda en sağlam dayanak "ben" olmalıdır. Elle tutulup gözle görülmek, bedenin ve nihai noktada beynin algılarıolarak ifade edebileceğimiz özellikler olmalıdır. Bunların ise mülk boyutunda bir manaya dönüştüğü alan, ruh veonun üzerinde inşa edildiği "ben" ile bağlantılı gibidir. "Ben" ise "O"nu yansıtan birayine olmalıdır. Şeffafiyeti ölçüsünde teşahhusattan sıyrılır ve "O"nu gösteren parlak bir ayine olur.Martin Heidegger de sanki yukarıda anılan eserinde benzer ifadelerle aynı gerçeğe işaret etmektedir. Her şey O’ndandır,yani "O verir". Bu tarz bakışın adı ise, "mana-i harfi ile bakmak"tır.

"İmam-ı Mübin", "Kitab-ı Mübin" gibi kavramların anlaşılmasında bu tarz yaklaşımınbüyük bir önemi vardır. Gayb ve şahadet anlayışı, varlığın "vardır" ve "O verir" ya da"mana-i ismi" ve "mana-i harfi" süzgecinden geçirilerek algılanmasına göre büyük bir farklılıkarz eder. Her şey gibi "gayb" kavramı da varlığın sınırlılığı, nisbiliği, itibari ve farazi oluşu içindealgılanmalıdır. Bu algı ile "şimdi", "burada", "şehadet" gibi kavramlar "Overir" zaviyesinden bakışla şekillenir. Gayb bu süzgeçten algılanır ve "İmam-ı Mübin" mülkboyutunda, yani "şimdi"ler, "burada"lar, "şu"nlar aleminde ilahi ilmi ifade eden bir kavramadönüşür ve "şimdi", "burada", "şehadet" kavramlarının dışında kalan alanın birifadesi olur. Böylece aynı kavram mülk boyutunda "mazi ve müstakbel", "ora", "bilinmeyen"gibi kavramları çerçeveleyen bir anlam kazanır. Üç boyutlu bir resme benzetildiğinde, sanki "Kitab-ı Mübin"öne çıkan kısım, "İmam-ı Mübin" ise zemin ya da arka plan gibidir.