Siyasetten Allaha Sığınmak

Aktüel

Bediüzzaman’ın siyaset konusunda en çok nakledilen sözlerinden biri euzu billahi mine’ş-şeytanive’s-siyase sözüdür. Üstad bu sözüyle bir istiazede bulunmakta, kulluğunun ifadesi ve gereği olarak şeytandanAllah’a sığınırken—belki de aynı sebeplerle—siyasetten de istiaze etmektedir. Bu söz, zaman zaman yanlışyerlerde, hak etmeyen kişi ve tavırlara karşı kullanılabilmektedir.

Sözlerinde îcaza mazhar olan Bediüzzaman’ın, bu sözü de içinde derin anlamlar taşımaktadır. Sözünzahirini aşan bu derin anlamlara yani arka-planına vâkıf olabilmek için sözün bağlamı araştırılmalıdır. Buarka-plan—bazılarının endişe ve peşin itirazlarını izale için söyleyelim—Nur talebeleri tarafından değil,bizzat sözün sahibi Üstad tarafından açıklanmaktadır. Eserlerinde, bu konuda tereddüde mahal bırakmayacak kadar çokizaha ulaşmak mümkündür.

Biz bu kısa yazıda, sözün arka-planını bütünüyle yansıtamayacağımızı bilerek, konunun anlaşılmasınayarayacak bazı hususlara işaret eden bir yol haritası çizmeye çalışacağız. Önce, "kim, kime, ne zaman, nemakamda ve ne niçin" soruları yardımıyla, bu meşhur sözün bağlamını araştıralım.

Bu sözü bizzat Bediüzzaman’ın söylediği şüphesizdir. Muhatapları ise; özellikle ve öncelikle,siyaseti "tarafgirlik" olarak anlayan mutaassıplar, kurtuluşu siyasette gören dindar siyasetçiler, kendisinidini siyasete alet etmekle suçlayan bir kısım idareciler ve siyaset konusunda da Bediüzzaman’dan ders alan NurTalebeleridir.

Üstad bu istiazeyi ilk olarak Birinci Dünya Savaşı’nın mağlubiyetiyle iyice herc ü merc olan Osmanlısiyasetinin son ve yıkıcı çalkantıları içinde yapmıştır. İspanyol hastalığı gibi fikri hezeyanlaştıran İstanbulsiyaseti herkesi etkilemiş, zihinleri teshir ve tenvim ile uyuşturmuş, hak ile batıl, sıdk ile kizb birbirine karışmıştır.

Hakperestlik yerine tarafgirlik, insaf yerine inat, merhamet yerine intikam ikame olunmaktadır. İş öylebir noktaya gelmiştir ki, "Bir salih alim, kendi siyasî fikrine uyan bir münafığı hararetle sena ve siyasetinemuhalif bir salih hocayı tenkit ve tefsik edebilmiştir." Hadiseye şahit olan Bediüzzaman, bu dehşetli hatayı işleyenalimi, "Bir şeytan senin fikrine yardım etse rahmet okutacaksın. Senin fikr-i siyasiyene muhalif bir melek olsa lânetedeceksin" sözleriyle ikaz etmiş ve işte bundan sonradır ki euzu billahi mine’ş-şeytani ve’s-siyase diyerek, şeytanîleşensiyaset anlayışı ve ortamından Allah’a sığınmıştır. (Bkz. Hutbe-i Şamiye, s. 52, Hâşiye)

Bediüzzaman, hayatının sonraki devrelerinde sık sık bu olaya atıfta bulunmuştur. Bu sözün söylendiğimakamları özetlersek, şöyle bir tabloyla karşılaşırız:

1. Bu sözü ilk olarak, yukarda bahsi geçen dehşetli hata karşısında söylemiştir.

2. Bediüzzaman, Eski Said’den Yeni Said’e geçiş devresinde (1918-23) kendisini siyasete ve riyasete daveteden ehl-i siyasete karşı bu istiazesini hatırlatmıştır. (Bkz. Sünûhat, Rüyada Bir Hitabe).

3. Yeni Said’in mebde i sayılan, Ankara’dan ayrılışında Üstad’ın bu istiazesindeki haklılığı açıkçaanlaşılmaktadır. Siyaset, artık dine muhalif bir kesimin eline geçmiş ve "siyaset yoluyla mukabele edilemeyeceğihaber verilen fitnenin zamanına" girilmiştir.

4. "Münafık gizli zındıkların, Garplılaşmak bahanesiyle siyaseti dinsizliğe alet yapmalarınakarşı, bir kısım dindar ehli siyaset de dini siyaset-i İslamiyeye alet etmeye çalışmışlardır." Bunların çabalarınave davetlerine karşı Bediüzzaman; "İslamiyet güneşi yerdeki ışıklara alet ve tabii olamaz ve alet yapmakislamiyetin kıymetini tenzil etmektir, büyük bir cinayettir.(…) Din dahilde menfi tarzda istimal edilmez. (…) Dinumumun mal-i mukaddesidir, inhisar kabul etmez" gibi beyanlarla taraftar olmamıştır. Üstad, dini siyasete alet ettiğisuçlamasını, yukarıdaki gerekçelerle red etmekte ve mezkur istiazesini hatırlatmaktadır.

5. Bediüzzaman, talebelerine de bu dersi sık sık tekrar ederek, siyaset konusunda şaşmaz düsturlarlaKur’anî bir istikamet göstermiştir. Bu derslerinde Üstad, bereketli hayatından süzülen tecrübelerinden hareketle,siyasete talip olmak ile siyasetten talebi olmak arasındaki ince, sırlı ve derin farkı talebelerine öğretmiştir. NurTalebeleri artık bilmektedirler ki, "Salt siyaset yapmak ve siyasete talip olmak başka şey, siyasî bir tercihyaparak bir cereyanı desteklemek ve bu yolla siyaseti ve siyasetçiyi ikaz ederek dine hizmet etmek ve ettirmek başka şeydir."

Meşhur sözün hangi makamlarda ve ne maksatla söylendiğini böylece özetledikten sonra Üstad’ın hayatsafhaları ile ilgili bir değerlendirme yapabiliriz.

Eski Said Devri

Bediüzzaman, Eski Said döneminde meşrutiyet-i meşrûa ve hürriyet-i şer’iye için Osmanlı hürriyetçileriile ittifak etmiş ve bu yolda büyük gayretler göstermiştir. Fakat bu dönemdeki, siyasetle de içtimâiyat-ı İslamiyeile ziyade alakadarlığını açıklarken "Sakın zannetmeyiniz ki o (Eski Said), dini siyasete alet ve vesile yapmakmesleğinde gitmiş! Hâşâ, belki o bütün kuvvetiyle siyaseti dine alet ediyormuş. Ve derdi ki, dinin bir hakikatini binsiyasete tercih ederim. Evet o zamanda, kırk elli sene evvel hissetmiş ki, bazı münafık zındıkların siyaseti dinsizliğealet etme teşebbüs ve niyetlerine ve fikirlerine mukabil, o da bütün kuvvetiyle siyaseti İslamiyet’in hakâikine birhizmetkâr, bir âlet yapmaya çalışmıştır." demektedir. (Bkz. Hutbe-i Şamiye, s.52) Başka bir deyişle, bu dönemde,nispeten sahih bir siyasal katılmanın araçları bulunabilmektedir. Bediüzzaman bu araçları kullanarak, asıl maksadıolan yani dine hizmete çalışmıştır.

Geçiş Devri (1918-1923)

Konumuz olan istiaze sözü, ilk defa bu dönemde söylenmiştir, çünkü kısaca özetlersek:

— Siyasetçilik ve tarafgirlik, maksat haline gelmiş, bu durum salih bir alimi bile etkilemiştir.

— Osmanlı siyaseti savaş sonrasında Avrupa’nın açık etkisi altına girmiş ve bağımsız bir siyasetgeliştirmek imkansızlaşmıştır. Osmanlı siyasetçisi, artık müteharrik-i bizzat değil bi’l-vâsıta müteharriktirve çabaları Avrupa hesabına geçmektedir. Siyasal katılmanın araçları (basın, partiler, cemiyetler vs.) filcümlekullanılamaz hale gelmiştir. Artık Bediüzzaman’a, "Avrupa üflüyor biz burada oynuyoruz" dedirten bir ortamvardır.

— Siyaset böyle bir ortamda şeytanın tuzağına dönüşerek menfaat, garaz, intikam, kizb, tahrip,kuvvet, müzaheme üzerinde dönen bir oyun olmuştur. Bu halde ihlas, hak, hakikat ve adalet Bediüzzaman’ı şeytandan kaçtığıgibi siyasetten kaçınma ilkesine götürmüştür.

Yeni Said Devri

Bu devirde zaten siyasal katılmanın asgari şartları bile ortadan kalkmıştır. Mutlak istibdad öyle birhal almıştır ki, İkinci Dünya Savaşını hiç sormayacak kadar siyasetten uzaklaşan Bediüzzaman yine de dini siyasetealet etmekle suçlanmıştır. Artık ahir zamandır ve bu zamanın fitnesine karşı siyasetle değil ilimle mukabeleedilmelidir ve Bediüzzaman da öyle yapmıştır.

Üçüncü Said Devri (1948 sonrası)

Memlekette yeni bir hürriyetçi siyasî açılımın meydana gelmesi üzerine ehvenü’ş- şerri ihtiyar ileHalk Partisine karşı Demokratları destekleyen Bediüzzaman, "Hürriyet-i şer’iyeye vesile olmaları için" ikazve yönlendirmede bulunmuştur. "Bu vatanda şimdilik dört parti var" başlıklı lahikada ve benzerlerinde; ırkçıve "İslamcı" siyasî oluşumları, gerekçelerini de göstererek tasvip etmemiş, onları Demokratlara iltihakadavet etmiş, Halk Partisini de eski kusurlarından kurtularak "millet ile barışmaya" çağırmıştır. Bediüzzaman’agöre Demokratların vazifesi şeâirin ihyası, ittihad-ı İslamın temini gibi esaslarla hürriyet-i şer’iyenin tesisineçalışmaktır.

Sonuç olarak; Bediüzzaman’ın siyasetten istiazesi güncelliğini korumakla birlikte, siyaseti dönüştürmeyemani olmayıp belki tam tersi, gerektirmektedir. Mü’min, fenalıktan Allah’a sığınırken onu düzeltmek için üzerine düşenbir vazife varsa yapmalı, yani fiilî duayı terk etmemelidir. Mümkün olan yollarla, siyaseti ve siyasetçiyi dine dost vebarışık yapmak, siyasetin şeytanîleşmesinden muzdarip olan mü’minlerin vazifesidir.

Nur Talebeleri, Üstadları gibi "Şeytan gibi siyasetten Allah’a sığınırken" yine Üstadlarıgibi, siyaseti dine dost ve hizmetkâr yapacak Demokratları desteklemektedirler. Bu desteğin, siyasî liderlere olansevgiden değil, sağlam ilkelere dayalı bir teoriden kaynaklandığını bilmektedirler. Liderler ve siyasetçiler,sempatileri oranında değil demokratlıkları oranında Nur talebelerinin desteğine mazhar olmaktadırlar. Euzu billahimine’ş-şeytani ve’s-siyase diyerek siyasetten Allah’a sığınmanın Nur talebeleri için bir anlamı, siyaseti şeytanınelinden kurtaracak biçimde siyasal tercihte bulunmaktır.