Sese Mana Yükleme Ameliyesi

Ses-Mana İlişkisi – II

2- Sesi algılayanın birikimi ve algılama malzemeleri

a. Algılama malzemeleri/ruh hali

Sesi algılamada öncelikle algılayan kişinin iç dünyasının rengi belirleyici olmaktadır. Buna kişinin içinde bulunduğu ruh hali ya da iç dinamikleri de denebilir. Bu hal, İkinci Söz’de, ibretli bir hikayecikle anlatılır. Buna göre, aynı memleketi ziyaret eden iki kişiden, iç dinamikleri sağlam olan, inançlı insanın nazarında, o memleket, umumi bir şenlik içerisinde gözükürken; diğer kendini beğenmiş, kötü bahtlı kişinin nazarında ise, umumi bir matemhane şeklini almış olmaktadır.13

Her ikisinin de batnında biriktirdikleri zahire aksetmektedir. İkincisinden manevi bir Cehennem hali ortaya çıkarken; birincisinden manevi bir Cennet hali çıkmaktadır.

İnsan tüm olayları kendi bakış açısına göre algılar. İnsanların hayat tarzlarının oluşmasında rol olabilecek unsurların iyi seçilmesi gerekmektedir. İnsan fıtraten güzeli aramaktadır. Bu duygu iyi yönlendirilirse sanattan zevk alan birisi olması sağlanabilir. İnsanın sonradan zevksiz birisi olması istenmiyorsa; ona renkte, çizgide en iyiyi, en uyumluyu sunmak gerekir.

Eğitimciler arka plan birikimini anne karnında başlatmaktadırlar. Çocuk, dış dünyadaki olaylara ve durumlara duyarsız değildir. Annenin sesi daha hamilelik yıllarında çocuğun dikkatini çekecektir. Bu sesin rahatlığı veya gerginliği, yumuşaklığı veya tizliği çocuğun sesleri algılamasında ve onları değerlendirmesinde önemli izleri beraberinde taşıyacaktır.

b. Arka plan malzemeleri/çevre

Çevrenin psikolojik etkisi, kişinin hayata hazırlanması aşamasında bir arka plan birikimi ve algılama malzemeleri oluşturmaktadır. Dış çevre insanın iç aleminin oluşmasının da önemli bir etkenidir. Çevrede olup biten her şey bir şekilde insanın iç dünyasında bir yansıma olarak karşılığını bulacaktır. İnsan onun için bilinçli tercihlerle dış etkenleri iç dünyasına olumlu katkılı yapabilir. Bunlardan ‘güzel görme’ onun için ‘güzel düşünme’nin bir alt yapısıdır. Güzel görülecek unsurlar iradi tercihlere bağlı kalmaktadır.

c. Manevi malzemeler/aile

İnsan dış dünyanın algılama malzemelerini aile ve yakın çevresinden almaktadır. Çocuk, ailesinin çok dışında değildir. Çocuklar biz yetişkinlerin bir süre önceki halimizdir. Dolayısıyla bizim yaşadıklarımız, çocukların da yaşayacaklarını şekillendiren bir öneme sahiptir. Seslere karşı anne ve babanın duyarlılığı ve bu konuda yapmış oldukları faaliyetler, çocuğun hemen dikkatini çekecektir. Kuş seslerine, su sesine, gök gürültüsüne, denizin dalgalarından gelen sese, rüzgarın sesine, dağların sesine, kurtların, böceklerin çıkardıkları seslere… hasılı bütün seslere karşı olan aile fertlerindeki duyarlılık çocuklarda kendini gösterecektir. Duyduğu her sese çocuk kendince ve algılama gücüne göre anlamlar yükleyecek ve bağlantılar kuracaktır.

Konuyla ilgili yaklaşımlar sunulurken, kişinin durumları da belirleyici olabilmektedir. İç dinamikleri zayıf olan insanda olumsuz etki uyandıran bir ses (müzik) unsuru, sağlam temelleri bulunan ve hislerini kontrol edebilen bir insanda faydalı hale gelebilir.

d. Müzik-musiki unsuru

Dinlenecek müzik-musiki unsuru, oluşacak kişilik atmosferinde oldukça derin izler oluşturacaktır. Müzik-musiki, çocuğun kişiliği, hayata bakışı, dış dünyada olup biten her şeye bakış açısı, arkadaşlık ilişkileri, yaşamayı, insanları, tabiatı ve kainatı sevmesinde ya da sevmemesinde ona katkıda bulunacak bir kaynaktır denebilir. Allah’ın, insanları üzerinde yarattığı düzgün fıtrat budur.

e. Bir diğer malzeme/sesler

İnsanın ruhen etkilendiği manevi savtlar dediğimiz seslerin varlığı bilinmektedir. Bu sesler, her şeyi yeni algılamaya başlayan bebek için herhangi bir ses değildir. Onun maddi ve manevi varlığını etkilemesi için okunan makamlı, manevi seslerin tesiri inkar edilemez. Büyüme yıllarında annesinin ninnileri, masalları, sevgi dolu sözleri adeta çocukta bir sevgi atmosferi oluşturur.

Sesler, duyguları hassaslaşmış kişi için bazen öyle anlamlar taşır ki, dünyanın maddi cereyanında boğulmak tehlikesi taşırken, bazı nidalar, ulvi sesler kişinin kurtuluşunu beraberinde getirir. Bu örneklerden birinde konu kişiye, Kur’an-ı Kerim’in İlahi hitabı karşısında şu duyguları yaşatmıştır: “Hakikî insanlara rehber olan o muazzam Kitab, o büyük mu'cize ki, ben maddiyat içinde dünya cereyanında boğulmak üzere iken, beni onun ulvî sesleri ne güzel teselli etmiş ve bana sarsılmaz bir istinadgâh olmuştur.” Buradaki ulvi sesler, aslında bir sesleniş değil, o cümlelere yüklenen anlamdan başkası değildir.

Beşikteki çocukta bile güzel sesin tesiri görülen bir gerçektir, çocuk dünyası dikkate alınarak oluşturulmuş bir müzik eseri karşısında, ağlamakta olan çocuğun kulağına giden güzel ses kendini susturur ve o sese doğru meyleder. Bu, çocuklarda beklenen bir tepkidir. Hatta nağmelere karşı duyarsız olan çocuğun mizacında bozukluklar görülebileceği14 ifade edilen yorumlar içerisindedir.

f. Bir başka malzeme/iman

İnsanın iç dinamiklerini kendisine fayda temin etmesi yönünde kullanabilmesi imanıyla alakalıdır. İman, insanı Yaratıcısıyla bağlantılı hale getiriyor. Ondan güç ve kuvvet almayı sağlıyor. Bu şekilde hayat güzel bir hale gelmekte ve yaşanmaya değmektedir.15 İman, insanın kainata bakış açısını değiştirerek ona güç kazandırır. Yani iman insanı insan eder.16 İnsanın insan olması ise, Yaratıcının ona verdiği nimetleri onun rızası yolunda kullanmasıyla mümkün olacaktır.

Mecazi olarak ifade edilen, varlığı manen kabul edilebilecek sesler de mevcuttur. Yani dinen her şeyin bir şahs-ı manevisinin kabulü dikkate alınırsa, dağların, taşların, hayvanların, bitkilerin de birer şahıs gibi tespihini kabul gerekecektir. “Cenab-ı Hak, Hazret-i Davud Aleyhisselâm'ın tespihatına öyle bir kuvvet ve yüksek bir ses ve hoş bir eda vermiştir ki: Dağları vecde getirip birer muazzam fonoğraf misillü ve birer insan gibi bir serzâkirin etrafında ufkî halka tutup; bir daire olarak tespihat ediyorlardı. Acaba bu mümkün müdür, hakikat mıdır?

“Evet hakikattır. Mağaralı her dağ, her insanla ve insanın diliyle papağan gibi konuşabilir. Çünki aks-i sadâ vasıtasıyla dağın önünde sen ‘Elhamdülillah’ de. Dağ da aynen senin gibi ‘Elhamdülillah’ diyecek. Madem bu kabiliyeti, Cenab-ı Hakk dağlara ihsan etmiştir, elbette o kabiliyet, inkişaf ettirilebilir ve o çekirdek sümbüllenir.

“Her bir dağın bir şahs-ı manevisi bulunmakta ve her dağ, insanların lisanıyla aks-i sadâ sırrıyla tespihat yaptıkları gibi, kendi elsine-i mahsusalarıyla dahi Hâlık-ı Zülcelal'e tespihatları vardır.”17

Sağlam bir inanç temeli her şeyi yerli yerinde değerlendirmeyi netice verecektir. Her şeyde binlerce hikmetin varlığı kanaati onu sürekli uyaracaktır. Anlamsız bir şeyin olamayacağı inancı, çevresinde duyduğu seslere, onu anlamlar yüklemeye itecektir.

3- Sesin manaya dönüşüm aşaması

Ses, kendisine ne yüklense taşınan bir vasıtadan ibarettir. O vasıtaya manalar yüklemek insan unsuru için söz konusudur. İnsanı maddi sesler kadar, manevi sesler de meşgul etmektedir. Maddi seslerin büyük çoğunluğu yukarıda bahsedilen vasıtalar ile manaya dönüşebilmektedir.

Risale-i Nur, en geniş anlatımıyla kainatı bir insan suretinde gözlerimizin önüne koyar ve bütün mahlukatın tespihatını zişuurlara işittirir. En büyüğünden en küçüğüne kadar kendilerine münasip dillerle manen nasıl tespihler yaptıklarını anlatır: “Mevcudatın en büyüğü ve küllîsi dahi, kendi külliyetine göre ve azametine münasib bir tarzda tespihat ettiğini gösteriyor ve öyle de görünüyor. Evet bir bahr-ı müsebbih olan şu semavatın kelimat-ı tespihiyesi; güneşler, aylar, yıldızlar olduğu gibi, bir tayr-ı müsebbih ve hâmid olan şu zeminin dahi elfaz-ı tahmidiyesi; hayvanlar, nebatlar ve ağaçlardır. Demek her bir ağacın, her bir yıldızın cüz'î birer tespihatı olduğu gibi; zeminin de ve zeminin her bir kıt'asının da ve her bir dağ ve derenin de ve berr ve bahrının da ve göklerin her bir feleğinin de ve her bir burcunun da birer tespih-i küllîsi vardır. Şu binler başları olan zeminin her başında yüz binler lisanlar bulunan ve her lisanda yüz bin tarzda tespihat çiçeklerini, tahmidat meyvelerini, âlem-i misalde tercümanlık edip gösterecek ve âlem-i ervahta temsil edip ilân edecek, ona göre elbette bir melek-i müekkeli vardır.”18 Ve yine bir başka izahta, yaprakların, çiçeklerin, meyvelerin konuşan birer mahluk olduğuna işaret edilmektedir; “O kafanın birer kelimesi olan nebatları ve ağaçları dahi; yapraklar, çiçekler, meyveler kelimeleriyle intak edip yine kemal-i san'atını ve cemal-i rahmetini ilân ediyor.”19 Bu bakış açısı belli bir alt yapı ile oluşacaktır. Mevcudatın duyulan seslerine manevi anlamlar yüklemek kolay bir ameliye değildir. Yine Ayetü’l-Kübra risalesinde, fırtınalı denizin, zelzeleli zeminin, arzın, baharın bir çok esmayı okuduğu ve kainatın azim bir ‘musika-i zikriye’ yaptığı belirtilmektedir.20

Bakış açısı, kişinin arka planda biriktirdiklerinin gözleri yönlendirmesidir. İnanç sahibi bir gözlemci, alemdeki her şeyi inancın bir parçası olarak değerlendirecektir. Tabiatta duyduğumuz bütün sesler, İlahi bir musiki dairesi olarak ifade edilen sesler topluluğunun enstrümanıdırlar.21 Dolayısıyla tabiattan kulağa gelen hiçbir seste bir anlamsızlık, manasızlık yoktur.

Özelliği ne olursa olsun seslerin insan üzerindeki tesiri kesindir. Sesin mertebesine göre belli bir çalışma düzeni içerisinde ‘terbiyeli’ hale gelebilmesi mümkündür.

İnsanın kulağından geçerek iç dünyasında değerlendirmeye tabi tutulan notalı seslere olan ilgisi, tamamen müziğe duyarlı bir çevrenin sonucu olacaktır.22 Ama sadece yeterli şart da bu değildir. Mananın doğru okunması için kişinin içinde bulunduğu manevi dünyanın nasıllığı da önem arz edecektir. Ancak bu takdirde “bu cennetin farklı yönü”nden23 insan tam istifade edebilecektir.

Burada seslere yüklenen anlamların erken yaşlarda başlaması ve şekillenmesi kişinin kendinin olduğu kadar, çevrenin de katkılarıyla oluşması dikkat çekicidir. Hatta hangi seslere, hangi notalara daha duyarlı olduğu da yine uyarılma ile alakalıdır.

4- Sesin gücü ve sesin bünyesinde taşıdığı musiki-müzik unsurları

İnsanın kullanma niyetine göre sesin dinlendirici, neşelendirici, cesaret verici, üzücü, kin ve nefret hislerini körükleyici olduğu kadar; izale edici, barış sağlayıcı ve sevdirici özellikleri bulunmaktadır.24 Ses nimetinde büyüleyen bir sihir bulunmaktadır ki, seslerin aklın üzerinde büyük bir güç kurması, hareketin duyuları körüklemesi25 sesin gücünü gösteren örneklerdir.

Notalı sesler insana daha anlamlı gelmekte ve güzel ses, çirkin ses sınıflandırması sesin özelliğine göre yapılabilmektedir. Güzel sesi dinlemek insan için manevi bir gıdadır. Güzel sesi dinlemede kalp huzur bulmakta ve insanın iç dünyasındaki hayaller kuvvetlenmektedir.26 İnsanla en içli dışı olan bir sanat olarak müzik, "insan duygularını en çok avucu içine alan, fiziksel olarak insanı büyüleme gücü en yüksek sanattır".27

Seslerin insanın duygularını yıkadığı, temizlediği ve insana bir disiplin kazandırdığı da ifade edilen gerçekler arasındadır. Arthur Schopenhauer, müzik, insanı bayağılıklardan arındırır derken, çok somut bir etkiyi dile getirmiştir. Müziğin-musikinin bu derin izi düşünüldüğünde, "İnsan ruhunu daha dolaysız ve daha derin bir biçimde etkileyen başka bir sanat yoktur, çünkü hiçbir sanat, hayatın gerçek özünü, müzik gibi dolaysız ve derin bir biçimde anlatmaz. Öz ve yüce melediler duymak, duyguları yıkamak gibidir. İnsanı bütün pislik, zavallılık ve bayağılıklardan arındırır."28

Bediüzzaman, tabiattaki yansıma seslerin gücünü ve kişinin duyguları üzerindeki etkisini yaşadığı bir hatıra ile nakleder: “O karanlık gecelerde ve karanlıklı gurbette, Volga Nehri’nin hazin şırıltıları ve yağmurun rikkatli şıpıltıları ve rüzgarın firkatli esmesi, beni derin gaflet uykusundan muvakkaten uyandırdı.”29 Burada insanın kulağına gelen seslerin, kendi değerlendirme alt yapısına göre şekil alacağı ve ona göre de tesir bırakacağı anlaşılmaktadır.

Ayrıca, Kur’an tilavetinin insan ruhunu dinlendirmesi yanında, ruhanileri de beslediği anlatılmaktadır. “Nakkaş-ı Hakîm abes ve israf yapmadığı için, o kesretli mübarek kelimeleri dinleyecek kadar hadsiz kulakları halk etmiş. Eğer ihlas ile, niyet-i sadıka ile o havadaki kelimeler hayatlansalar, lezzetli birer meyve gibi ruhanîlerin kulaklarına girer. Eğer rıza-yı İlahî ve ihlas o havadaki kelimelere hayat vermezse, dinlenilmez; sevap da yalnız ağızdaki kelimeye münhasır kalır.30

Kainatı bir musika-i İlahi olarak gören Bediüzzaman, yaratılan her sesin bir anlamı ve hikmeti bulunduğu ve ibret nazarıyla ve iman kulağıyla dinlendiğinde, ilahi bir koroyu andıracağı üzerinde durur.

Nitekim, musiki nağmelerini göklerin dönüşlerinden aldıklarını31 söyleyen hikmet sahipleri, musikiye aynı anlamı yüklemişlerdir. Onların müzikten anladıkları, evrensel oluşumun coşku dolu duygusunu bize aktarması32 şeklindedir.

Müzikte sesler fırtınalı, şikayetçi, korku verici veya yatıştırıcı olabilir. Hatta fırtınanın şahlanması, kuşların ötüşü, suyun damlayışı gibi tabiattaki seslerin enstrümanlarla taklit edildiği bir çeşit piyasa müziği bile vardır.33 O, apayrı bir özel ilgi alanıdır. Yani tabiattaki birçok müzik ilgililerince düzensiz sesler olarak adlandırılabilen sesler, mana bakışı ile, bir İlahi koro gibi algılanabilmektedir. Bediüzzaman, “..kulaktaki zar, nur-u iman ile ışıklandığı zaman, kainattan gelen manevi nidaları işitir. Lisan-ı hal ile yapılan zikirleri, tespihatları fehmeder. Hatta o nur-u iman sayesinde rüzgarların terennümatını, bulutların naralarını, denizlerin dalgalarının nağamatını ve hakeza yağmur, kuş ve saire gibi her neviden Rabbani kelamları ve ulvi tespihatı işitir. Sanki, kainat ilahi bir musiki dairesidir. Türlü türlü avazlarla, çeşit çeşit terennümatla kalplere hüzünleri ve Rabbani aşkları intıba’ ettirmekle kalpleri, ruhları nurani alemlere götürür.”34 diyerek, hangi kulak ile dinlenirse, duyulan seslerin kişiye manalar taşıyabileceğini belirtmektedir.

Her ses algılayıcısının, aynı sese aynı manaları yüklemesi düşünülemez. Çünkü ifade edildiği şekliyle, değerlendirme malzemeleri insandan insana değişmektedir: “Müzik, esrar-ı Rabbani’nin uyarıcılarıdır. Bazıları için günaha teşvik edici olabilir, çünkü o kişi aslında noksandır. Diğerleri için ise müzik, bir öğüttür, çünkü o kişi mükemmelliğe erişmiştir.”35

Sonuç

İnsan için vazgeçilmez ihtiyaçlardan birisi sestir. Allah insanı yaratırken, kendisine vermiş olduğu ses nimeti yanında, kainatın değişik mahlukatına da bu nimetten bahşetmiştir. Bundan da murat, o mahlukların Kendisini (Allah’ı) tespih etmeleri ve bu yapılan tespihleri de kalbi hüşyar olanların işitmelerini sağlamaktır.

Onun için yaratılmış her mahluk nev’inin bir bülbülü, bu zikir takdimini yapmaktadır. Bu takdimi insanlar adına ise, en güzel şekliyle, “nev-i beşerin andelib-i zîşanı ve benî Âdemin bülbül-ü zül-Kur'anı Muhammed-i Arabî (asm)” yapmaktadır.

İnsana düşen yapılan bunca mahlukatın tespihlerine duyarlı olmaktır. Çünkü insan zişuurdur. Mahlukatın tespihlerini, zikirlerini, dualarını okuma sorumluluğu vardır. Bir mucize olan ‘ses’ nimetini iman kulağı ile dinlemek ve onların her biri üzerindeki manaları okumak insana düşen görevdir.

—SON—