Ses Mucizesinin Oluşumu, Kudret-i Rabbaniyedir

Ses-Mana İlişkisi – I

1- Ses nedir, yaratılışı nasıldır ve çeşitleri nelerdir?

Teknik terim olarak ses; dilin parçalanması mümkün olmayan en küçük parçasıdır. En küçük dil birliği olup, insanların anlaşma araçlarından en önemlisi ve gelişmeye en elverişli olanıdır. Kimi zaman tek başlarına, kimi zaman da yan yana gelmek suretiyle tüm varlıkları, kavramları ve durumları karşılayan dil öğelerini oluştururlar.

İnsan sesi, akciğerlerden gelen havanın gırtlaktaki kirişleri titretmesiyle çıkar. Gırtlaktan ağzın ve burnun dışına kadar uzanan boruya ses yolu denir. Bu yolda bulunan ses kirişleri, küçük dil, büyük dil, çene ve dudaklar sesleri oluşturan devingen organlardır.1

Gırtlağın içinde ikisi sağda, ikisi solda bulunan dört ince ses kirişi vardır. Sesin çıkması sırasında akciğerlerden itilen hava, bu kirişlerde inceli, kalınlı veya tatlı, sert, yumuşak, acı, korkunç v.b. sesler çıkarır. Bu sesler kulağımıza geliş biçimlerine göre değişik adlar alır.

Ses aygıtının anatomi ve fizyolojisini kısaca öğrenmemizin nedeni, onu daha iyi koruyarak kullanmak olanağı sağlayabilmek içindir. Ses, yaşantımızda önemli bir rol oynar. Toplumla olan ilişkilerimizde eğitilmiş bir sesin etkisi büyüktür.2 Ses olmadan dilin varlığı düşünülemez. Ses organlarının, sesi çıkarmaya uygun şekilde yaratılışı da sesin yaratılış hikmetlerinin içerisindedir. Yani buradaki önemli vurgu, insana verilmiş olan organların sahipsiz ve hesapsız zannedilmemesi, kendisine özel bir kasıtla verildiği ve insanın da bu nimetleri ihtiyarıyla aldığı şeklindedir.

Kelam, yani konuşma özelliği, Cenab-ı Hakk’ın bir sıfatıdır. Bu sıfat, insanda da tezahür etmektedir. Ancak bu tezahürün insanda bazı şerait altında bulunduğu ifade edilir ve konu şöyle örneklendirilir; “Mesela, ziya, hava, gıda, savt ve sada gibi nimetlerden insanın istifade edebilmesi ancak göz, kulak, ağız, burun gibi vesaitin açılmasıyla olur. Bu vesait, Allah’ın halk ve icadıyla olur. İnsanın eli, kesb ve ihtiyarında yalnız o vesaiti açmaktır.”3

Burada insan sesinin maddi vasıtalarıyla oluşumu dikkatlere sunulmaktadır. Çok orijinal bir yorumla, kalp kulağıyla dinlenen sada-yı semavi ve ruhaninin oluşumu; insan sesinin oluşumuyla büyük bir benzerlik taşımaktadır. “Sultan-ı Ezeli, Kur’an denilen musika-i İlahiyesi ile umum alemi dolduracak kubbe-i asumanda şiddetli ses getirmekle, sadef-i kefh- misal olan (mağara gibi sesi aksettiren) ulema, meşayih ve hutebanın dimağ, kalb ve femlerine vurarak, aks-i sadası onların lisanlarından çıkıp, seyir ve seyelan ederek, çeşit çeşit sadalarla dünyayı güm güm ile ihtizaza getiren o sadanın tecessüm ve intibaıyla; umum kütüb-ü İslamiyeyi bir tanbur ve kanunun bir teli ve bir şeridi hükmüne getiren ve her bir tel, bir nev’iyle onu ilan”4 etmektedir.

a. Ses mucizesi

İnsanda sesin oluşumuna bakıldığında ses aygıtlarının çalışması esnasında sadece konuşma melekesine dönük bir hikmet değil, bununla birlikte daha başka bedenin işleyişine katkıları bulunan hikmetler dikkatleri çekmektedir.

Sesin Yaratıcı tarafından insan bedenine takılış hikmetleri, Bediüzzaman tarafından dikkat çekici bir örnekle fehimlere yakınlaştırılır: “Sani-i Hakim havada iki unsur halk etmiştir: Biri azot, biri müvellidü’l humuza (oksijen). Müvellidü’l-humuza (Oksijen) ise, nefes içinde kana temas ettiği vakit, kanı telvis eden karbon unsur-u kesifini kehribar gibi kendine çeker. İkisi imtizaç eder, buhar-ı hamız-ı karbon denilen ‘semli havai’ (karbon dioksit) denilen bir maddeye inkılap ettirir. Hem hararet-i gariziyeyi (yaşama ateşini) temin eder; hem kanı tasfiye eder. Çünkü Sani-i hakim fenn-i kimyada aşk-ı kimyevi tabir edilen bir münasebet-i şedideyi (şiddetli münasebeti) müvellidü’l humuza (oksijen) ile karbona vermiş ki, o iki unsur birbirine yakın olduğu vakit o kanun-u İlahi ile o iki unsur imtizaç ederler.”5

Sesin en önemli varlık nedenini oluşturan nefes ihtiyacının, yaşamak ateşini temin ettiği kadar, mucizevi bir oluşum olan sesin de temel maddesi olduğu gelen paragrafta ifade edilmektedir: “Fennen sabittir ki, imtizaçtan hararet hasıl olur. Çünkü imtizaç bir nevi ihtiraktır… Beden-i insaniyedeki (insan bedenindeki) hararet-i gariziye (yaşama ateşi) bu imtizaç-ı kimyeviye ile (kimyevi imtizaç ile) temin edildiği gibi; kandaki karbon alındığı için (yani temizlendiği için) kan dahi safi olur. İşte nefes dahile girdiği vakit vücudun hem ab-ı hayatını temizliyor, (hem vücuttaki ab-ı hayatı (kanı) temizliyor), hem nar-ı hayatı (yaşama ateşini) iş’al ediyor (alevlendiriyor). Çıktığı vakit, (nefes verildiği vakit) de ağızda mucizat-ı kudret-i İlahiye (İlahi kudretin mu’cizelerinden) olan kelime meyvelerini veriyor.”6

Burada vücuda nefes alındığı zaman, alınan nefese bağlı olarak, vücudun işleyişi için zaruri olan bir çok işlerin meydana geldiği ifade edilmektedir. Bunların yanında iç işlevlerini tamamlayan havanın dışarıya verildiği vakit, İlahi kudretin mucizevi bir meyvesi olan seslerin oluşumu nazarlara sunulmaktadır.

Ayrıca sesin kulağa taşınması, kulaktan algılama merkezine iletilmesi aşamasındaki, hava zerrelerinin yüklendikleri yükleri hiç zaaf göstermeyerek, geri kalmayarak, intizam ile taşıdığına ve binler ayrı ayrı kelimeleri, ayrı ayrı tarzda, değişik manalarda, o küçücük kulaklara taşımasına ve büyük bir düzen, uyum içerisinde gelip çıkıp, hiç karışmayarak, bozulmayarak; hatta bu gelip gitmeler esnasında havayı çarpıştırıcı dalgalar olan fırtınalar ve gök gürültüleri karşısında intizamını ve vazifelerini hiç bozmayarak ve şaşırmayarak, bir iş diğer bir işe mani olmadan yine yeni bir mucize gerçekleşmesini ifade etmektedir. Unsurunun sesi taşıma vasıtası olarak mükemmel işleyişine dikkatler çekilir.7

Ses mucizesinin oluşumu, kelimelerle hayat bulması ve küçücük kulaklara küçücük hava zerrelerinin maharetle, mesafe tanımadan taşımaları anlatıldığı şekliyle tamamen bir Kudret-i Rabbaniyedir. Nitekim ses organlarının her canlıda ayrı ayrı niteliklerde yaratılmaları farklı farklı seslerin oluşumlarının temeli olmuştur. Onun için sesler bütün insan ve hayvanlarda birer kimlik gibi farklılıklar taşımaktadır.

b. Ses çeşitleri

Sesin çeşitleri hakkında tanımlayan kişilere göre değişik yorumlar bulunmaktadır. Ancak sesler temelde ikiye ayrılmaktadır. Birincisi, insan sesidir. Buna ‘seda’ ya da ‘selen’ denir. İkincisi ise insanın dışındaki seslerdir, buna da ‘ses’ ya da ‘gürültü’ denir. Yani İngilizcedeki vice ve sound arasındaki fark gibi. Ama, dilimizde böyle bir ayrım yapılmamakta, doğadan da gelse, insan sesi de olsa, hepsine ses denmektedir.8

İnsan sesleri, seslerin oluşumunu sağlayan organların her insanda farklı farklı olması nedeniyle insandan insana farklılık arzeder. Risale satırlarında bu konuya dikkatler çekilir: “Nev-i insanın her bir ferdine sîma, ses, etvar, ahlâk gibi daha çok latifeler ve cihazat mevcud iken, birbirine benzemeyip, her bir şahıs bir âlem olarak”9 yaratılmıştır. Onun için, ne kadar insan varsa, o kadar ses tınısı vardır denebilir.

Bilhassa Risale-i Nur’da ifade edilen çok değişik ses kategorileri dikkatleri çekmektedir. Bunlar; manevi olarak ifade edilen ulvi sesler, gaybi sesler, gizli (mahfi) sesler veya intak sanatı kullanılarak varlıkların konuşturulması şeklinde ifade edilmiş sesler gibi sınıflarda değerlendirilmektedir. Bir de yaratılmış bütün mahlukatın lisan-ı hal ile konuşması noktasında duyulan seslerden bahsedilmektedir. Risale diliyle bunun adı, zihayatların sesleridir. Cinnilerin sesleri de bunun içinde yer almaktadır.

Bizim özellikle vurgulamak istediğimiz sesler, zihinde manevi duyguların uyanmasına vesile olan ve belli bir arkaplan ile dinlenmesi lazım gelen seslerdir. Bunlar, Yaratıcısını tespih eden mahlukatın çıkarmış oldukları seslerdir. Bu tespih anlamlarını o seslere yükleyebilmek için, öncelikle yükleme ameliyesini yapacak olanın (tespihli) ibadetli olmasına vurgu yapılmaktadır. İbadet etmeyen birisinin, mahlukatın ibadetlerini anlayabilmesi mümkün değildir. Sesin manaya dönüşmüş örnekleri sonraki bölümlerde ifade edilecektir.

Bir başka ses çeşidi olarak ‘ulvi sesler’10 gelmektedir. İşitildiğinde kişide manevi bir duygunun uyanmasını temin eden seslerdir. İnsanın bu sesler karşısında yaşanan dünya ile birlikte yaşanacak olan ahireti de hatıra getirmesi söz konusudur. Bu sesler insanda bütün mahlukatı sevmeyi netice verecek duygulara vesiledir. İnsanın Yaratıcısı ile bağlarını canlandıran ve hayatlandıran seslerdir. Ayrıca, peygamber sesleri diğer bütün seslerden daha ayrı bir konumda ulvi sesler olarak ifadesini bulmaktadır. Ulvi sesler içerisinde, ulvi hüzünleri iras eden sesler olarak anlamlandırılan11 hüzün, ancak ümitsizliğe götürmeyen bir hüzündür, yani O’ndan (asm) ayrılığın hüznü içinde bulunan hüzün, ulvi hüzündür.

İnsan ve sair mevcudat için ele alınabilecek olan bir diğer ses çeşidi de gizli ve mahfi sesler olarak adını alan seslerdir. Bu sesler de yine inançla alakalı değerlendirildiğinde anlam kazanıyor. İnsanla birlikte, mahlukatın yaptığı zikirler, edilen dualar ve o dillerden çıkan sesler aynı noktaya parmak basıyor.

Gaybi sesler, görünmeyenlere, başka alemlere ait olan sesler olarak ifadesini bulur. Risale-i Nur’da gaybi sesler çok mevzularda kullanılmaktadır. Bu ses aynı zamanda mazhar olunan ilham olarak da ifade edilebilir.

Anlayarak anlamlar yüklediğimiz ses çeşidi haliyle insan sesidir. İnsanda bulunan ses aygıtının, fiziksel ve fizyolojik yönden, çok çeşitli tonlamalar, tınılar, ses bükümleri oluşturması nedeniyle gerçekten olağanüstü bir yapısı ve işlevi vardır. Onunla düşüncelerimizi, coşkularımızı ve en küçük duygularımızı anlatabiliriz. Ses aygıtının incelenmesi, bir çok müzik aletinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Hatta müziğin doğmasında en büyük pay insan sesinindir.

Ses, kelimelerin taşıyıcısıdır. Kelimeler mana depolarıdır. Manaların kendileri kadar, o manaları taşıyan sesin niteliği dinleyici kulakta dikkatleri çekecektir. “Düşünceniz istediği kadar parlak olsun, eğer onu cılız, tembel, yorgun, bezgin bir sesle söylemeye kalkarsanız, o düşünce bütün parlaklığını yitirip soluk bir hal alır, matlaşır. Bu nedenle, sesimizi elden geldiğince canlı ve enerjik kullanmamız gerekir.”12

İnsan sesinin oluşabilmesi için öncelikle akciğerlerimizden belirli yoğunluktaki havanın ses tellerimize çarpıp, bunları titretmesi gerekir. Ama bu, sesi duymamız için yeterli olmayacaktır. Bütün müzik aletlerinde bulunduğu gibi ‘tınlatıcılar’ gerekecektir. Mesela, kemanın kasa denilen ahşap kısmı yoksa, o teller dünyanın en iyi telleri de olsa, kapı gıcırtısı gibi bir ses duyulur. İşte her müzik aleti, tınlatıcılarının yapılmış olduğu madde ve boyut farklılığına göre değişik sesler verir.

Her insanın sesindeki farklılık, oluşumundaki organların farklılığının bir sonucudur diyebiliriz. İnsanda da iki tınlatıcı grup bulunmaktadır. Ana tınlatıcılar; gırtlak, ağız boşluğu ve burun boşluğudur. Yardımcı tınlatıcılar ise, göğüs boşluğu, sırt ve kafatasıdır. Hatta insan bedeninin tümünün bir tınlatıcı olduğunu savunan tiyatrocular bile bulunmaktadır.

Ses tonunun dengesinin sağlanabilmesi için, üç ana tınlatıcının yani gırtlak, ağız boşluğu ve burun boşluğunun uyumlu ve dengeli çalışması gerekmektedir. Aksi halde her birisindeki sorun ayrı ses problemlerini meydana getirecektir.

Ayrıca sesin yüksekliği, genişliği gibi ses özelliklerini de değerlendirebilmek mümkündür. Ses alıcısından dinlediğimiz sesimizin kendi tabii sesimizle aynı olmamasının sebebi, tabii sesimizi hem kulak yoluyla, hem de ağız yoluyla duyuyor olmamızdır. Gerçek sesimiz, ses alıcısından dinlediğimiz sestir.

Ses konusunun teknik boyutu daha detaylandırılabilecek bir çok özelliklerle doludur. Burada asıl üzerinde durulmak istenen noktalar ise, kulağa gelen seslere yüklenen manalarla ilgilidir.

Manaya dönüşümün olabilmesi, sesi algılayanın ‘müzik kulağı’ da denilen sese olan duyarlılığı ile alakalıdır. Aynı zamanda algılama malzemeleri ve mücerret mefhumların tanınması, Yaratıcı ve yaratılmış bağlantıları önemli ayaklardır. Mana, manevidir; maddi olan bir şeyin manevi boyut taşıyabilmesi ona yüklenecek anlamla alakalıdır. Aynı zamanda Risale-i Nur’da çokça geçen bir deyimle, onun üzerinde yazılmış bulunan ‘kalem-i kudret yazılarını’ okuyup anlayabilmekle ilgilidir. Bu duyarlılık tamamen bir arka plan çalışması ve amaçlı birikim sonucu ortaya çıkacak bir sonuçtur. Bunun da oluşum temeli, insanın dünyaya geliş aşamalarını kapsamaktadır. Yani manevi algılamalar, duyulan seslere manalar yüklemeler, anne karnında başlayan ve hayatın sonuna kadar sürecek bir birikimin sonucudur.

— Devamı haftaya —