Said Nursî’ye göre İsbât-ı Vâcib delili olarak KÂİNAT

Risâle-i Nur’da isbât-ı vâcib delilleri, kelam kitaplarında olduğu gibi sistematik bir şekilde işlenmemektedir.Müellif, isbât-ı vâcib delillerini eserlerinde bazen bütün delilleri aynı yerde, bazen de müstakil olarak farklıyerlerde izah etmektedir.1

O, Allah’ın varlığını ispat eden delilleri temelde, bütün peygamberlerin marifetini şahsındatoplayan "Hz. Muhammed (s.a.s)", bütün mahlukatı içeren "kâinat", bütün semavî kitapların dersverdiği hakikatin en yüce ifadesi olan "Kur’an" ve insanın Allah’ı tanıma kabiliyeti taşıyan tüm duygularınınmerkezi hükmündeki şuur sahibi fıtrat olarak "vicdan" olmak üzere dört kategoride mütalaa etmektedir.2

Said Nursî’ye göre Allah’ın varlık delillerinden ikincisi mükemmel bir şehir, muhteşem bir âlem,3ezel ve ebed sultanı Cenâb-ı Hakk’ın sınırsız ordularının muhteşem bir kışlası4 ve sınırsız antikave harika ve kıymetli şeylerle süslenmiş bir saray5 olan kâinattır. Ona göre kâinat, her sayfası birkitap kadar ve her satırı bir sayfa kadar mânâları ifade eden bir kitab-ı Semedânî,6 her bir ayet-itekviniyesi ve her bir kelimesi, hatta her bir noktası, her bir harfi, birer mucize hükmünde cismânî bir Kur’an-ı Sübhani,7her bir köşesinde bir grup, bir nevi fıtrî bir ibadetle meşgul olan, muhteşem ve içi pek çok delillerle ve mânidarnakışlarla süslenmiş bir mescittir.8

Said Nursî, kâinatı büyük bir kitap veya büyük bir insan olarak tarif etmektedir. Bu kitabın herkelimesi, hatta her harfi öyle mucizeli bir şekilde yaratılmıştır ki, en küçük bir zerresini dahi tam yerindeyaratabilmek için, bütün kâinatı yaratabilecek sonsuz bir kudret lazımdır. Allah’ın dışında, bütün tabiîsebeplerin, farz-ı muhal olarak iradeye ve güce sahip olsalar dahi bu kitabın bir harfini bile yaratmaları mümkün değildir.Çünkü bu harf, özellikle canlı bir mevcut olsa, kâinat kitabının bütün kelimeleri ile doğrudan ilgilidir. Hayat,bir şeyi her şeyle ilgili kılmaktadır. Kâinatta, bütün mevcudatı kapsayan ve her bir mevcudu ayrı ayrı bir ağ örergibi diğer tüm mevcudata bağlayan öyle bir nizam vardır. Kör, nereye ve niçin gittiğini bilemeyen, kendileri yapılmayamuhtaç basit cansız tabiî sebeplerin bu mükemmel nizamın sebebi olduklarını düşünmek, muhal içinde bir muhaldir.

Buradan da anlaşılmaktadır ki, "Her şey her şeyle bağlıdır. Bir şey her şeysiz yapılmaz. Birşeyi halkeden her şeyi halketmiştir. Öyle ise, bir şeyi yapanın Vahid, Ehad,9 Ferd10 ve Samed11olması zaruridir." Kâinat kitabının bütün harfleri ve hatta noktaları, tek tek veya birleşmiş halleriyle yanikelime, cümle, paragraf oluşturmuş şekilleriyle yüce bir Zat’ın varlığına ve birliğine şahitlik etmekte ve"O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur"12 hakikatini haykırmaktadırlar.13 Çünkükâinat, İlâhî sanatın sergisi,14 büyük bir insan15 ve Allah’ın varlığını ilan ve ispat edenen büyük muvahhiddir.16 Kâinattaki varlıklar ise, Allah’a ayna olan İlâhî birer memur,17 anlamlıbirer harf,18 birer sanat mucizesi19 ve nihayetsiz kudret sahibi bir sanatkarın mukaddes isimlerinincilveleri (tecellileri)dir.20 Mesela kâinattaki bu varlıklardan biri olan ve İlâhî sanatın intizamına birzemberek, nakkaş-ı ezelinin21 gece-gündüz ipleriyle dokuduğu eşyadaki İlâhî sanatın insicamına(dokunmasına) bir mekik,22 sema yüzünün gözü23 ve bir çöl paşası olan24 güneş; yüksekminare ve kulelerdeki büyük saatlere benzeyen, zamanın en büyük saatine bir akrep durumunda olan ay; Allah’ınisimlerinin aynası, İlâhî sanatın bir temaşa yeri,25 Nakkaş-ı Ezelî’nin devamlı yenilenen hikmetliyazar-bozar bir defteri,26 devamlı değişen ve çeşit çeşit hayat ve ruh sahiplerinin meskeni, menşei, meşheri(sergi yeri) ve mahşeri (toplanma yerleri)27 ve gayet sanatlı, heybetli ve bu özellikleriyle insanı hayrette bırakanbir teşhir salonu28 olan dünya; cisim haline gelmiş bir delil, bir zikir ve şükür halkası29 olanbitkiler; Rabbânî birer kaside, Cenâb-ı Hakk’ın harfi ve kelimesi olan30 hayvanlar, gürül gürül Cenâb-ıHakk’ın varlığını ilan etmektedirler. Said Nursî’ye göre bütün bunları gören en inatçı bir inançsız bile"Bu kâinatın yaratıcısı kimdir?" diye sorulduğunda çaresiz olarak "Allah" diyecektir.31Ayrıca ona göre kâinatın inkar edilmesi mümkün olsa bile, bu kâinatın bir yaratıcısının olduğunu inkar etmek mümkündeğildir.32

Kâinattaki gayet dengeli tanzim, birbirine bakan nizam, her bir şeyin birbirlerine dayandıkları muvazene,birbirinden ayrı varlıklardaki tecavüb (birbirlerinin ihtiyaçlarına cevap vermeleri), her bir parçasının bir diğeriyleirtibatlı oluşu, atomların yerli yerinde dizilmesi ve kudretin onların her bir çeşidinde dilediği gibi tasarruftabulunması, kâinattaki sanat harikalarının bitmek tükenmek bilmeyişi, her bir şeyde irade, şuur ve inayetin görülürhale gelmesi, rahmetin bütün mahlukatı kuşatması, hayattaki mucizenin zuhur etmesi, kâinatın her yerinde hüsün,33tahsin,34 cemal35 ve incizabın36 açıkça görülmesi ve her bir şeyin kesinlikderecesine yükselmesi, bütün kâinatın nihayetsiz ihtiyaçlarıyla her an hüdûsu ve tegayyürü (yoktan yaratılmasıve durmadan değişmesi), varlık aleminin zerrelerinden her bir zerresinde tecelli eden kanun-u imate ve ihyanın (öldürmeve hayat verme kanunu) her an görülmesi, her bir şeyin hal ve söz diliyle tesbihatta bulunmaları yüce bir Yaratıcı’nınvarlığına işaret etmektedir.37 İşte kâinattaki bu muhteşem düzen, bu düzeni idare eden bir düzenleyicininvarlığını, birliğini, sınırsız bir kudret, ilim ve iradeye sahip olduğunu göstermektedir ki, bu varlık AllahuTeala’dır.38

Said Nursî "Âyetü’l-Kübrâ" isimli Risâlesinde bir yolcuya hayâlî bir kâinat gezisi yaptırmaktave bu şekilde kâinatın Allah’ın varlığını ispat delillerden birisi olduğunu ifade etmektedir. Bu yolcu, bulut, rüzgar,yağmur, şimşek, hava, deniz, dağ gibi her bir mahlûkat taifesine Hâlıkını sormakta ve herbirinin fıtrat lisanlarıve yaratılış tavırlarıyla dile getirdikleri şehadetlerden Allah’ın varlığına ulaşmaktadır.39 Yine oyolcu, mahlukatı kendi görmek istediği veya hayal ettiği gibi değil de olduğu gibi müşahede ederek kâinatı, yazarınıanlatan bir kitap olarak görmekte ve "La ilahe illallah=Allah’tan başka ilah yoktur" neticesine varmaktadır.40

Marifetullahtaki bu umumî terakki içinde, Nursî, kâinatta gözlenen gerçeklerden İlâhî isimler ve sıfatlarvasıtasıyla, Allah’ın zâtı hakkında bilgi edinmenin yolunu gösterirken, aynı zamanda Allah’ın varlık ve birliğinive cemâl ve kemâlini de ispat etmektedir.41 Nitekim "Güzel ve manidar bir kitab ve muntazam bir hane, açıkbir şekilde yazmak ve yapmak fiillerini ve güzel yazmak ve intizamlı yapmak fiilleri dahi açık olarak yazıcı ve dülger42namlarını, yazıcı ve dülger ünvanları ise açık bir şekilde kitabet ve dülgerlik san’atlarını ve sıfatlarınıve bu san’at ve sıfatlar açık olarak herhalde bir zâtı gerektirir ki, mevsuf (bir sıfatla sıfatlanan) ve sâni’ (birsanat eseri olarak meydana getiren Allah) ve müsemma (isimlendirilen, bir ismi olan) ve fâil (işi yapan) olsun. Fâilsizbir fiil ve müsemmasız bir isim mümkün olmadığı gibi; mevsufsuz bir sıfat, san’atkârsız bir san’at dahi mümkün değildir.İşte bu hakikat ve kaideye binaen, bu kâinat bütün mevcudatıyla beraber kaderin kalemiyle yazılmış, kudretin çekiciyleyapılmış manidar sınırsız kitaplar, mektuplar, nihayetsiz binalar ve saraylar hükmünde -herbiri binler vecihle veberaber pek çok vücuh ile- Rabbanî ve Rahmanî nihayetsiz fiilleri ve o fiillerin esasları olan bin bir İlâhîisimlerin pek çok tecellileriyle ve o güzel isimlerin kaynağı olan yedi sıfât-ı Sübhaniyenin nihayetsiztecellileriyle, o yedi muhit ve kudsî sıfatların madeni ve mevsufu olan ezelî ve ebedî bir Zât-ı Zülcelal’in vücub-uvücuduna ve vahdetine hadsiz işaretler ve nihayetsiz şehadetler ettikleri gibi; bütün o mevcudatta bulunan bütün hüsünler,cemaller, kıymetler, kemaller dahi, Cenâb-ı Hakk’ın fiil, isim ve sıfatlarının kendilerine lâyık ve uygun kudsîcemallerine ve kemallerine ve hepsi birden Allah’ın kudsî cemal ve kemaline açık bir şekilde şehadet ederler."43ifadeleri bu hakikati belgeler mahiyettedir.

Said Nursî, Sözler isimli eserinde Yirmi İkinci Söz’ün birinci makamında kâinatın Allah’ın varlığınıispat ettiğini on iki delille izah etmektedir. O, kâinatı idare eden gizli bir kudret sahibinin olduğunu, kâinattaki herbir zerrenin gaybî bir zatı işaret ettiğini, mevcudattaki muhteşem nakışın bir nakkaşı olması gerektiğini ve kâinatınbizzat kendi varlığıyla bu zatın varlığını ispat ve ilan ettiğini ifade etmektedir.44

Son olarak Said Nursî, kâinatın Allah’ın varlığını açık bir şekilde ispat etmesi mevzuunda şuhususlara da dikkat çekmektedir: Bir bütün neye muhtaç ise parçası da aynı şeye muhtaçtır. Meselâ, bir ağacınmeydana gelmesi için ne lazım ise, bir meyvenin vücudu için de o şeyler lazımdır. Bu sebeple meyveyi yaratan kim ise ozerrelerin meydana getirdiği nevi yaratan o, bir nevi yaratan kim ise zerreyi de yaratan o olacaktır.

Kâinatta her şeyin, her şeyle bağlı ve bir şeyin her şey olmadan yapılamaması, bir şeyi yaratanınher şeyi yaratan olup hiçbir şeye muhtaç olmadığını; bir anda meydana gelen ve basit bir maddeden çıkan şeylerinbasit, şekilsiz, sanatsız olması lazım gelirken çok güzel bir sanatla meydana gelmesi, Kadîr ve Hakîm bir yaratıcıyı;bütün eşyada görünen muntazam suretler ve kalıplar onlara biçim ve suret vereni; yaratılmışların bütün ihtiyaçlarınıkolaylıkla karşılanması, rızıklarının zamanında ve ihtiyaçlarına göre verilip meydana gelmelerinde hiçbir zorluğunbulunmaması rahmet, ilim, irade sahibi ve her şeye gücü yeten birini; güneş, ay, gezegen ve yıldızların belli bir yörüngeetrafında dönmeleri ve birbirlerine çekim kuvvetiyle bağlı bulunmaları onları bu şekilde tutan bir kudretin varlığını;dünyayı her yönüyle yaşanacak bir hale getiren birini; her an gözler önünde had ve hesaba gelmeyen yeni yeni hayatlarınbirden ve hiçten vücuda gelmeleri bir Zât-ı Hayy-ı Kayyum’u;45 kâinat kalbindeki aşk, kâinatta görünenumumi ibadetler, canlı cansız herkes tarafından yapılan duaların kabul edilmesi bir yaratıcıyı göstermekte ve O’nadelalet etmektedir. Yine hayat sahibi olanlar vücudlarıyla bir vacibu’l-vücud’u gösterdikleri gibi ölümleri de ölmeyenbir Hayy-ı Baki’yi göstermektedir. Bir ırmağın yüzündeki kabarcıkların parlayıp gitmesinden sonra arkadangelenlerin gidenler gibi parlamaları, daimi bir güneşin aynaları olduklarını gösterdikleri gibi, akıp giden zamandagelip geçen varlıkların üstündeki güzellikler de bir Cemal Sahibi’ne işaret etmektedir46 ki, işte o Zât bütüneşyayı yoktan var eden Cenâb-ı Hakk’tır.