Said Nursîye göre İsbât-ı Vâcib delili olarak Hz. Muhammed (asm)

Risale-i Nur’da isbât-ı vâcib delilleri, kelam kitaplarında olduğu gibi sistematik bir şekilde işlenmemektedir.Müellif, isbât-ı vâcib delillerini eserlerinde bazen bütün delilleri aynı yerde, bazen de müstakil olarak farklıyerlerde izah etmektedir.1

O, Allah’ın varlığını ispat eden delilleri temelde, bütün peygamberlerin marifetini şahsındatoplayan "Hz. Muhammed (s.a.s)", bütün mahlukatı içeren "kâinat", bütün semavî kitapların dersverdiği hakikatin en yüce ifadesi olan "Kur’an" ve insanın Allah’ı tanıma kabiliyeti taşıyan tüm duygularınınmerkezi hükmündeki şuur sahibi fıtrat olarak "vicdan" olmak üzere dört kategoride mütalaa etmektedir.2

Hz. Muhammed Delili

Said Nursî’ye göre Allah’ın varlık delillerinden birincisi Hz. Muhammed’dir (s.a.s). Nitekim asırlarboyu bütün düşünen insanların kafasını meşgul eden, her bir mevcud için sorulabilen ve her zaman cevabı aranan"Necisin? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun?" sorularına bozulmamış her aklın kabul edeceği şekilde hakkıylacevap veren Hz. Muhammed olmuştur.3 Zira o, Allah’ın rahmetinin sembolü, Hakk’ın en nurlu delili, hakikatin enparlık lambası, yaratılış bilmecesinin keşfedicisi, kâinat hikmetinin açıklayıcısı ve mevcudattaki kemâlatın enmükemmel örneğidir.4

Onun sözleri kâinatın gizemini çözen ve Cenab-ı Hakk’ı tanıtan sözler olarak dinlenilmesigerekmektedir. Çünkü o, kâinatın kemâlâtını keşfetmiş, mevcudatın yaratılış maksadını açığa çıkarmıştır.Her bir şeyle bu yaratılış maksadına uygun biçimde muhatap olmuş, onları bu maksada göre kullanmış ve yaratılıştakirahmeti bulup nazarlara sunmuştur. O, küllî ve mutlak rahmeti her haliyle ilan etmektedir.5 Nitekim o, hakkıylaibadete layık olan Allah’ın en halis kulu,6 ruhların sultanı,7 insanlığın efendisi8ve iftihar vesilesi9 ve insanlara olan sonsuz İlâhî ihsanların en mühim bir vesilesidir.10

Said Nursî, Mektubat isimli eserinde "Mu’cizât-ı Ahmediye" (19. Mektup) ana başlığı altındaHz. Muhammed’in Allah’ın varlığına açık bir şekilde delil teşkil ettiğini değişik değerlendirme ve örneklerleispat etmektedir.11 Nursî’ye göre Hz. Muhammed, bütün peygamberleri ve semâvî dinleri de tasdik ederekmucizelerinin desteğiyle Allah’ın varlığını ispat etmektedir.12 Zira bir beşerin Allah’ın dahli olmadan böylebaş döndürücü mucizeler sergilemesi mümkün değildir. Mesela gaybla alakalı olarak Hz. Muhammed’in Cemel, Sıffin veHaricilerle alakalı gelişmeleri,13 Müslümanların Mekke, Hayber, Şam, Irak, İran ve Beytü’l-Makdis’ifethedeceğini,14 Hz. Ebu Bekir ve Ömer’in halife olacaklarını,15 hilafetin kendisinden sonra otuzsene devam edeceğini ve daha sonra bu işin saltana dönüşeceğini,16 Hz. Osman’ın halife olacağını veKur’an okurken şehit edileceğini,17 Emeviye Devleti’nin zuhurunu, onların hükümdarlarının bazılarınınzalim olacağını,18 Abbasi Devleti’nin zuhurunu,19 Sa’d İbn Ebi Vakkas’ın ileride büyük birkumandan olup İslam adına pek çok fetihlerde bulunacağını,20 Habeş meliki Necaşî’nin vefatını,21kızı Hz. Fatıma’nın kendisinden sonra ehl-i beyt içinde en erken onun vefat edeceğini,22 Hz. Ebu Zerr’e yalnızyaşayıp, yalnız vefat edeceğini,23 İstanbul’un Müslümanlar tarafından fethedileceğini24 habervermesi gaybî mucizelerine birer örnek teşkil etmektedir.25

Yine bir-iki kişiye yetecek kadar azlıkta olan bir yiyeceğin Hz. Muhammed’in duasıyla bereketlenip yüzlerceinsanı doyurması,26 parmaklarından akan suyla koca bir ordunun su ihtiyacını gidermesi,27 gibidaha pek çok mucizeyi de örnek vermek mümkündür.28

Hz. Muhammed, yapmış olduğu dualarla insanlara Cenab-ı Hakk’ı tanıtmaktadır. O, yüzünü şu fani dünyanınfenasından alarak, Bâki olan Zat’a çevirmekte ve işiten herkese O’na kavuşma yakarışını duyurmaktadır. Yine o,mevcudatı bir ayna gibi görerek, o aynalarda, Allah’ın gerçek ve bâki güzellikleri görünen bütün kudsî isimlerinigöstermekte ve O’nu bütün insanlığa güzel isimleriyle tanıtmaktadır.29

Ayrıca Hz. Muhammed, yapmış olduğu duaları neticesinde vuku bulan ve bütün eşyaya hükmeden bir yaratıcınındışında hiç kimsenin muktedir olamayacağı mucizeleriyle de Allah’ın varlığını ispat etmektedir. Hz. Muhammed’inyapmış olduğu bu dualara 19. Mektup’ta geniş yer verilmektedir. Said Nursî bununla alakalı Hz. Muhammed’in yapmışolduğu yağmur dualarını,30 "Allah’ım! Ömer İbn Hattab veya Amr İbn Hişam’dan birisiyle İslam’ıaziz kıl" diye dua ettikten sonra Hz. Ömer’in imana gelmesini,31 Hz. İbn Abbas’a "Allah’ım! Onadinde derin bir kavrama gücü ver ve ona te’vili öğret" diye dua ettikten sonra Hz. İbn Abbas’ın "Tercümanü’l-Kur’an"ve "Allame-i ümmet" rütbesini kazanmasını,32 Hz. Ali’ye "Ya Rab! Soğuk ve sıcağın zahmetiniona gösterme" duasını ettikten sonra bu duanın bereketiyle Hz. Ali’nin ömür boyu soğuk ve sıcaktanetkilenmemesini33 örnek vermektedir.34

Yine o, Hz. Muhammed’in elinin temasıyla suların tatlılaşıp güzel koku vermesi,35 sütsüzve kısır keçilerin sütlenmeleri,36 bazı insanların başını ve yüzünü meshedip dua ettikten sonra zuhureden harikalar37 gibi mucizeleri de zikretmektedir.38 Bu çerçevede, Risâle-i Nur’da Rasulullah’tanrivayet edilen hâdisler yalnızca bir dua vesilesi olarak değil, aynı zamanda Cenab-ı Hakk’ı tarif ederek O’nun hak vemevcud olduğunu tasdik ettiren birer delil olarak değerlendirilmektedir.39

Said Nursî, Hz. Muhammed’in Allah’ın varlığına delil teşkil ettiğini on beş esasla dilegetirmektedir. Birinci esasta, Hz. Muhammed’in zâtı, lisanı, hali ve sözleriyle bu kâinatın bir yaratıcısı olduğunadelalet ettiğini ifade eden Nursî; Hz. Muhammed’in doğruluğunun kâinat tarafından tasdik edildiğini belirtmektedir.Çünkü bütün mevcudatın Allah’ın varlığına ve birliğine delalat etmeleri, aynı zamanda Allah’ın varlığını vebirliğini dile getiren Hz. Muhammed’i de tasdik etmektedir. Buradan da anlaşılmaktadır ki, Hz. Peygamber, Allah’ın varlığına,birliğine bir delil teşkil etmektedir.40

İkinci esas olarak Hz. Muhammed’in bütün peygamberlerin reisi ve bütün evliya ve asfiyanın üstadıolduğunu söyleyen Nursî, Hz. Peygamber’in pek çok mucizesiyle Allah’ın varlığını açık bir şekilde tasdik ettiğiniifade etmektedir.41

Üçüncü olarak bütün bu mucizeleriyle Allah’ın varlığını ve birliğini ispat eden Hz. Muhammed,emsali görülmemiş yüce ahlakı, peygamberlik vazifesinde ortaya koymuş olduğu eşsiz karakteri ve tebliğ ettiğidininin özellikleriyle en azılı düşmanı bile onu tasdik etmiştir. Aynı zamanda bütün bu özellikleriyle Hz.Muhammed, mevcudattaki kemalâtın ve yüce ahlakın temsilcisi ve üstadı olmuştur.42

Dördüncü olarak Allah, mucizeleri Hz. Muhammed’in eliyle yaratarak, Hz. Peygamber’in Allah hesabına konuştuğunuve O’nun kelâmını tebliğ ettiğini göstermektedir. Onun en büyük mucizesi olan Kur’an ise, Hz. Peygamber’in Allah’ınbir tercümanı olduğunu ispat etmektedir. Aynı zamanda o, kendi zâtında ihlası, takvası, ciddiyeti, emaneti ve diğerbütün hal ve tavırlarıyla, Allah namına konuştuğunu ve hareket ettiğini göstermektedir. Nitekim onu dinleyen bütünehl-i keşif ve tahkik, onun kendi kendine konuşmadığını ve kainatın halıkının onu konuşturduğunu dilegetirmektedir.43

Beşinci olarak Hz. Muhammed, ruhları görmekte, meleklerle sohbet etmekte, cinleri ve insanları irşadetmektedir. O, cinlerin, ruhanilerin ve meleklerin bile üstünde ders almaktadır ve kâhinler gibi gaipten haber verenler,cinler, ruhaniler, melekler ve hatta bazen Cebrail bile onun haberlerine karışamamaktadır.44

Altıncı olarak, melek, cin ve beşerin efendisi olan Hz. Muhammed, kâinat ağacının en nurlu ve mükemmelmeyvesi, İlâhî rahmetin sembolü, Allah’ın varlığının en belirgin delili, kainat sırlarının anahtarı, yaratılışbilmecesinin keşf edicisi, kainattaki hikmetlerin şerh edicisi, İlâhî saltanatın ilan edicisi olması itibariylemevcudattaki mükemmelliklerin numunesidir. İşte bütün bu vasıflar, Hz. Muhammed’in kâinatın ille-i gaiyesi45olduğunu göstermektedir. Yani Allah, Hz. Peygamber’e bakıp kâinatı yaratmıştır. Bu noktada Allah, Hz. Muhammed’iyaratmasaydı, kâinatı dahi yaratmazdı demek mümkündür. Nitekim onun, cin ve insanlara getirdiği Kur’anî hakikatler,iman nurları ve şahsında müşahede edilen yüce ahlak bu hakikati ispat etmektedir.46

Yedinci olarak, Hz. Muhammed öyle bir din ve şeriat getirmiştir ki, bu din iki cihanın saadetini teminedecek düsturlar ihtiva etmektedir. Yine o, kâinatın gerçeklerini ve vazifesini, Allah’ın sıfat ve isimlerini beyanetmektedir. Onun getirmiş olduğu İslâmiyet ve şeriat, öyle mükemmeldir ve öyle bir surette kâinatı kendiyle berabertarif etmektedir ki, onun mahiyetine dikkat eden, o dinin, bu güzel kâinatı yapan zâtın, o kâinatı kendiyle berabertarif edecek bir beyannamesi ve tarifesi olduğunu anlayacaktır. Bir sarayın ustasının, o saraya münasib bir tarifeyapması ve kendini vasıflarıyla göstermek için, bir tarife kaleme alması gibi; İslamiyet’te öyle bir yücelik görünmektedirki, bu durum İslamiyet’in kâinatı halk ve tedbir eden yüce Zât’ın kaleminden çıktığını göstermektedir.47

Sekizinci olarak buraya kadar anlatılan sıfatların sahibi olan Hz. Muhammed, âlem-i şehadete yönelik,âlem-i gayb namına, cin ve insanların başları üzerine ilân ederek; gelecekte zuhur edecek olan kavim ve milletlerehitap edip öyle bir çağrıda bulunmaktadır ki, bu çağrıyı bütün cinlere, insanlara ve yerlere dinlettirmektedir.48

Dokuzuncu olarak onun bu çağrısını bütün asırlar dinlemektedir. Onuncusu, Hz. Muhammed bu çağrısınıhiç korkusuzca, herhangi bir tereddüt ve telaş göstermeden yapmaktadır. Onbirincisi o, bu çağrısını öyle bir güçve kuvvetle yapmıştır ki, insanların beşte biri bu sese karşı "Lebbeyk" demiş ve kabul etmişlerdir.Onikincisi, o bu davetini öyle bir ciddiyetle yapmakta ve müntesiplerini öyle güzel bir surette terbiye etmektedir ki,her asırda taraftar bulmaktadır. Onüçüncüsü Hz. Muhammed tebliğ ettiği esasların sağlamlığına öyle inanmaktadırki, bütün dünya toplansa, onu bir hükmünden geri çevirip pişman etmesi mümkün değildir. Bu hakikata onun bütünhayatı şahitlik etmektedir.49

Ondördüncü olarak Hz. Muhammed, davetini öyle bir itimat ve kararlılık içinde yapmaktadır ki, bu uğurdakimseden minnet almamakta ve herkesten evvel kendisi amel edip kabul ederek getirdiği esasları ilân etmektedir. Buna en büyükşahit ise dost ve düşmanca malûm ve meşhur olan zühd ve takvasıdır. Onbeşinci olarak, onun getirdiği dine herkestençok itaatı, Yaratıcısına karşı kulluğu ve takvası göstermektedir ki, o, ezel ve ebed sultanı olan Allah’ın elçisive en hâlis kuludur.50

Netice itibariyle buraya kadar zikredilen on beş esastan anlaşılmaktadır ki, Hz. Muhammed bu on beşesasta ifade edilen sıfatlarıyla, hayatı boyunca "Bil ki, Allah’tan başka ilah yoktur"51 hakikatiniseslendirmiş ve Allah’ın varlığını ve birliğini ispat eden bir delil olmuştur.52

Nursî’ye göre Hz. Muhammed (s.a.s), herşeyden önce, imanda bir mürşiddir. Kâinat, daima tazelenen nakışlarla,her biri birbirinden güzel çeşit çeşit varlıkla süslenmiş olduğu halde, insanların akıl gözünde tesadüfe bağlıbir oyuncak gibi görülürken; o zatın getirdiği tarif ile nurlanmış ve anlam kazanmıştır. Herşey ölümle birlikteyokluğa ve hiçliğe gidiyor görünürken; o zatın âlemde yaptığı inkılab ile âlemin şekli değişmiştir. Onuntarifi ile insanların gözünde herşey canlanmış; hiçliğe atılan zavallılar değil, ebedî hayat yolundaki yolcularhaline gelmiştir. Onun getirdiği nur sayesinde, her şey, birbirinin düşmanı olarak görülmekten kurtularak, aynıYaratıcının kendisini tanıtmak üzere görevlendirdiği birer vazifeli memur, birbirinin yardımına koşan birer dost vekardeş olarak görülmeye başlanmıştır. Ki, onun getirdiği iman nuru olmasaydı, tam bir yardımlaşma içinde görevyapan mevcudat sahipsiz, ehemmiyetsiz ve yok olmaya mahkum zavallılar olarak görünecekti.53

Ayrıca Hz. Muhammed’in (s.a.s) getirmiş olduğu iman nuru sayesinde kainat terakki edererek, "Hikmet-iSamedaniye Kitabı" ünvanını almıştır. Ve yine Onun vesilesiyle insan, hayvanların seviyesini aşarak, zaafınınkuvveti, aczinin kudreti, kulluğu ve aklıyla hilafet ve hâkimiyetin zirvesine yükselmiştir. Netice itibariyle Hz.Peygamber (s.a.s) olmasaydı kâinattaki her şey adem hükmünde kalacak ve bunların herhangi bir kıymet ve ehemmiyetiolmayacaktı. Nitekim "Sen olmasaydın kainatı yaratmazdım"54 hadis-i şerifi de bu hakikati ifadeetmektedir.55

Allah Rasulü, dost ve düşmanın ittifakıyla mahlukat içinde en yüksek ahlak sahibidir. O, uluhiyete karşıen parlak bir şekilde ubudiyette bulunmuş, en yüksek bir ses ile tevhidi ilan ve Allah’ın isimlerine en yüksek mertebedeâyinedarlık etmiştir. Allah’ı en iyi bilen ve bildiren yine O’dur.56 Said Nursî, Allah Rasulü’nü, bir"marifetullah muallimi" olarak isimlendirmektedir. Bu öyle bir muallimdir ki, öğrettiği her bir şeyin özündetevhid vardır.57 Nitekim o, bütün peygamberler gibi tevhid davasında bulunmuş ve tevhid hakikatlerini tafsiletmiştir.58

Netice itibariyle Said Nursî, Risâlet semasının güneşi,59 bütün peygamberlerin efendisi,60Kur’an’ın tercümanı,61 şaşırmaz ve şaşırtmaz en doğru rehber ve en mükemmel üstad olan62Muhammed-i Arabî’nin (s.a.s) her söz ve hareketinin Cenab-ı Hakk’ın varlığını ispat ettiğini ifade etmektedir.