Risâle-i Nur’da İlm-i Cifr ve Ebced Hesabı

Risale-i Nur’da ebced ve cifr ilminin mahiyetini anlatan kısımlar az olmakla birlikte, ebced ve cifr ilminin metodlarındanfaydalanılarak bazı ayet ve hadislerin yorumlandığı görülür. Risâle-i Nur Külliyatı’nda ayet ve hadislerin küllimânâlarından başka her asra bakan işari bir yönü olduğu hakikatini ispatlamak amacıyla ebced hesabı ve cifr ilmizaman zaman kullanılmıştır.

İlm-i cifr, ansiklopedilerde, "gelecekte vuku bulacak olayları değişik metotlarla öğrettiğine inanılan ilmin adı"olarak tanımlanır. (Metin Yurdagür, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, "cefr" maddesi, c: 7, s. 215)Hz. Ali ile Cafer es-Sadık’a nisbet edilen eserlere de genellikle "el-Cifr" denilmektedir. Sosyolog İbn Haldun’agöre ilm-i cifr, bir disiplinden ziyade, şahsi kabiliyetle alakalıdır. Mukaddime adlı eserinde ilm-i cifrin ilham ve keşifile ilişkisi üzerinde durmuştur. (Mukaddime, II, s. 823) Haldun’a göre cifr ilmi sadece belli birikim ve kabiliyet sahibiolan insanlar tarafından kullanılırsa doğru sonuç verecektir. Aksi halde yanlış bilgilendirmelere nedenolabilmektedir. Kısaca, İbn-i Haldun, cifrin ilim olmaktan ziyade bir nasip ve şahsi kabiliyet meselesi olduğu üzerindedurur.

Kâinattaki düzene ilgisiz kalamayan insanoğlu, kâinatın matematik düzeni ile varlık alemi arasında ilişki kurmuştur.Keldaniler, Asurlular, Babiller, Mısırlılar ve hatta Yahudiler ve Hıristiyanlar arasındaki ilim erbabı, çeşitli yöntemlerlekâinatın sonu ve durumu, devletlerin akıbeti gibi konularda yorumda bulunmuşlardı. İlkçağ filozoflarından Pisagor,varlıklarla sayılar ve geometrik şekiller arasında kesin ilişkiler bulunduğunu savunmuştur. Yahudi mistik hareketiolan Kabala ve Tevrat’ın Batıni yorumunu ihtiva eden Zohar’da harflerin sırlarına dayanan bir ilimden söz edilir. Yaygınkanaate göre Kabalistlerin en önemli kitaplarından biri olan Sefer Yezirah, Hz. Musa’nın Tur-u Sina’da yakınlarına öğrettiği"ilm-i esrar"dan oluşmuştur. Buna göre birer "ilahi kelime" olan dış varlıklar arasındaki münasebetlerin,uyum ve zıtlıkların hepsi İbranice’nin yirmi iki harfi arasında da mevcuttur. Görüldüğü üzere cifr ilmi sadece İslammedeniyeti içerisinde kullanılmış bir disiplin değildir. Eski Yunan medeniyetinde sayılarla kâinatın düzeni arasındailişkiler kuran görüşlere rastlandığı gibi, Ortadoğu medeniyetlerinde özellikle Yahudi ve Hıristiyanmedeniyetlerinde, Asur, Babil ve Mısır’da da sayısal düzen ile alem arasında ilişkiler kuran sistemler mevcuttu. Bu yüzdencifr ilminin veya buna benzer ilimlerin İslam Medeniyetine ait olduğunu düşünmek yanlıştır.

Arap alfabesindeki her harfin rakamsal bir değerinin olduğu sistemin adı ise "ebced"dir. Ebced aynı zamandaArap alfabesinin ilk tertibidir. Ebced, aslında Arap harflerinin kolaylıkla hatırda tutulmasını sağlamak için eski dönemlerdegeliştirilmiş bir formül olup, gerçekte bir anlamı olmayan kelimelerin ilki "ebced" şeklinde okunduğu içinbu adla anılmıştır. Bu formülde yer alan kelimeler şunlardır: Ebced (elif, be, cim, dal); hevvez (he, vav, ze); hutti(ha, tı, ya); kelemen (kaf, lam, mim, nun); sa’fes (sin, ayn, fe, sad); karaşet (gaf, ra, şın, te); sehaz (se, ha, zel);dazağ (dad, zı, gayın). Ebced sisteminin İbranice ve Aramice’nin etkisiyle Nabatice’den Arapça’ya geçtiğibilinmektedir. Arap alfabesindeki harflerin sayısal karşılığının İbranice ve Aramice’nin harfleriyle aynı değerdeolması, bu bilgiyi güçlendirmektedir. (Mustafa Uzun, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, "ebced"maddesi, c: 10, s. 70) Arap tarihinde geçen tüm olaylar, harflere rakam değeri verilerek yazılır ve böylece her olayıntarihi de kayda geçilmiş olurdu. Bu tarihler, her kullanılan harfin özel rakam değerlerinin toplanmasıyla eldeediliyordu. Ebced sistemi İslam dünyasında özellikle tasavvuf, astronomi, astroloji, edebiyat ve mimari alanlarıyla,cifr ilmine ait konuları da içine alan geniş bir çerçevede kullanılmıştır. Ebced hesap sisteminin kullanıldığıalanları şöylece özetleyebiliriz:

Günlük ihtiyaçlarda: Özel not olarak, ticari ilişkilerde kullanılmıştır. Mesela 100 akçe alacağı olan bir şahısalacaklı olduğu kişiye bir kâğıt üzerinde bir "kaf" harfi yazıp gönderince hem alacağını istemiş, hemde konuyu aracıdan saklamış oluyordu.

İsim sembolü olarak: İki veya daha fazla kelimenin sayı değerlerinin aynı olmasından istifadeyle birini söylemekle diğerikastedilmiş oluyordu. Özellikle tasavvuf edebiyatında bu kullanım oldukça yaygındı. Mesela, Türk edebiyatında"hilal" sözcüğü ile "Allah"ın kastedilmesi her iki kelimenin ebced hesabıyla aynı sayıyı ifadeetmesinden kaynaklanmaktadır. Her iki kelimenin de ebced hesabı yapıldığında 66 karşılığını verdiği görülecektir.

Kitap ve makalelerde: Eskiden kitapların önsöz, giriş, takdim sayfaları ile numara almayan sayfalar hep ebcedalfabesinin hesap sistemine göre numaralandırılmıştır. Kitapların ay ve sene kayıtları, yazı bölümleri ve maddebaşlıkları hep ebced düzenine göre tanzim edilmiştir.

Resmî kayıtlarda: Devlet arşivlerinde yer alan bir çok resmî kayıt, belge ve fezlekelerde tarihler hep ebced hesapsistemine göre tanzim edilmiştir.

İlimlerde: Fizik, astronomi, geometri ve matematik ilimlerinde sıklıkla kullanılmıştır. Astronomide büyük rakamlar"gayın" harfinin birkaç kez tekrarıyla ifade edilmiştir. Ebcedin mimari alanda kullanılmasına SüleymaniyeCamii’nden bir örnek vermek mümkündür. Buna göre caminin zemininden kubbe üzengi seviyesi 45 arşın etmektedir. Bununebcedi karşılığı "âdem" kelimesine denk gelmektedir. Kubbe aleminin seviyesi ise 66 arşındır. Bu ise"Allah" lafzını karşılamaktadır. (İsmail Yakıt, Türk-İslam Kültüründe Ebced Hesabı ve Tarih Düşürme,Ötüken Yayınları, İstanbul 1992) Görüldüğü üzere ebced hesap yöntemi cifr ilmini de içine alacak ölçüde genişbir alanda kullanılmış ve adeta kültürel bir öğe haline gelmiştir.

Cifr ilmine dair eserlerde genellikle "terkib-i harfi" ve "terkib-i adedi" adı verilen metotlar kullanılmıştır.Cifr metotları hakkında verilen bilgiler şöyle özetlenebilir: Arapça harfler şemsi-kameri olmak üzere ikiye;mesruri-mebruri-melfuzi olmak üzere üçe bölünür veya yirmi sekiz harf ebceddeki sıraya göre ilk yedisi ateş, ikinciyedisi hava, üçüncüsü su, dördüncüsü de toprak karakterli olmak üzere dört gruba ayrılır. Harflerdeki tasarrufunsırrı teşkil edilen tertipteki mizaca bağlanır, yahut harflere ve yine ebced sıralamasına göre sayısal değerlerverilerek harfler ve sayılar arasındaki münasebetlerle bunlara tekabül eden remizlerden oluşan bir yol takip edilir. Busonuncu metoda "cefr-i mutavassıt" denilir. (Metin Yurdagür, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi,"cefr" maddesi, c: 7, s. 216)

Bediüzzaman ebced hesabından ve cifr ilminden faydalanılarak ayet ve hadislerden işari mânâlar çıkarmanın makbul biryöntem olduğunu İslam geleneklerinden ve İslam alimlerinden örnekler vererek somutlaştırır. Meselâ Hz Peygamber dönemindeYahudi alimlerinden bir kısmı Kur’ân ayetlerinin başında bulunan elif-lam-mim, kaf-ha-ya-ayn-sad gibi huruf-u mukattaayıişittikleri vakit Hz. Peygambere, hesab-ı cifri ile "Ya Muhammed! Senin ümmetinin müddeti azdır." demişler,Hz. Peygamber ise diğer surelerin başındaki mukattaayı okuyarak "yok daha var" diye mukabelede bulunmuştur. (İbn-iKesir, Tefsirü’l Kur’âni’l Azim, 1:38; Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 87) Yine Bediüzzaman, Hz. Ali’nin meşhur Celcelutiyekasidesinin hesab-ı ebcedi ve cifirle yazıldığını, Cafer-i Sadık (r.a.) ve mutasavvıf Muhyiddin-i Arabi gibi zatlarınesrar-ı huruf ile ilgilendiklerini ve ebced hesabını mesleklerinde bir prensip olarak kabul ettiklerini belirtir. Ayrıcaedipler arasında kullanımının adeta gelenek haline geldiğini ve sanatı daha güzel göstermek için ebced hesabınınkullanıldığını belirtir. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 87) Bediüzzaman bu delillerle ebced hesabının ve cifr ilminin doğrumetotlarının kullanılmasıyla hakikate anahtar olabilecek nitelikte sonuçlara ulaşılabileceğini belirtir.

Said Nursi Kur’ân ayetlerinden cifr ilmi yardımıyla işaretler çıkarılmasını Kur’ân’ın bir mucizesi olarakyorumlar. Ayetlerin ifade ettiği mânâlar değişik derecelerdedir. "Her bir ayetin mânâ mertebelerinde bir zahiri,bir batıni, bir haddi, bir muttalaı vardır." (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 86) Bu derecelerin de füruatı, işaratı,dal ve budakları vardır. (İhya-ü Ulumi’d-din, 2:184, 174, 175) Buna göre ayetler sadece zahiri mânâdan mürekkep değildir.Zahirdeki mânâsından başka bir de işari mânâsı vardır. Cifr ilmi bu işari mânâlara ulaşabilmek için bir araç işlevinesahiptir. Ezeli bir ilim sahibinin kelamı olduğu için insan idraki ancak yaşadığı olaylarla ayetlere mânâ yükleyebilmekteveya itikadın derecesine göre ayetleri anlamlandırabilmektedir. Ayetlerin her asra bakan yönü olduğu için, mazidenhaber vermesi gibi, gelecekten haber vermesi de Kur’ân’ın mucizeliğinin ve belagatının gereğidir.

Kur’ân-ı Kerim’in Allah kelamı olduğunu ispatlayan özelliklerinden birisi de insanların henüz muhatap olamadığıolaylara ışık tutması ve geçmişte olmasına rağmen insanların henüz bilemediği olaylardan açıkça bahsetmesidir(peygamber kıssaları, ilk yaratılışla ilgili bilgiler, gelecekte vuku bulacak olaylar, tarihi vakıalar gibi) Bunlar 25.Söz’de maziye ait ihbarat-ı gaybiye, istikbale ait ihbarat-ı gaybiye ve hakaik-i İlahiyeye ve hakaikı kevniyeye veumur-u uhreviyeye ait ihbarat-ı gaybiye olarak adlandırılır. Kur’ân-ı Kerim’deki ayetlerin birçoğu zahiren nazil olduğuanın olaylarına işaret etmekte, işari olarak da başka mânâları anlatmaktadır. Ancak insanın bakış açısının vemuhatap olduğu olayların az olması bu ayetlerin tam olarak anlaşılmasını engeller. Benzer yaklaşım hadisler için desöz konusudur. Zira bazı hadisler de insanların henüz bilemediği veya yaşamadığı olaylara işaret etmektedir. Hz.Peygamber gaybaşina nazarıyla (gaybı bilmeye alışık) bazı olayları gerçekleşmeden izn-i İlahi ile bilmekte vehadis-i şerifinde o olaya işaret eden remizler saklamaktadır.

Kastamonu Lahikası’nda geçen, Fil Suresi’nin cifri yorumu ayetlerin günümüzde cereyan eden olaylara işari olarak bakanbir yönünün de olduğunu anlamak bakımından faydalıdır. Söz konusu mektup "işarat-ı Kuraniye’nin bu zamanımızatevafuk eden bir şuaı" diye başlar. Fil Suresi, Habeş Kumandanı Ebrehe’nin Kabe’ye saldırısını ve ebabil kuşlarıtarafından onun bu saldırısının geri püskürtülmesini anlatmaktadır. Bediüzzaman, Fil Suresi’nin zahiri mânâsınınEbrehe’nin Kabeye saldırısını anlattığını, bu surenin işari mânâsının ise sonraki asırlarda Fil Vakıasınabenzer olaylara işaret ettiğini söyler. Surenin "onlara ateşten pişirilmiş taşlar attılar." mealindekiayetinin hesab-ı ebcedi ile 1359 (miladi 1940) ettiğini söyler. Bu tarihte İkinci Dünya Savaşı cereyan etmektedir.Bediüzzaman’a göre bu ayet, dünyayı dine tercih eden ve nev-i beşeri yoldan çıkaran medeniyetçilerin başlarınasemavi bombalar ve taşlar yağdırılmasına tevafuken işaret etmektedir. (Kastamonu Lahikası, s, 173)

Asr Suresi’nin ilm-i cifr metoduyla yorumlanmasında da asrımıza işaret eden mânâlar görülür. Buna göre Asr Suresiher asra baktığı gibi bu asrımıza da bakmaktadır. "Yemin olsun asra. İnsan muhakkak hüsrandadır." ayetinincifr hesabıyla makamı 1324 etmektedir. (miladi 1906) Bu dönem ise Balkan ve Trablusgarb Savaşına, Birinci Dünya Savaşı’nınalt yapısının oluşmaya başladığı yıllara, şeair-i İslamiye’nin tahrip edildiği dönemlere rastlamaktadır."Ancak iman eden, güzel işler yapan müstesna…" ayetinin cifri makamı 1358 etmektedir. Bu dönem de İkinci DünyaSavaşına rastlamaktadır. Bu dönem belki de insanlık tarihinin en karanlık günleridir. Bu hasaret zamanınıntehlikelerinden kurtulmanın tek çaresi ise "iman etmek" ve "güzel işler" yapmaktır. Bediüzzaman’a görehasaretin tek nedeni şükürsüzlük, küfür ve küfran, fısk ve sefahettir. (Kastamonu Lahikası, s. 157)

Netice-i Meram: Cifr ilmi ve ebced hesabı İslam medeniyetinde sıklıkla kullanılmış ve makbul kabul edilmiştir. Yazınınbaşlarında da belirtildiği üzere günlük hayatın çeşitli alanlarında kullanılmış, adeta kültürel bir motifhaline gelmiştir. Ulema ve mutasavvıflar arasında da ayet ve hadislerin işari mânâlarını ortaya çıkarmak içinkullanılmış olan sistemlerdir. Hadis-i Şerifler içinde de işari mânâlar mevcuttur. Hz. Peygamber gaybaşina nazarıylagelecekteki olaylara Allah’ın izniyle muttali olmakta ve hadis-i şerifinde o olaya işaret etmektedir. İşte cifr ilmi veebced hesabı bu işari mânâyı ortaya çıkaran bir işlev görmektedir. Pek tabiidir ki, bu hesaplama yöntemleri ilimerbabının elinde kullanıldığı sürece hakikate anahtar olabilecektir. Aksi halde Bediüzzaman’ın da belirttiği gibisu-i istimale medar olabilecektir.