Nübüvvet davasının delili: MUCİZE

1. Genel Olarak

Nübüvvetin ispatının ancak mucizeler ile sabit olacağını1 belirten Bediüzzaman’a göre mucize, Allah’ın alışılmış tabiat kanunlarının dışında2 ve meydana gelmeden önce bildirdiği,3 vasıtasız, doğrudan doğruya kendi fiilî olup4 elçisinin davasını fiilen tasdiktir.5 Bir padişahın huzurunda "padişah beni şu işle görevlendirdi" diyen birinden doğru söylediğine dair delil istenildiğinde, padişahın "evet" demesi, nasıl o kişinin doğruluğunu tasdik ederse, diyen Bediüzzaman, padişahın âdet ve vaziyetini onun için değiştirmesini, "evet" sözünden daha kesin ve sağlam bir biçimde, o elçinin davasını tasdik eder bir durum olarak görmektedir.6

Mucizenin, nübüvvet davasının ispatı sadedinde inkâr edenleri ikna etmek, inananların ise imanını artırmak için olup, inkarcıları icbar etmek için olmadığına değinen Bediüzzaman, bu sebeple nübüvvet davasını işitenler için ikna edecek bir derecede mucize göstermek lâzım geldiğini, sırrı teklifi bozarak tarafları göstermenin teklif sırrına ters bulunduğunu ifade etmektedir. Ona göre teklifte "akla kapı açıp, ihtiyar ve irâdeyi elden almamak" esas olduğundan, mucizeler apaçık ve aklın ihtiyarını elinden alacak bir şekilde cereyan etmemiştir.7

a. Mucizelerin Gaye ve Hikmeti

Bediüzzaman’a göre peygamberlerin mucizelerinde iki gaye ve hikmet takip edilmiştir. Birisi, nübüvvetlerini halka tasdik ve kabul ettirmek; ikincisi sosyal hayatın terakkisi için lâzım olan örnekleri insanoğluna göstererek, o mucizelerin benzerlerini meydana getirmeleri için onları teşvik etmektir. İleride meydana gelecek gelişmeler, geçmişte kurulan esas ve temeller üzerine bina edilir diyen Bediüzzaman, günümüzdeki gelişmelerin tamamıyla dinlerden alınan işaretler ve mucizelerden hasıl olan ilhamlar üzerine vücuda geldiğini belirtmektedir. Mesela, Hz. Yusuf’un ve Hz. Süleyman’ın kıssalarını anlatan ayetler ona göre uzak mesafelerden ses, resim, koku ve benzeri şeyleri nakletmek gibi, insanlığın keşfettiği veya edeceği icatlara örnek ve kaynaklardır.8

2. Hz. Peygamber’in Mucizeleri

Hz. Peygamber nübüvvet iddiasında bulunmuş ve buna delil olarak Kur’an-ı Kerim’i ve bine yakın mucizesini göstermiştir diyen Bediüzzaman, mucizelerin ‘heyet-i mecmuasıyla’ varlığının kesin olduğunu; Kur’an’ın çok yerlerinde en inatçı kâfirlerden naklettiği sihir isnatlarının, onların bile mucizelerin vücud ve vukularını inkâr edemediklerini; yalnız kendilerini aldatmak veya kendilerine tâbi olanları kandırmak için sihir dediklerini gösterdiğini belirtmektedir.9

Hz. Peygamber’in, risâleti umûmî olduğu için hemen hemen kâinatın her nevinden bir mucizeye mazhar olduğunu belirten Bediüzzaman, şöyle devam etmektedir: Bir padişahın yaverini çeşitli hediyelerle çeşitli kavimlerin bulunduğu bir şehre yolladığı zaman, her taifenin onun gelişine birer temsilci göndererek kendi lisanlarıyla hoş geldin demeleri gibi, taştan yıldızlara kadar kâinatın bütün nevileri onun elinde birer mucize olarak onu alkışlamış ve "hoş geldin" demişlerdir.10 Bediüzzaman’a göre bütün bu mucizelerin her birisi "ahad" olup "mütevatir" değilse de bu tek tek haberlerin bütünü ve çok nevileri "manevi mütevatir"dir. Yani, lafız ve ibareleri mütevâtir değilse de manaları çok insanlar tarafından nakledilmiştir.11

Bediüzzaman, Hz. Peygamber’in mucize adı altındaki nübüvvet delillerini genel olarak ‘irhasat’ ve ‘irhasat dışında kalanlar’ olmak üzere iki kısma ayırmaktadır:

a. İrhasat

"İrhasat", nübüvvetinden önce ve doğumu vaktinde ortaya çıkan, Tevrat, İncil gibi semâvî kitapların ve fetret zamanında yaşayan kahinlerin haber vermesi, Mecusî’lerin ateşinin sönmesi, Kisrâ’nın sarayının yıkılması, çocukluğundaki harikalar gibi hallerdir.12

b. İrhasat dışında kalan diğer nübüvvet delilleri

Risale-i Nur’da irhasat dışında kalan diğer nübüvvet delilleri, a. Asr-ı saadette mazhar olduğu harikalar, b. Vefatından sonra nübüvvetini tasdiken zuhur eden harikalar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.

Bizzat mazhar olduğu mucizeler de iki kısımdır: a. Zâtında, ruhî ve maddî yapısında, ahlakında, görülen deliller, b. Kendisi dışında gösterdiği mucizeler.

Kendisi dışında gösterdiği hâricî mucizeler de, a. ‘Manevî ve Kur’anî’, b. ‘Maddî ve ekvânî’ olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır.

Maddî mucizeler de iki kısımdır: a. Nübüvvet iddiası anında, kâfirlerin inadını kırmak veya inananların imanını artırmak için ayın ikiye bölünmesi;13 parmaklarından suyun fışkırması ve duaları ile yağmurun gönderilmesi, az bir suyun çoğalması; kuru bir direğin inlemesi; az bir yemekle pek çok kişinin doyması; ağaçların yanına gelmesi; kurt, ceylan, deve ve taşların konuşması gibi meydana gelen harikalardır.14 b. Gelecekten verdiği haberlerdir.15

Yukarda bahsedildiği gibi, nübüvveti tasdik ettirmek için ortaya çıkan mucizelerin bir kısmının mü’minlerin imanını artırmak ve kâfirleri imana getirmek için olduğunu söyleyen Bediüzzaman’a göre, diğer bir kısım daha vardır ki, kerâmet gibi bir ikramdır. Az bir yemeğin bir orduya yetmesi, susuz kalınan bir zamanda ordunun su ihtiyacının az bir sudan karşılanması gibi mucizeler gerçi nübüvvet davasının delilidir, fakat asıl maksat ikna veya imanı artırmak olmayıp, o andaki ihtiyacın karşılanmasıdır.16

Kur’an-ı Kerîm’i Hz. Peygamber’in nübüvvetinin en büyük mucizesi olarak gören17 Bediüzzaman, Hz. Peygamber’in doğruluk delillerinin yalnız mucizeleriyle sınırlı olmadığını, onun bütün hareket, fiil, hal, söz, ahlak, sîret ve suretinin doğruluğunu ve ciddiyetini ispat ettiğini; böylece nübüvvet delillerinin yüz binleri bulduğunu belirtmektedir.18 Yine, "bütün bu delillerin yanında dünya ve ahiret saadeti sağlayan şeriatı nübüvvetini tasdik ve ispata yeterlidir"19 der Bediüzzaman.

Hz. Peygamber’in her tavır ve halinin doğruluğuna ve nübüvvetine delil olabileceğini, fakat her davranışının harikulâde olması gerekmediğini belirten Bediüzzaman, onun da bir beşer olduğunu söylemektedir. Ona göre eğer Hz. Peygamber’in bütün hareketleri harikulâde olsaydı bizzat insanlara rehber olamaz, fiilleriyle, tavırlarıyla insanlığa ders veremezdi.20 Hz. Peygamber yalnız davasını tasdik ettirmek için, ara sıra ihtiyaç anında münkirlerin inkârını kırmak için mucizeler gösterirdi. Diğer zamanlarda herkesten ziyade Allah’ın emirlerine itaat eder ve kanunlarına bağlı kalırdı.21

b1. Miraç

Hz. Peygamber’in büyük mucizelerden biri olan Miraç, Bediüzzaman’a göre, onun ‘kemâlât mertebelerindeki seyr ü sülukundan ibarettir.’ Kâinatın yaratıcısı, vahdet ve ehadiyet tecellîlerini göstermek için Hz. Peygamber’i bütün mahlûkat, özellikle şuur sahipleri adına kendine muhatap kılarak ilâhî gayelerini ona anlatmak ve onunla insanlara bildirmek istemiş; onun nazarı ile mahlûkat âyinelerinde sanatının güzelliklerini seyretmiş ve seyrettirmiştir.22 Yalnız ruhla değil, cesetle birlikte gerçekleşen miraçta, Hz. Peygamber arşa çıkmış, kab-ı kavseyn makamında iman hakikatlerinin en büyükleri olan Allah’a ve ahirete imanı ayne’l-yakîn, gözüyle görmüş, cennete girmiş, ebedî saadeti görmüş, ehadiyet ile kelâm ve rü’yete mazhar kılınmıştır.23