Osmanlı mimarisi, Mimar Sinanla en zirve noktaya ulaşmıştır. Mimar Sinan sadece Osmanlı ve İslâm dünyasının değil, bütün dünyanın tanıdığı en büyük mimarlardandır. Bunun yanında daha birçok mimar; eşsiz sanat eserlerinin ortaya çıkmasını sağlamış ve İslâm mimarisine şahsiyet kazandırmışlardır.
5. EYYUBİLER (M: 1175 -1252)
Kuruluşu: Ünlü kumandan ve siyaset adamı Selâhaddin Eyyûbî 1175 yılında İsmâil Zengî ile Böri Gâzinin kumanda ettiği orduyu bozguna uğrattı ve Eyyûbî Devletinin temellerini attı. 1176 Selâhaddin Eyyûbî, Abbasî halifesi tarafından Suriye, Yemen, Filistin ve Kuzey Afrikanın sultanı ilân edildi. Bu durum, aynı zamanda, halife tarafından, devletinin kabul edilmesi demekti.
Coğrafyası: Suriye, Filistin, Mısır ve Yemende kuruldu. Başşehri Şamdır. 1205 senesinde Melik el-Efdal Samsat, Serve ve Resul-aynın şehirlerini Eyyûbî hakimiyeti altına aldı. El-Âdil döneminde Eyyûbîler, Ahlatı ve Yemeni hakimiyetleri altına aldılar.
Yıkılışı: İslâmın özünden uzaklaşan ve ihtilafa düşen Eyyûbî Devleti iç mücadelelere sahne oldu ve 1252 yılında Memlûklülerin eline geçti.
Eyyûbîler hakimiyetlerini kurmasıyla birlikte ehl-i sünnet itikadının en önemli savunucusu oldu. Eyyûbî Hânedânının gerçek kurucusu olarak ortaya çıkan Selâhaddin Eyyûbî, ilk iş olarak Mısırdaki Fâtımî idaresinin son izlerini de ortadan kaldırdı. Onların eski toprakları üzerinde, din ve eğitimde kuvvetli bir siyasetin teşvik ve uygulayıcısı oldu.
Haçlı Seferleri: Selâhaddin Eyyûbînin takip ettiği siyasetin diğer bir yönü de, Haçlılara karşı başlatılan mücadeledir. Kürt, Türk ve Arapların aynı gaye etrafında toplanmasını sağlayan Selâhaddin Eyyûbî, 1187 yılında Haçlılara karşı, Hattinde parlak bir zafer kazandı. Perişan bir vaziyete düşen Haçlıların elindeki bütün kaleler, Kudüs dahil Eyyûbîlerin eline geçti. Bu zaferle, bütün Müslümanların gönüllerini kazanan dâhi kahraman Selâhaddin Eyyûbî [10], büyük bir üne kavuştu. Avrupa, bu hezimet karşısında birbirine girdi ve üçüncü Haçlı seferi için çalışmalara başladılar. Ancak, bu yeni Haçlı ordusu, daha Akkada iken hezimete uğratıldı ve yine onların aleyhine olarak bir antlaşma imzalandı.
5.1. Medeniyete katkıları
Selahaddin Eyyûbî İslâmiyetin gerçek manada eşitliği, adaleti ve hakikî hürriyeti sağladığını, icraatlarıyla ve kurduğu adil mahkemelerle bütün dosta düşmana gösterdi [10]. İftihar kaynağımız olan Salahaddin-i Eyyûbînin miskin bir Hıristiyan ile birlikte hâkim karşısına çıkması buna en güzel örnektir [11].
Fatımîlerin yaydığı yanlış itikadın önüne geçerek, Ehl-i Sünnet itikadının yayılmasına öncülük ettiler.
Eyyûbîler Haçlılara karşı ilk ciddî mücadeleyi başlattı. Ortadoğudaki Haçlı varlığının belini kırarak asla eski gücüne kavuşamayacağı bir hale getirdi. Böylece Ortadoğu-İslâm dünyasının kudretini, bütün Avrupaya gösterdi.
Tarihte sinir ve ruh hastalıkları için ilk ilâçlar, Şam ve Kahiredeki hastanelerde hazırlanmıştır. Hastahanelerin yanında, kimsesiz, bakıma muhtaç çocukların ve fakirlerin korunması için birçok bakım evleri ve misafirhaneler açılmıştır.
İlmî hayat bakımından İslâm tarihinin en canlı ve hareketli dönemlerinden biriydi. Kahire ve Şamda birçok medreseler açıldı. Burada tefsir, hadis, fıkıh ilimleri yanında, fen ilimleri de öğretiliyordu. Ayrıca Kurân ilimlerini öğretmek için Dârul-Kurrâlar, hadîs ilimlerini öğretmek için Dârul-Hadîsler ve fen ilimlerini öğretmek için Dârul-Hendeseler açıldı [20].
5.2. Maddî ve mânevi dinamikleri
Eyyûbîler Devletinin en önemli hedefi, Ortadoğuda Haçlılar tarafından işgal edilen İslâm topraklarını kurtarmaktı. Bu sebepten sultan, her zaman, savaşa hazır güçlü bir orduyu beslemek zorundaydı.
Selâhaddinin Haçlılara karşı tesirli bir şekilde başlattığı cihad siyaseti, bütün İslâmî gayret ve heyecanı onun etrafında birleştirdi. Türk ve Arap ordularının aynı gaye etrafında toplanmasını sağladı.
6. SELÇUKLU DEVLETİ
(M: 1038 – 1308)
Kuruluşu: Tuğrul Beyin üvey kardeşi İbrahim Yınal, 1038de Nişaburu alıp, Tuğrul Bey adına hutbe okutarak Büyük Selçuklu Devletinin bağımsızlığını ilân etti. Anadolu Selçuklu Devleti ise 1075te Süleyman Şahın İzniki fethetmesiyle kuruldu.
Coğrafyası: Büyük Selçuklu Devleti; Çin, Batı Anadolu dahil bütün Ortadoğu ülkeleri, Akdeniz sahilleri, Kuzeybatı Afrika, Hicaz, Yemen ve Rusyanın iç kesimlerine kadar yayılan geniş bir coğrafyada kuruldu. Anadolu Selçuklu Devleti ise Anadolu toprakları üzerinde kuruldu, başşehri İznik daha sonra Konya oldu.
Yıkılışı: İslâmın ruhundan uzaklaşan Selçuklu kumandanları arasındaki mücadele, Büyük Selçuklu Devletinin sonunu getirdi (M: 1157) Anadolu Selçuklu devleti de, İslâm kardeşliği düsturlarına aykırı olarak Moğol istilâsına karşı kalkan görevi gören Harzemşahlarla mücadele etmiştir. Sonunda Moğol istilâsıyla birlikte ikisi de ortadan kalkmıştır (M.1308).
6.1. Medeniyete katkıları
Adliye; şerî ve örfî kazâ olmak üzere ikiye ayrıldı. Şerî dâvâlara kadılar bakardı. Örfî mahkemelerin başında adalet emîri bulunurdu. Siyasî suçlara bakardı.
Selçuklularda sınıfsız bir cemiyet hayatı vardı. Avrupa ve Hindistandaki gibi sınıf ve kast sistemi mevcut değildi. İslâmî hükümler karşısında herkes eşitti.
Selçuklu medreselerinde dinî ve fennî bütün ilimler, konunun mütehassısları tarafından okutulurdu. Anadolu Selçuklu Devletide medreselerde eğitim ve öğretim ücretsizdi. Selçuklular zamanında İmam-ı Gazali ve Abdülkadir-i Geylânî gibi değerli âlimler yetişti. Hâlâ değerini koruyan orijinal eserler yazıldı. Meşhur Bostan ve Gülistan sahibi Sadi-i Şirâzî gibi kıymetli edebiyatçılar ve Ömer Hayyam gibi meşhur şairler yetişti. Anadolu Selçuklu Devletinde de; Muhyiddin-i Arabî, Mevlânâ Celâleddin-i Rumî, Hacı Bektaş Velî gibi çok değerli âlimler yetişti.
Selçuklular, İslâmî ilimlerin eğitim ve öğretiminin yapıldığı ve zamanın fen bilimlerinin öğretildiği çeşitli fakültelere sahip, üniversite mahiyetinde büyük medreseler yaptırdılar. En büyüğü, Bağdattaki Nizamiye Medresesidir.
Selçuklu mimârî ve sanat eserlerinin çoğu birer şâheserdir.
6.4. Maddî ve mânevî dinamikleri
Selçuklu ülkesinin her türlü zirâî mahsulün yetişmesine müsait iklim, coğrafî ve tabiî zenginliklere sahip olması sayesinde bol mahsul yetişiyordu. Buğday, pirinç ve pamuk tarımı yapılıyordu. Hayvan yetiştirilip diğer ülkelere satılıyordu. Bakır, demir, gümüş ve dokuma sanayii için şap madeni çıkarılıyordu.
Ülke içinde ve dışında, kıtalar ve milletlerarası ticareti emniyetle sağlayan yol ve kervansaraylar yapılmıştı. Devletin tüccara garantisi, her türlü emniyet, huzur ve imkânın yanında ayrı bir teşvikti.
Anadolu Selçukluları ticârî ilişkileri zorlaştıran engelleri kaldırıp, ülkenin bir çok yerinde kervansaraylar yaptırdılar. Yolcuların, buralarda hayvanları ile birlikte üç gün ücretsiz kalma ve yemek yeme hakları vardı. Buralara gelen Müslüman ve gayrimüslim, zengin-fakir, hür-köle bütün misafirlere aynı yemeğin verilmesi ve eşit muamele yapılması esastı.
7. OSMANLI DEVLETİ (M: 1299 – 1923)
Kuruluşu: Osmanlı Devleti 1299da Söğütte Osman Gazi tarafından kuruldu.
Coğrafyası: Osmanlı Devletinin sınırları Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman zamanında en geniş sınırlarına ulaşarak Avrupa, Asya ve Kuzey Afrikaya dağılan geniş bir devlet haline gelmiştir.
Yıkılışı: Osmanlı Devletinde 18. yüzyıldan itibaren özden ayrılmaya ve Batı kültürü benimsenmeye başlandı. Hayranlık derecesine ulaşan bu benimseyişte Rönesans ve reformların etkisi büyük olmuştur. Devletleri ayakta tutan değerler zarara uğrayınca yıkılmaları kaçınılmazdır. 1923te Osmanlı devleti yıkılarak yerini Türkiye Cumhuriyeti devletine bırakmıştır.
Osman Gazi tarafından kurulan Osmanlı Devleti o çok sağlam temellere oturtulmuştur. Günümüzde Avrupalı bilim adamları tarafından arşivlerimiz dikkatli bir şekilde incelenmektedir. Sebebi ise, Osmanlı Devletinin bu kadar uzun süre ayakta durabilme sebeplerini bulmak ve ülkelerine uygulayabilmektir.
Bugün Pakistanla dostluğumuzun devem etmesi, Japonyanın bize karşı sempatisi, İstiklal Harbinde Rus hâkimiyetindeki Türklerin altın toplayarak destek vermeye çalışması, Hindistandaki Müslümanların halifeliği kurtarmak için koşarak Çanakkaleye gelmeleri vs. gibi şeylerin hepsi Osmanlının hoşgörü ve sağlam bir inanç sistemi üzerine kurulmuş olmasına ve gerçek adaletle devleti idare etmeye çalışmasına dayanır. Yapılan fetihlerle bu hoşgörü ve adalet sayesinde pek çok kişi Müslüman olmuş ve dünyanın büyük bir bölümüne hükmedebilmişlerdir.
7.1. Medeniyete katkıları
Osmanlı medeniyeti hem vahyî ilimlerde, hem de tabiî ilimlerde birçok âlim yetiştirdi. Fıkıhta Şeyhülislâm Ebussuud Efendi, Tasavvufta Hacı Bayram Velî gibi.
Osmanlı mimarisi, Mimar Sinanla en zirve noktaya ulaşmıştır. Mimar Sinan sadece Osmanlı ve İslâm dünyasının değil, bütün dünyanın tanıdığı en büyük mimarlardandır. Bunun yanında daha birçok mimar; eşsiz sanat eserlerinin ortaya çıkmasını sağlamış ve İslâm mimarisine şahsiyet kazandırmışlardır.
Osmanlı medeniyetinde hat ve tezhib sanatı ile musikinin önemli bir yeri vardır.
Piri Reis, mükemmele yakın haritalarıyla Osmanlı medeniyetinin başka bir yönünü temsil etmiştir. Yine tabiî bilimler alanında da birçok çalışmalar yapılmıştır. Kadızade ile başlayan matematik ve astronomi çalışmaları Ali Kuşçu ile devam etmiştir [19]
İslâm hukukunun ehl-i kitap olarak tanımladığı ve Yahudiler ile Hıristiyanlara sağladığı hak ve özgürlüklerin sınırları genişletilerek Hinduizm, Budizm, Zerdüştlük gibi İslâm idaresine girmiş bütün dini azınlıkları kapsar hâle getirildi.
Yahudilerin toptan öldürüldüğü ve engizisyon mahkemelerinin ölüm saçtığı bir devirde Osmanlılar, idaresi altında bulunan çeşitli dinlere bağlı kimseleri barış ve ahenk içinde yaşatıyorlardı. Osmanlılar, milliyetlerini tesis ederken dini hürriyet prensibini temel taşı olmak üzere vaz etmiş ilk millettir [22].
7.2. Maddî ve manevî dinamikleri
Din adamlarından vergi alınmazdı. Kurulan vakıflarda verilen hizmetlerde gayrimüslim-müslim ayırımı yapılmadan hizmet verilirdi.
Osman Gazi ve haleflerinin gerçekleştirdiği fetihler, Anadolu halkı için yeni gaza ve yerleşme sahaları açmakta idi.
Fethedilen bölgelere, Anadoludan göçen yörük ve köylü kitleleri, alp-erenler, dervişler, ahîler öncülük etmekteydiler.
Osmanlı fetihleri yalnız kılıçla değil, daha çok uzlaştırıcı ve sevdirici bir politika neticesinde gerçekleşmekteydi.
Osmanlıların bütün unsurlara adil davranması, dinî ve vicdanî duygularına hürmet göstermesi, Balkan halkının, Osmanlı idaresini Katolik baskısına karşı, bir kurtarıcı olarak karşılamalarını sağladı.
Osmanlı fetihlerinin en bariz vasfı, gelişigüzel, macera ve çapulculuk şeklinde değil, bir program dahilinde, şuurlu bir yerleşme şeklinde olmasıdır.