Müsbet Hareket Modeli-II

Risale-i Nur Modelleri

III. Arama Konferansı Sonuç Bildirileri

Risale-i Nur Enstitüsü
Ankara Şubesi
24-25 Eylül 2005 / ANKARA

I. MASA

III- Sosyal Açıdan Müspet Hareket

1. Varlık Âleminin Genelini Kuşatan Sevginin Sosyal Hayata Yansıması: Hüsün ve kemalden kaynaklanan varlık âleminin özünde, sevgi ve muhabbet vardır. Bu, rahmetin bir tecellisidir. Özdeki bu olgu, sosyal ilişkilere ve olaylara sevgi şeklinde yansımalıdır.

a) Aile içi ilişkiler: Aile fertleri arasındaki bağlar ve fertler arasındaki konumlar, bu çerçevede Yaratıcı ile bağlantılıdır. İşte bu konum ve bağların ebediyet anlayışı ile kurulması ve güçlendirilmesi iledir ki, aile içi ilişkilerde pozitifliği ortaya koyacaktır.

b) Din bağı olan ferlerle ilişkiler: Aynı Yaratıcıya inanıyor olmanın getirdiği kardeşlik zemininde ilişkiler, dini bir esas üzerine oturtulmuştur. En köklü bir bağdır bu. Genetik, biyolojik, sosyal, kültürel ve diğer hiçbir gerekçe bu anlayışın önüne geçemez ve geçirilmemelidir.

d) Müspet milliyet: Vatan birliği, sınıf ve genetik gibi diğer bağlar, fıtrata uygun olabilmeleri ancak, muhabbet zemininde şekillenerek insanlığın huzur ve barışına hizmet etmeleriyle mümkündür. Diğer amaçlar için kullanılan bu bağlar, dünyevileşmeden öteye geçemez.

e) İnsanlığın geneliyle olan ilişkiler: İnsan yaratılışında türüyle ilgilenme var. Bu açıdan her insan, başkalarının elem ve sevincine ortak olmakta ve onu paylaşmaktadır. Bu anlamda, nübüvvetin insanlığa getirdiği genel ahlaki değerler çerçevesinde ilişkiler ağı kurulmalı, İslâm’ın insaniyet-i kübra olmak yönü ile bütün insanları kuşatan boyutu ele alınmalıdır. İnsanlığın geneli ile sevgi ve kardeşlik bağı kurulmalıdır.

Bu bakış açısının çerçevesi, Bediüzzaman’ın, “Husumet ve adâvetin vakti bitti. İki harb-i umumî adâvetin ne kadar fena ve tahrip edici ve dehşetli zulüm olduğunu gösterdi. İçinde hiçbir fayda olmadığı tezahür etti. Öyleyse, düşmanlarımızın seyyiatı -tecavüz olmamak şartıyla- adâvetinizi celb etmesin. Cehennem ve azab-ı İlâhî kâfidir onlara.” ve “İki cihanın rahat ve selâmetini iki harf tefsir eder, kazandırır: Dostlarına karşı mürüvvetkârane muaşeret ve düşmanlarına sulhkârane muamele etmektir.” cümleleriyle çizilmektedir.

2. Dünya Genelinde Barış İçinde Bir Sosyal Düzen ve Müspet Hareket: Dünya genelinde hedeflenen barışın gerçek zeminini, imanî bakış oluşturmaktadır. Dünya barışını sağlayacak ancak müspet harekettir. Bu da bütün insanları ve varlığın genelini aynı Halık’ın eseri olmak boyutu ile kucaklayan yaklaşım olabilir.

Bediüzzaman’a göre, “Hariçteki cihad başka, dâhildeki cihad başkadır. Şimdi milyonlar hakikî talebeleri Cenâb-ı Hakk bana vermiş. Biz bütün kuvvetimizle dâhilde ancak asayişi muhafaza için müspet hareket edeceğiz. Bu zamanda dâhil ve hariçteki cihad-ı manevideki fark, pek azîmdir.” Bu sebeple günümüzde asıl düşman, “cehalet, zaruret ve ihtilaf”tır. İslâm dünyasının gerilemesine bu düşmanlar ve onların sonuçları sebep olmuştur.

3. Müspet Hareket Şahs-ı Manevi İlişkisi: Müspet hareketin şahs-ı maneviye yansıması, bağların güçlenmesi ve bir vücudun azalarına dönüşüm şeklinde tezahür etmesidir. Olumlu ilişkilerin oluşturduğu sağlam bir yapı, fikirlerin hedefe yönelik alış-verişi ile meşveret-i şer’iye manası ortaya çıkmaktadır. Bu da ortak aklı oluşturacak ve varlık âlemini kuşatan külli aklın şahs-ı manevide yansıması ile arka plandaki doğruluğun daha net ortaya çıkmasına vesile olacaktır. Bu bağlantı ile şerlerin tahrip etkisine karşı da sağlam bir dayanak temin eder.

4. Görevini Yapıp Allah’ın İşine Karışmamak: Bediüzzaman ve Risale-i Nur’la ortaya konan iman hizmetinin en belirgin özelliklerinden birisi, kendi görevini yapıp Allah’ın işine karışmamaktır. Bediüzzaman, hiçbir zaman hareketini sonuca göre tayin etmemiştir. Allah’ın her şeyi kaplayan rahmetiyle müminlere yardım edeceğini ve zorlukları açmada imdada yetişeceğini tam bir inançla ümit beslemiştir. Allah’ın hikmeti gereği, kâinatta koyduğu düzen kanununa uyarak üzerine düşen görevi yapmak, aynı zamanda fiili bir dua sayılmıştır. Tevekkülün anlamı da budur. Önce fıtrat kanunlarına uymakla görevin yerine getirilmesi gerekir. Aksiyoner bir hareketin muvaffak olabilmesi, ancak böyle bir davranış tavrıyla mümkündür.

5. İkna: Kitle iletişim araçlarının fevkalade ilerlediği, bilgiye çok çabuk ve kolay bir şekilde ulaşılabildiği günümüzde, gerçeği ortaya koymak birinci önceliktir. Fikirlerin birbirine kabul ettirilmesinde beyanın açık, etkili ve güzel bir biçimde yapılması önemli olduğu kadar, karşıdakinin fikirleri kabul etmesi için baskı yapılmaması da o kadar önemlidir. Bediüzzaman, “Medenilere galebe çalmak ikna iledir. Söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile değildir.” şeklinde müspet hareketin bu yönünü de ortaya koymaktadır.

6. Müspet İhtilaf: Bediüzzaman, ihtilafa, tarafgirliği doğuran düşmancasına birbirinin tahribine çalışma şeklinde bakmıyor. Kendi mesleğinin yükselmesine çalışırken, başkasının tahrip ve iptaline değil, tekmil ve ıslahına çalışmanın erdemine dikkat çekiyor. Müspet ihtilafın, ancak Hadis-i Şerifte tarif edildiği gibi faydalı olacağını ifade eder.

IV- Hukuki ve Siyasi Açıdan

1. Hakkın Üstünlüğü: Hak kaynağını, imanî bakıştan, yani Yaratıcı ile irtibatlandırıldığı varlık tanımından almaktadır. Bu anlamda, hakkın en ufak kırıntıcığının kaynağı da ilahidir. Küçük veya büyük olmasına bakılmaksızın, dayandığı kaynaktan aldığı önem nedeni ile ön plana çıkar. Adalet-i mahzanın esas tutulması da müspet hareketin bir yansımasıdır.

2. Suçun Şahsiliği: Menfilikler ademî oldukları için sirayet edemezler. Şerler, sadece bulundukları alan için etkilidirler. Müspet yaklaşımda, her unsur ve her kulun direk Yaratıcı ile bağlantısı söz konusudur. Suçun ise, sadece ilgili olduğu kişi ve alan ile bağlantılı olarak değerlendirilmesi esastır.

Bediüzzaman, yapılan haksızlıklara, zulümlere karşı, hakkını maddi kuvvet kullanarak savunmayı benimsememiştir: “…ehl-i hak, hakkını kuvvet-i maddiye ile müdafaa etse, ya eşedd-i zulüm ile, tarafgirlik bahanesiyle çok bîçareleri yakacak; o hâlette o da ezlem olacak ve mağlûp kalacak. Çünkü mezkûr hissiyatla hareket ve taarruz eden insanlar, bir iki adamın hatasıyla yirmi otuz adamı, adî bahanelerle vurur, perişan eder. Eğer ehl-i hak, hak ve adalet yolunda yalnız vuranı vursa, otuz zayiata mukabil yalnız biri kazanır, mağlûp vaziyetinde kalır. Eğer mukabele-i bilmisil kaide-i zâlimânesiyle, o ehl-i hak dahi bir ikinin hatasıyla yirmi otuz biçareleri ezseler, o vakit, hak namına dehşetli bir haksızlık ederler.”

3. Müspet Bir Siyasi Hareket Olarak Demokratlık: Müspet hareketin sosyal düzene yansıması, tahakküm ve keyfi muamele olan ve sosyal düzende menfiliğin karşısında yer alan müspet bir tanım olarak meşrutiyettir. Günümüz dünyasında bu, demokrasi olarak ifade edilebilir. Varlığın bütününü kuşatan ilahi irade, meyillerin toplamından ortaya çıkan, akıl, marifet ve umumi efkâra dayanan meşrutiyet ile aramak, hakkın ortaya çıkmasının vesilesi olacak varlığın özündeki müspetliği açığa çıkaracaktır. Hâkimiyetin millete, iradeler ve vicdanların toplamına yansıtılmasından kaynaklanan doğruluk arayışı, müspet hareketin sosyal yansıması olarak demokrasiyi netice vermiştir. Siyaset, bu anlamda dine hizmetkâr olmalı ve dinsizliğe alet edilmemelidir.

Sonuç

Menfi bir harekete sevk etmek için, Said Nursi, defalarca zehirlenmesine, türlü türlü işkencelere, hapislere maruz bırakılmasına ve üzerinde akıl almaz oyunlar oynanmasına rağmen, “Bizim vazifemiz müspet hareket etmektir. Menfi hareket değildir. Allah’ın rızasını düşünerek sırf iman hizmetini yapmaktır. Bizler asayişi muhafazayı netice veren müspet iman hizmeti içinde, her bir sıkıntıya karşı sabırla şükürle mükellefiz” diyerek, kendisine zulmedenler de dâhil olmak üzere, beşeriyetin imanını kurtarmak için daima asayişi muhafazaya çalışmış ve hiçbir zaman müspet hareket çizgisinden ayrıldığı görülmemiştir.

Bediüzzaman Said Nursi’nin, “Evvel ve ahir tavsiyemiz müspet hareket etmektir. Menfi hareket değildir” vasiyetine bihakkın uyan Nur Ekolünün takipçileri, günümüzde müspet hareketi ve pozitif düşünceyi, bir hayat modeli olarak benimsemiş ve bu noktada asayişin muhafazası için üzerlerine düşen vazifeyi ziyadesiyle yerine getirmeye çalışmışlardır.

—son—