Meslekî yönlendirme ve meslekî rehberlik

Giriş

Geride bıraktığımız yüzyılın en belirgin özelliklerinden birisi de, hızlı ve sürekli bir değişim sürecine sahne olmasıdır. Sürekli olarak değişen teknolojik, sosyal, ekonomik ve siyasal yapılar; sadece hayat tarzımızı ve standartlarımızı belli ölçüde değiştirmekle kalmamış, hayat çizgimizi belirleyen meslek seçimini de karmaşık ve zor bir hâle getirmiştir. Eğitim ve meslek seçimi, bireylerin hayatını, ruh sağlıklarından toplumdaki statülerine kadar pek çok boyutta olumlu ya da olumsuz yönde etkilediğinden, üzerinde önemle durulmalıdır.

Günümüzün eğitim anlayışı, eğitimin temel değişkenlerinden biri olan yönlendirme programlarını; bilim, teknoloji ve değer yargılarında meydana gelen değişmeler doğrultusunda düzenlemek ve geliştirmek zorunluluğunu gündeme taşımıştır. Çünkü öğrenim süreci içinde öğrenciler ders, sosyal ve eğitsel çalışmalar, kurs, iş ve meslek seçimi kararlarını vermek durumunda kalırlar. Bu aşamalarda öğrencilerin etkili karar verebilmeleri, ancak, resmî ve özel yönlendirme faaliyetleriyle küçük yaşlardan itibaren bilgi ve farkındalıkları artırılarak sağlanabilir.

Eğitimsel yönlendirmenin temel ilkesi bireyi tanımak, onun kendisini tanımasına, yetenek, ilgi ve istekleri doğrultusunda başarıya ulaşmasına yardımcı olmaktır. Risâle-i Nur'da olduğu gibi çağdaş eğitim anlayışında da benimsenen eğitim yaklaşımında "Ya hep ya hiç" anlayışı yer almamaktadır. Bediüzzaman'ın öngördüğü eğitim anlayışında, doğru olanı, bireyi olduğu gibi kabul ederek, onu olumlu yönde geliştirebilmeyi, değiştirebilmeyi esas almak vardır. Said Nursî bu anlayışı "Bir şey tamamıyla elde edilemediği takdirde o şeyi tamamıyla terk etmek doğru değildir." cümlesiyle özetlemektedir.

Geleneksel eğitim sistemleri, sınıflardaki öğrencilerin birbirine benzer niteliklere sahip olduklarını kabul eder. Ancak bu varsayım her zaman problem olmuştur. Çünkü sınıf ortalamasının üstünde ve altında olan öğrenciler, bu durumdan olumsuz etkilenirler. Bugün ülkemizde öğrenciler arasındaki bireysel farklılıklar, olması gereken düzeyde dikkate alınmamaktadır. Dolayısıyla eğitim sisteminin ihmal ettiği öğrenci sayısı artmıştır.

Bir diğer önemli nokta ise bugün bilgi çağında, toplumların başarısı ve değerleri sadece sahip oldukları toprak mülkiyeti ya da sermaye birikimi ile değildir. Bunların yanında asıl başarı, toplumların sahip oldukları insan gücünün kalitesi ile ölçülmektedir. Bu anlamda, okula başlayan her insanın kişisel kabiliyetini değerlendirmek ve onu nitelikli hale getirmek gerekir.

Meslek seçimi

Meslek seçimi bireyin, hayatında vermiş olduğu en önemli kararlardandır. Telâfisi çok zor, geri dönüşü çok defa da imkânsız olan meslek seçimi hassas ve dikkatli yapılmak zorundadır. Meslek seçiminin bu kadar öneminden dolayı devlet, öğrenci velileriyle iş birliğine girerek kişinin kendisi için en uygun, fıtratına münasip ve kişisel kabiliyetine göre en mükemmel yapabileceği mesleği seçmesine yardımcı olmalıdır. Bunun için bilhassa ilköğretim çağlarından başlamak üzere meslek tanıtımı yapılmalı ve öğrencileri bunlara yönlendirecek mekanizmalar kurulmalıdır. Bu yönlendirme süreci ilköğretimden itibaren sürekliliği olan bir program şeklinde uygulanmalıdır.

Said Nursî'ye göre meslek seçimi yapıldıktan sonra mümkünse herkes kendi seçtiği meslek ve san’atında ihtisas sahibi olmalıdır. Çünkü bir kimse birkaç meslekte ihtisas sahibi olamaz. Bir kişi benimsediği meslekte uzman olmalıdır. Yani işini çok iyi bilmelidir. Diğer konulardaki bilgilerini, uzman olduğu meslekteki başarı ve bilgilerine yardımcı kılmalıdır. Bediüzzaman'a göre kişinin bunu yapmayıp her meslekte uzman olmaya kalkışması halinde bilgisi çok fazla bir işe yaramayacaktır.

Said Nursî'ye göre bir meslekte uzmanlığın belirtileri, kişinin o mesleğin esaslarını ve inceliklerini bilmesi ve bunları yerli yerinde kullanmasıdır. Bir milletin fertlerinin ekseriyeti kendi kabiliyetlerine uygun bir meslek seçmelidirler. Ancak bu sayede cahillik, fakirlik ve karışıklıkla baş edilebilir. Aksi takdirde cehalet, zaruret ve ihtilaf o milletin yakasını bırakmayacak ve onları zillet çukuruna düşürecektir.

Dikkate alınması gereken diğer bir konu da mesleğin aynı zamanda fıtri geçim yollarından biri olmasıdır. Diğer başlıca geçim yolları da ticaret ve ziraattır. Denilebilir ki meslekte ilerlemenin yanında ticaret ve ziraatın gelişmiş olduğu ülkeler ve şehirler her açıdan gelişme gösterirler. Buna karşılık ticaret ve ziraatın terk edildiği, memuriyete göz dikildiği yerlerde fakirlik ve tembelliğin hayat bulacağı muhakkaktır.

Said Nursî, memuriyetin bir hizmetkârlık olması gerektiğini, bir baskı unsuru olarak kullanılamayacağını ifade ederek memuriyeti tabii geçim yolları arasında saymamaktadır.

Nursî'ye göre, Cenâb-ı Hak her bir peygamberi bir sanatın piri olarak göndermiş, ve bunu bazı âyet-i kerimelerle insanlara ihsas ettirmiştir. Bunun farkında olan insanlar, her bir peygamberi kendi mesleklerinin piri olarak kabul etmişlerdir. Meselâ, gemiciler Hz. Nuh'u, saatçılar Hz.Yusuf'u, terziler Hz. İdris'i, demirciler de Hz. Davud'u pir ve rehber olarak tanımışlardır. Bu ayetler peygamberlerin, meslek seçiminde birer rehber olduklarını gösterdiği gibi, meslekte ihtisaslaşmanın da önemine vurgu yapmaktadır.

Meslek tercihi

Yaratıcı tarafından mükerrem kılınan ve en güzel surette yaratılan insanın cevher-i ruhunda ekilen, had ve hesaba gelmeyen sınırsız istidatlar vardır. Bu sayısız istidatların altında hesaba gelmeyen yetenekler, bu yeteneklerden kaynaklanan hadsiz meyiller ve emellerden doğan sınırsız düşünce ve tasavvurlar vardır. İnsan diğer varlıklarla mukayese edildiğinde Cenâb-ı Hakk'ın esmasına en fazla mazhar olan bir mahiyette görülecektir. Fakat, insan kaderî bir plan ve program içerisinde kalıtım, mizaç, çevre, almış olduğu eğitim, cüz'i iradesini kullanarak yol ayrımlarında yapmış olduğu tercihler ve benzeri sebeplerle, kendisini başkalarından ayıran bir kişiliğe bürünür. Bu süreç içerisinde bazı istidatları körelirken diğer bazıları da inkişaf eder.

Herhangi bir şahıs kabiliyetine uygun olmayan bir mesleği tercih ederse yaratılış kanunlarına aykırı hareket etmiş olur. Kişi ancak kabiliyetli olduğu sahalarda uzmanlaşmalı ve mesleği ile bütünleşmelidir. Bunu yapmadığı takdirde mesleğini hakkıyla yapamaz, yüzüne gözüne bulaştırır, hatta mesleğini çirkinleştirir. Çünkü kabiliyetli olduğu saha ile bilfiil yaptığı meslek birbiriyle örtüşmemektedir.

Meslekî yeterlilik

Said Nursî'ye göre, kişinin ilgi, istidat ve yeteneklerine göre uygun bir alana (mesleğe) yönlendirilmesinden sonra herkes kendi seçtiği meslek ve branşında ihtisas sahibi olmalıdır. Çünkü 'yapan bilir, bilen konuşur'. Yani 'bir kişi işini ne kadar çok iyi bilirse o kadar kolay ve kaliteli yapar'. Bir şahıs çok meslekte ihtisas sahibi olamaz. Zira, 'umuma el atmak, umumu terk etmek demektir'. Bundan dolayı kişi seçtiği mesleğin tüm inceliklerini bilmeli ve bunda son derece maharet kazanmalıdır. Said Nursî, buna şu misali verir: "Her bir ihtiyaçta o san’atta mütehassıs olana müracaat etmek gerekir."

Nursî, "Saat bozulunca terziye gidilmez demektedir." Şu sözler de Bediüzzaman'a aittir: "Her mesleğin ehl-i ihtisasına itimat etmek gerekir." "Mesaileri tanzim etmek Allah'ın kâinatta koyduğu bir kanundur.", "İnsan bir ilaca muhtaç olsa tabibe gider, hendese için mühendise gider, mühendisten nakleder, mesele-i şer'iyye müftüden haber alınır."

Ayrıca bu konu Kur'ân-ı Kerim'de, "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?", "Eğer bilmiyorsanız bir bilene sorunuz" ve "İşi ehline veriniz" ayetleriyle ifade edilmektedir.

İhtisaslaşma ve işbölümü

Bediüzzaman ferdi kabiliyetlerin ortaya çıkarılması gerektiği meyanında, herkesin fıtratına uygun bir iş yapması ve ona yönlendirilmesi gerektiği açısından “taksimü'l-'amal” kanunu üzerinde büyük bir ehemmiyetle durmaktadır. Bediüzzaman'a göre, kâinatta hakim olan terakki ve tekemmül kanunu 'taksimü'l-amal' kaidesinden ortaya çıkmıştır. Bu kanuna itaat etmek farz iken ne yazık ki tamamen itaat edilmemiştir. Şöyle ki: Fıtratımızda ekilen yetenek ve meyillerimizle, 'taksimü'l-amal' kaidesine uyarak fen ve ilimlerde mütehassıs olarak farz-ı kifayeyi yerine getirmekle mükellef iken, yalancı bir hırs ve gösteriş merakıyla o yeteneklerimizi söndürdük. Allah'a isyan eden cehenneme girmeye müstahak olduğu gibi, hilkat denilen fıtrî şeriatın emrine uymadığımızdan cehalet cehennemine düşmeye müstahak olduk. Bizi bu azaptan kurtaracak olan da bu kanunla amel etmektir. Çünkü seleflerimiz bu kanunla amel ederek ilimlerin cennetlerine dahil oldular."

Hizmet içi eğitim

Nursî'ye göre, mevcut bilgi, durum ve materyal ile yetinmek eksik bir yaklaşımdır. İnsan daima öğrenmeye muhtaçtır. İnsan dünyaya gelişinde her şeyi öğrenmeye muhtaç ve hayat kanunlarına cahil, hatta yirmi senede hayat şartlarını tamamen öğrenememektedir. Belki ömrünün sonuna kadar öğrenmeye muhtaç gayet zayıf ve aciz bir surette dünyaya gönderilmiştir.

Sürekli yenilenmek gerekir. Her insan mesleği ile ilgili yeni gelişmelerden ve değişikliklerden mutlaka haberdar ve mesleğinin her aşamasında yeniliklere her zaman açık olmalıdır. Bunu meslektaşları ve alanının uzmanlarıyla belli aralıklarla işbirliği yapmak suretiyle yerine getirebilir. Hizmet içi eğitim, hemen her alanda ihmal edilmemesi gereken bir unsurdur.

Ayrıca, "meslekî yönlendirme yalnız belli yaşlardaki öğrencilere belli yıllarda götürülen bir yardım olmamalıdır" ilkesinden yola çıkılarak meslekî yönlendirme konusunda son yıllarda sıkça uygulanan meslekî gelişme kavramı üzerinde önemle durulmalıdır. Bu kavram mesleğe yönelme, meslek seçimi, mesleğe giriş, mesleğe uyum, meslekte gelişme ve meslekte emekli oluşu da içine alır. Bu açıdan ele alındığında mesleki yönlendirme, okul sürecini aşan, bireyin kariyer gelişimini izleyen bir hizmet yelpazesi olarak görülmelidir.

Sonuç

Bir insanın kabiliyetine göre, yapabileceği bir işe odaklanarak onda maharet ve ihtisas sahibi olması hayatta daha başarılı ve mutlu olmasını sağlar. Yeteneğe göre eğitim ve meslek seçimi öğrenci odaklı eğitimin de temel prensibi olup maddî ve manevî terakkinin de esasıdır.

Her türlü manevî baskı ve yönlendirmeden uzak bir şekilde onun ilgi, istidat ve yeteneklerine uygun iş ve meslekler, çeşitli yönleriyle anlatılmalı, tanıtılmalı, nihayetinde tercih ve seçme hakkı kişiye bırakılmalıdır. Rehberlik anlayışının temeli budur. Başka bir ifadeyle "Akla kapı açmak fakat ihtiyarı elden almamak" gerekir.

Ana-baba ve büyükler olarak meslek ya da iş seçimi sürecinde çocuklarımızın sadece dünyalarını-dünyevî hayat ve mutluluğunu değil, aynı zamanda ebedî hayatlarını ve işin manevî boyutunu da düşünmek mecburiyetindeyiz.