İnsanlık Peygamberlere Muhtaçtır

Risale-i Nur Enstitüsü tarafından yayınlanan üç aylık fikir dergisi Köprü’nün yeni sayısı çıktı.Dosya konusu "Nübüvvet" olan derginin bu sayısı da, konuyu değişik boyutlardan ele alan ilim ve fikir adamlarınınyazılarından oluşuyor.

İnsanlık tarihinin başından bu yana varlığı ele alış biçimi iki şekilde gerçekleşmiştir.Bunlardan birisi, varlığı iki boyutlu olarak algılayarak Yaratan ve yaratılan boyutlarıyla kabul eden nübüvvet çizgisi;diğeri ise, varlığı sadece görünen alemden ibaret sayan maddeci, tabiatçı felsefenin yaklaşımlarıdır.

Nübüvvet çizgisi, "marziyyat-ı ilahiyye"yi yaratılanlara ulaştırmayı ifade eder.Peygamberler, Allah tarafından yaratılmışlar arasından, İlahi mesajın insanlara ulaştırılması için seçilmişinsanlardır. "Eşref-i mahlukat" olarak yaratılan insanların da en şereflileri onlardır. Peygamberlerin insanolmakla beraber, Şâri-i Hakiki’nin mesajını taşıma görevini üstlenmiş olmaları itibariyle, konumları sürekli tartışmakonusu olmuştur. Peygamberlere rububiyet veren anlayışlar -teslis akidesini kabul eden Hristiyanlar gibi- olduğu gibi, sıradanbir insan olarak algılayan kişiler de çıkmıştır. Peygamberleri sıradan bir insan gibi algılama çabası içindeolanlar için, Batı’nın pozitivist telakkilerinin etkili olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü, modern bilimintemellerini oluşturan Pozitivizm, görünen alem dışındaki faktörleri kabul etmez. Bu perspektif peygamberleri sıradaninsanlar konumuna düşürür. Halbuki peygamberler insandır; fakat, aynı zamanda nebidir, rasuldür; sıradan bir insan değildir.En başta "Yaratıcı’nın muhatabı olma" gibi bir özellikleri vardır. Pozitivizmin oluşturduğu zemin, bumuhatabiyeti yok sayarak, insan aklını dinden bağımsız düşünmeye iter ve varlığı bütün boyutlarıyla kuşatamayanyanlış bir temel sunar.

Peygamberleri doğru anlamayı güçleştiren faktörlerden birisi de "üç İsa" tiplemesidir. Hz.İsa’dan sonra gelenlerin yeni bir İsa portresi çizerek, Hıristiyanlık’taki Nebevi çizginin mihverinden çıkmasınaneden olmaları, Hz. Peygamberi (s.a.v) anlama da bir örnek olarak kullanamaz. Çünkü, Hz. Peygambere rububiyet atfeden Müslümanlar-çok az sayıdaki bazı marjinal gruplar istisna- yoktur. Ehl-i Sünnet’in Hz. Peygamber muhabbetini ifade eden söz, sembolve motiflerini, yanlış yorumlayarak Hz. Peygamber’in ubudiyetin sınırlarının dışında algılandığını iddia etmekde -kasıt değilse bile- büyük bir hata olarak ele alınmalıdır. Özellikle Hint yarımadasında yaşamış İslamalimlerinin bu konuda zaaf içinde oldukları müşahade edilmektedir. "Kur’an İslam’ı" söylemi ardına sığınanbu insanlar, Kur’an’ın peygamber vasıtasıyla yeryüzüne ulaştığını, İslam’ın da peygamberin söz ve tavırlarındanoluştuğunu bazan gözardı edebilmektedirler.

Peygamberliğin Müslüman algısındaki yerini, tartışan Mustafa Özcan ve Ömer Faruk Uysal, bu konudakiifrat ve tefritlere dikkat çekiyorlar. Özcan, İslam dünyasındaki tartışmaları analiz ederken, Uysal "ÜçMuhammed" adlı çalışmanın tenkidini yapıyor. Özcan, İslam aleminde Nübüvvete üç bakış açısı oluştuğunutesbit ediyor. Bunlar, "sevad-ı azam" denilen ana gövde, ifratı temsil eden Vehhabiler ve Selefiler ile tefrititemsil eden modernistlerdir. Yazara göre, sevad-ı azam Hz. Peygamberi bir model olarak görür; her davranışının insanlıkiçin bir örnek teşkil ettiğine inanır. Vehhabiler, "Hz. Peygamber’in mezarını ziyaret etmeyi şirk olarak görecekkadar ileri giderler; ayrıca, Peygamberimizin manevi tasarruf ve bereketiyle teberrükü, yani bereketlenmeyi yasaklıyorlar."İfrat grupları içerisinde değerlendirilen Selefiler de, "Siyer-i Nebiye, hayata ve dine baktıkları daracıkalandan bakıyorlar. Bundan dolayı taassup değil ama dinin alanını daraltma konusunda bazı modernistlerin ilham kaynağıolmaktadırlar." Tefriti temsil eden modernistlerin ise, ölçüleri dünya ve dünyevi gelişmelerdir. Bundan dolayıpeygamberlik ve Peygamberimizi dünyevi ölçülere vururlar. Bunlara göre peygamberimiz uhrevi ve manevi cihetle değil,sadece geriye bıraktığı dünyevi izlerle büyüktür. Peygamberler seçilmiş insanlar olmakla birlikte, olara göre üstünlüklerifiziki dehalarında yatmaktadır. Allah vergisinden ziyade başarıda beşeri özellik ararlar." Özcan’ın tasnifininörneklerini Uysal’ın çalışmasında bulmak mümkündür. Mesela, Miracı, "Levlake" sırrını pozitivizminetkisiyle oluşmuş telakkilerine sığdıramayanlar, bunları inkar etme yoluna gitmişler; değişik tevillerle Hz.Peygamberin bazı hadislerini inkar etme yolunu tercih etmişlerdir.

Her satırına, her sayfasına ilmik ilmik nübüvvet hakikatleri yerleştirilen Risale-i Nur Külliyatı, nübüvvetgerçeğini anlamak için önemli bir bakış açısı sunuyor. Bu bağlamda çalışma yapanlardan M. Nihat Derindere, A.Said Yargıcı ve Veysel Kasar nübüvvetin belli ilkeleri üzerinde duruyorlar. Derindere, peygambersiz bir din olamayacağıgerçeğini başlığına taşımış; "Eğer Allah’ı seviyorsanız…" ifadesini başlık yaparak Al-i İmranSuresinin 31. ayetinde mealen geçen "De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin"hakikatine telmihte bulunuyor. Yazar bu tasarrufu ile, peygambersiz bir Allah sevgisinin olamayacağını belirtirken,nebi-yaratıcı ilişkisinin ayrılmaz bir zaruret ve gereklilik olduğunu vurguluyor. Derindere, nübüvvetin insanlığınmihveri niteliğinde yüksek bir hakikati ifade ettiğini söyleyerek, insanlığın nübüvvete muhtaç olduğunu, Risale-iNur’da geçen şu cümle ile özetliyor: "sevkü’l insaniyet ve meyl-i tabiinin adem-i kifayeti (yetersizliği) ve nazarınkusuru ve tarık-ı akıldaki evhamın ihtilatı, (…) nev-i beşeri eşedd-i ihtiyaçla bir mürşid ve muallime muhtaçeder." Kasar’ın yazısı da insan yetersizliği üzerine kurgulanmış; insan aciz ve fakirdir; herşeyi yetersizmelekeleriyle idrak etme yeteneğine sahip değildir. Bundan dolayı varlığı idrak edip yorumlayabilmek için mutlakavahye yani nübüvvete dayanmak gerekmektedir. Süleyman Uludağ’ın Cenab-ı Hakkın her topluma bir peygamber göndermesininüzerinde durması burada üzerinde durulması gereken bir çalışmadır. Kasar’ın belirttiği insan yetersizliği Hakim-iMutlak’ın bu tasarrufu ile gidirilmiştir. Cenab-ı Hak her topluma bir peygamber göndermiştir. Bu hakikat Kur’an-ıKerim’de, "Biz her topluma bir resul gönderdik" ilahi fermanı ile beyan edilmiştir.

Hüdaverdi Adam, "İslam Kelamında Nübüvvet" konusunu enine boyuna analiz ediyor. Bu çalışma,Kasar’ın ve Fatıma Firdevs Adam’ın yazısı ile beraber okunduğu zaman, doyurucu bilgiler elde edilmiş olacaktır. Herüç yazıda da peygamberlerin ve peygamberliğin özellikleri hakkında bilgi verilmiş. Ayrıca, Fatıma Firdevs Adam’ın"Nebi ve Rasül" adlı çalışması, peygamber-kitap/vahiy ilişkilerini incelemek için önemli argümanlarsunuyor. Hüdaverdi Adam’ın yazısı içerisinde yer alan "Kadının Peygamberliği" bölümü de oldukça ilgi çekici.Üzerinde ihtilaf olan kadının peygamberliği konusunu merak edenlerin o satırlarda seyehat etmeleri gerekiyor.

Ferdin gündelik hayatı içerisinde nübüvvetin yerini arayan Muhammed Bozdağ, Derindere’nin Risale-i Nurkavramlarıyla çizdiği ontoloji muhayyilesini, kendi dünyasının gerçekleriyle kuruyor. Her iki yazıda da insanın varlıkkarşısındaki duruşu analiz ediliyor.

Hakan Yalman’ın Tıp ve Nübüvvet adlı çalışması A. Said Yargıcı’nın peygamberlerin maddi terakkidede önder olmaları konusuna yaptığı vurgunun somut bir göstergesi niteliğinde. Bu açıdan bakıldığı zaman, bütüngelişmeler nihai hudutlarının nübüvvetle çizildiği gibi tıp alanında en ileri seviyeyi peygamberler temsil etmişlerve hedef göstermişlerdir.

Köprü dergisinin Bahar/2001 sayısı bir güzelleme ile sona eriyor. Mahmut Kaplan’ın "Divan ŞiirindeHz. Muhammed" başlığını taşıyan bu yazısında, divan şairlerinin peygamberimize bakış açıları inceleniyor.Bir dönemin peygamber algılamasını izlemek isteyenler için nefis bir seyehat sunan bu çalışma, yer yer şiirlerle süslenerekrahat bir okuma imkanına kavuşturulmuş. Bu yazı derginin başından sonuna kadar ağır fikri analizlerden usananokuyucuya muhabbet-i nebevi ile ayrılma imkanı sunuyor. Biz de yazımızı bu çalışmada yer alan Şeyh Galib’indizeleriyle son verelim:

Bî-çâredir ümmetlerin isyânına bakma
Dest-i red urup hasret ile dûzaha kakma
Rahm eyle amân ateş-i hicranına yakma
Ez-cümle kulun Gâlib-i pür cürmü bırakma
Sen Ahmed ü Mahmud u Muhammedsin efendim
Haktan bize sultân-ı mü’eyyedsin efendim