Hadisler, Ahirzaman ve Kıyamet Alametlerini Neden Örtülü Haber Veriyor?

Peygamberimiz (a.s.m.), yüzlerce hadisinde ahirzaman ve kıyamet alametlerini, bilhassa Hz İsa, Mehdi veDeccal’i haber vermektedir. Bu hadisler, bazı sebeplere binaen ve ekseriyetle asıl manaları temsil ve teşbihler içinegizlendiğinden müteşabih hükmüne geçmiştir. “İlimde rasih olmayanlar”1 müteşabih hadislerdekigizli manaları anlamakta aciz kalınca, kendi akıl ve nefislerindeki zaafı/sakameti unutup doğrudan hadislere itirazetmekte, böylece kendilerini ve dinleyenlerini manevî zarara uğratmaktadır.

Mü’minlerin akidelerini bozmak kastıyla bir kısım “mülhidlerin” de ısrarla gündemegetirdikleri bu itirazların çürütülmesi ve ahirzamanla ilgili hadislerin doğru yorumlanması, günümüzün en önemliilmî ve imanî meselelerinden biridir. Bu sayede; hem hadislere yapılan itirazlar ortadan kaldırılarak”akidenin” bozulması önlenecek, hem itiraz edenler intibaha davet edilecek, hem de ahirzamanın “biçare”insanları bu kudsî ikaz, irşad ve teselliden mahrum kalmamış olacaktır. Ahirzamanın “en hakiki mürşidi”olan Risale-i Nur bu konuda herkesin anlayabileceği kolaylıkta izahlar taşımaktadır. Bu bağlamda; mesela Yirmi DördüncüSöz’ün Üçüncü Dal’ı, Beşinci Şua’nın Mukaddimesi, On Dokuzuncu Mektub’un Dördüncü Nükteli İşaret’i okunduğundabütün itirazlar anlamını yitirmekte ve meselenin esası aydınlanmaktadır. Biz bu yazıda, anılan bahislerdekiizahlardan hareketle ve kısaca konunun birkaç noktasına temas etmeye çalışacağız.

Ahirzamanda meydana gelecek olaylar ve kıyamet alametleri hadislerde ilk bakışta anlaşılması zorifadelerle anlatılır. Sözdeki gerçek anlamların temsil, teşbih, kinaye, telmih vs. altında gizlenmiş olması, Hz.Peygamberin hikmetli bir tercihidir. Bu tercihteki hikmeti tahkik etmeye çalışalım.

İman ve teklif, ihtiyar dairesinde bir imtihan, tecrübe ve müsabaka olduğundan, bununla ilgili nazarîmeselelerin, ihtiyarı ortadan kaldıracak şekilde açık olmaması gerekir.2 İstikbale ait haberler herkesikabule mecbur bırakacak şekilde verilirse, ervah-ı tayyibe ile ervah-ı safileyi birbirinden ayıracak “ölçü”ortadan kalkmış olur ki, bu da dinin hikmetine aykırıdır. Bu sebeple Peygamberimiz (a.s.m.), istikbalden perdeli olarakhaber vermektedir. Perdeli oluş o derecededir ki, ahirzamanın Deccal ve Süfyan gibi dehşetli şahısları bilekendilerinin hakiki mahiyetlerini bilmeyecektir.3

“Lâ ya’lemu’l-gaybe illallah” hakikati gereği biliyoruz ki, Resul-i Ekrem (a.s.m.), kendi kendinegaybı bilemez, yalnız Cenâb-ı Hakk’ın ona bildirdiklerini insanlara haber verirdi. Hem Hakîm, hem Rahîm olan Cenâb-ıHakk’ın hikmet ve rahmeti ise, gaybî olan şeylerin çoğunun örtülmesini ve müphem kalmasını gerektirmektedir. “Çünküşu dünyada insanın hoşuna gitmeyen şeyler daha çoktur; vukuundan evvel onları bilmek elîmdir. İşte bu sır içindirki, ölüm ve ecel müphem bırakılmış ve insanın başına gelecek musibetler dahi perde-i gaybda kalmış(tır).”4Ahirzamanda vukua gelecek acıklı ve dehşetli olayların örtülü bir üslupla haber verilmesinin ikinci hikmeti mü’minleriincitmemektir.

Cenâb-ı Hak, bu dünyadaki imtihan sırrına uygun olarak çok mühim bazı şeyleri diğerlerinin kıymetiazalmasın ve insanlar gaflete düşmesin diye kesretli eşya içinde saklamaktadır. Meselâ, Kadir gecesi Ramazan’da,duaların kabul edileceği vaad edilen vakti (saat-i icâbe-i duâyı) Cuma gününde, makbul velîsini insanlar içinde,eceli ömür içinde ve Kıyâmetin vaktini ömr-ü dünya içinde saklamış(tır).5 Çünkü eğer ecelinibildirseydi, insanlar ömrünün ilk yarısını gafletle ikinci yarısını dehşetle geçirecek, her iki hal de Rahmet veHikmete aykırı olacaktı. Mü’minin ahiret-dünya dengesini koruması, daima havf ve reca (korku ve ümit) arasındabulunması, yani her dakika hem hayata hem ölüme mazhar olması ecelin gizlenmesini iktiza etmektedir. Kıyamet de insan-ıekber olan dünyanın ecelidir. Eğer onun da vakti tam olarak bildirilseydi, o tarihten evvelki bütün asırlardakiinsanlar gaflete dalacak, yalnız kıyamet asrındakiler dehşette kalacaktı. Bu da hikmete aykırı olacağı içindir ki,”Hakîm-i Mutlak, kıyâmeti mugayyebât-ı hamseden olarak, ilminde saklıyor. İşte bu ibhâm sırrındandır ki, herasır, hattâ asr-ı hakikatbîn olan Asr-ı Saadet dahi dâimâ Kıyâmetten korkmuşlar. Hattâ bâzıları, ‘Şerâitihemen hemen çıkmış’ demişler(dir).”6

Kıyamet vaktinin ve ecelin gizlenmesi örneği bize, ahirzamanla ilgili haberlerin neden örtülübildirildiğinin çok önemli bir hikmetini göstermektedir. Bu “ipham” (örtülülük) ile her asırdaki insanlarınbu manalara ihtiyacı olduğu anlatılmakta ve böylece mü’minlerin havf ve reca ortasında bulunup ahirete ciddî çalışmasımaslahatı tahakkuk etmektedir. Her asırda Deccal ve Süfyan manası yaşamalıdır ki müslümanlar gaflete düşüp kendiasrının Deccal ve Süfyanına uymasın ve teyakkuzda bulunsun; Mehdi ve Hz. İsa’nın gönderilmesi hakikati her asırda yaşamalıdırki mü’minler dalalet karşısında yeise düşüp perişan olmasın ve iman ve Kur’an’a hizmet için vazife başına koşsun..Aksi olsa, yani ahirzaman ve kıyametle ilgili ya hiç haber verilmeyip bütünüyle gizlense ya da her şey açıkçabildirilseydi “maslahat-ı irşâd-ı umumi zâyi olurdu.”7

Yirmi Dördüncü Söz’ün Üçüncü Dal’ının Sekizinci Asıl’ında yer alan şu veciz ifade bizemeselenin aslını öğretmektedir: “Her zaman, her asır, kuvve-i mâneviyenin takviyesine medâr olacak ve yeistenkurtaracak Mehdî mânâsına muhtaçtır. Bu mânâda her asrın bir hissesi bulunmak lâzımdır. Hem gaflet içindefenalara uymamak ve lâkaydlıkta nefsin dizginini bırakmamak için, nifâkın başına geçecek müthiş şahıslardan herasır çekinmeli ve korkmalı.”

Buraya kadar örnek olarak zikrettiğimiz hikmetleri düşünce, ahirzaman hadiselerini ve önemli şahıslarınıhaber veren hadislerin neden “örtülü” anlamlar taşıdığını kolaylıkla anlayabiliyoruz. Unutmayalım; Hakîmve Rahîm olan Rabbimiz “ilimde rüsuh” verir ve biz de imanımızı inkişaf ettirirsek, akl-ı selimimizin önündekiperdeler açılacaktır.