Güzelliğe Farklı Bir Bakış

Risale-i Nur Enstitüsü tarafından üç ayda bir yayınlanan fikir dergisi Köprü, Yaz/2000 sayısınıestetik konusuna ayırdı. "Güzellik Felsefesi: Estetik" dosya başlığı ile okuyucuya sunulan dergide, estetikkonusu çeşitli yönleriyle ele alındı. Bugünün sosyal ve kültürel şartlarında kendi gündelik hayatınıbelirlemeye çalışan ferdin, popüler kültürün etkisiyle bunalmış ruhlarına bir çıkış noktası sunan bu dosya, alışkanlıklarımızarasından çıkmaya yüz tutan güzellikleri yeniden hatırlamamıza sebep olacak nitelikte.

Dergi, her sayıda olduğu gibi dosya konusu ile ilgili yazılar ve dosya dışı yazılardan oluşuyor.İslami kesimde estetiği kendisi için "mesele" edinmiş birçok müellifin çalışmaları olan dosyada öne çıkanbir husus; böyle çalışmaların—özellikle İslamî kesimde—yeteri kadar yapılmayışı veya niçin yapılmadığıhususudur. (Köprü dergisi bu çerçevede İslam ve Sanat’tan sonra ikinci dosyasını hazırlamakla bu konudaki kararlılığınıgöstermiş oluyor.) Bu sorunun cevabı İslam toplumlarında estetiğin, teorik/felsefi analizlerden çok; gündelik hayatınyaşanan motifleri olarak algılanmasıyla ilişkilendirilebilir. Konunun bir başka yönü de "ülfet perdesi" ilebelirlediğimiz hayat tarzlarımızın içinde estetik ve duyarlılığın ne kadar yer aldığı sorusudur. Bugünün tüketimtoplumlarında, hassasiyetlerini yitirmiş varlığı/güzelliği sorgulama kabiliyetini kaybetmiş fertlerin, elbetteestetik ve duyarlılığa ayıracak vakitleri/eğilimleri yoktur. İnsana tükettiği kadar değer veren bir mentaliteninestetik anlayışı da tüketim çerçevesinde şekillenecektir. Murat Çetinkaya’nın "Tüketim ÇağındaEstetik" başlıklı yazısında vurguladığı gibi, "Böylesine baş döndürücü bir hızla değişen dünyadagüzele dair yargıların ve estetik kaygıların yerinin ne olabileceği düşünüldüğünde, ilk bakışta dünyanın gündeliğine,maddenin sınırlarına takılıp kalmış kitlelerin bu yöndeki hislerinin ve düşünüş melekelerinin iptal edilmişolduğu fikri doğuyor. Sanki bu kirli dünyada estetiğin adı bile bilinmezmiş gibi geliyor" Belki de estetiğe yenibir form buluyoruz: Herkesin aynı elbiseyi "güzel" kabul ettiği, aynı taddaki yemeği beğendiği, aynı şekildeformatlanmış yaşam alanlarında "güzellik"in arandığı bir toplum; George Ritzer’in dediği gibi:McDonald’slaştırılan bir estetik. Bu karmaşa içerisinden başımızı kaldırırsak estetiğin başka boyutlarını daokuyabiliriz.

Yazılarda kavramlaştırma üzerine bir hayli değerlendirme bulabiliyoruz. Selim Sönmez’in yazısında,Grekçe bir kelime olan estetiğin, Batı medeniyetinde muhteva kazanarak kavramsallaştığı belirtilerek, diğer kültürlerinbu kelimeyi ele alıp kendi kültürleri için kullanmalarının mümkün olmadığı belirtiliyor. Yazısını münhasıranbu konuya ayıran Ahmet Turan Alkan, İslam sanat ve estetiği kavramının doğru bir kullanım olmadığını vurguladığıçalışmasında, estetik ve sanatın evrensel bir olgu oluşuna dikkat çekiyor. İslam sanatı kavramını "kültürelbir tortu" olarak ele alan Alkan’ın bu yazısının tartışmaya açık yanları olduğunu düşünebiliriz. Alkan’ınbir müminin muhatap olduğu dinin sınırlarının hadlerle çizildiği gerçeğine vurguda bulunarak, "…Bir mescidinİslamî ve insanî hadlere göre mutlaka taşıması gereken şekil şartı, o binanın temiz olması ve saf düzeninin kıbleyedönük tarzda tasarlanmasından ibarettir. Bu husustaki ‘had’di "Efendimiz" (a.s.m) koymuştur: ‘Bütün yeryüzübize mescid ve sebeb-i taharet kılındı’. Mescidlerimizin kubbe, minare, kemer, kasnak, minber, kürsü, son cemaat yerigibi şekil şartlarına illa itaat etmesi yolundaki yaygın kanaat kültürel bir tortudan ibarettir." demektedir. Herne kadar "kültürel tortu" kavramında küçümseyici bir tutum olmadığını belirtiyor ise de; Alkan bu yaklaşımıile alışılmışın dışında bir tespitte bulunuyor. Bu konudaki değerlendirmeyi okuyucuya bırakarak konunun tarihiarkaplanına geçmek istiyorum.

Teorik olarak ilk kez "Güzel nedir?" diyerek cevap arayan kişi Platon’dur. Platon’un özellikleşiire ilişkin düşünceleri çerçevesinde estetiği ele alan Durmuş Hocaoğlu, Platon’un "ideal site"sinde şiiriyasaklamasını, "saf ve temiz bir tanrı inancını zedelemesine" bağlar. Putperestliği savunmaya, yaymaya çalışanşairlerin böylece yanlış düşünceleri şehre giremeyecektir. İslam’daki tasvir yasağı da benzer nedenle açıklanır.Resimin şirk endişesi taşıdığı için yasaklanması, Platon’un kaygılarıyla aynıdır. Hocaoğlu’nun yazısında,nihai olarak Necip Fazıl gibi şairleri eğer Platon görseydi, şiiri yasaklamazdı tezine ulaşılmaktadır. Hocaoğlukendi fikri olarak da şu hükmü ortaya koyuyor: "Mutlak hakikat Allah’tır. Ve şiirin, ister Ona inanan ve isterinanmayan elinde, ister bilerek ve ister bilmeyerek, onu aramaktan başka vazifesi yoktur. Şiir, Allah’ı sır ve güzellikyolundan arama işidir."

Dosya yazılarının çoğunu Bediüzzaman Said Nursi’nin eserlerindeki estetik yaklaşımları inceleyen yazılaroluşturmaktadır. Risale-i Nur’da, bütün yaratılmışı değerlendirmeye alan bir anlayış vardır. Selim Sönmez’inbelirttiği gibi, Risale-i Nur’da varlık üzerindeki tartışmalar kaldırılarak her şeyin var olduğu kabul ediliyor. Varolanın güzelliği ikinci kabulü oluşturuyor. Buna göre, yaratılan her şey güzeldir. Üçüncü aşama ise, güzelolan sanatın güzellik sıfatına sahip bir sanatkarı vardır. Varlıktaki güzellikler ancak o sanatkarın güzelliklerininyansımasıdır. Dolayısıyla hakiki güzellik sahibi Cemal-i Mutlak’tır. Bu yazıda önemli bir nokta da insanların yaptığısanatın nasıl yorumlanması gerektiği konusudur. Konuyu varlık ve yokluk çerçevesinde ele alan Senai Demirci,"Varlık, ancak Allah adına mümkündür. Varlığın varoluş temelleri esmadır. Hakiki hakaik-i eşya Esma-i Hüsnadır.

Varlık yokluğa esmanın tecellileri üzerinde galebe eder. Güzellik esma ile başlar, varlık ve hayırAllah’ın ismi ile başlar, realize olur." diyerek "İman nihai tahlilde estetik bir eylemdir" hükmüne ulaşır.Mustafa Oral’ın "tevhid estetiği" şeklinde tesmiye ettiği bu durum, "Allah’ın varlıklar dünyasındatecelli ettirdiği delil, isim ve sıfatların tevhid menfezinden değerlendirilmesi" dir. "Güzel isimler Allah’aaittir" mealindeki ayeti nazarlara sunan Atilla Yargıcı, "Güzellik Allah’ın bütün isimlerine sirayet eden birruh gibi olmuş kendi boyasını onlara vermiştir. Allah bu güzel isimlerle müsemmadır. Allah’ın bu güzel isimlerikainatta tecelli eden isimlerdir. Elbette bu güzel isimlerin tecellileri, akisleri de ‘güzel’ olacaktır." diyerekvarlığın Esma-i İlahiyenin tecellisi olmakla değer kazanacağını tesbit eder. "Ben bir gizli hazine idim.Bilinmek istedim. Kainatı yarattım. Taa, onunla kendimi bileyim." hadis-i kudsisini nakleden Kemal Gurulkan, "İnsan,kainatı ve kendisini seyretmek sureti ile nakış nakış işlenmiş olan güzelliklerin ardındaki hikmet sahibi Yaratıcıyıtanıyacak, gerek bütün bu güzelliklerin yaratılmış olmasına ve gerekse yaratılan bu güzellikleri görüp işitebileceği,hessedebileceği organları kendisine bahşettiği için yüce Yaratıcısına şükredecektir" demektedir. Yazısına"Sonsuzluğun Yankısı" adını veren Taha Çağlaroğlu, varlık üzerinde ebedi olanın izlerini arar. Hz.Peygamber’in (s.a.v) kabirde açılmış bir delik görmesi üzerine, bunun kapatılmasını istemesini, yaşayanların gözlerinirahatsız edeceği için istediğini ifade ederek, estetiğin İslam tarihindeki köklerini bulmaya çalışır.

Risale’nin çeşitli edebiyat dallarına dair görüşünü inceleyen Murat Sönmez, şu hükme ulaşır:"Hem genel anlamda sanat ve estetik değer dinin yerini almamalıdır; şiirlerde şekil muhtevayı sınırlamamalıdır.Asıl söylemek istenen şey, söyleme biçimine feda edilmemelidir. Şekil belirleyici olmamalı; muhteva, kendi biçiminikendisi doğurmalıdır."

Köprü’nün Yaz/2000 sayısına dair bu ipuçlarını verdikten sonra sizleri derginin sayfaları arasındabulacağınız çeşitli güzellik yaklaşımlarını yaşamaya davet ediyoruz.