Bayramın bize anlattıkları

Kadir AYTAR

Bayramlar neşe ve sevinç kaynağımızdır. Millî bayramlar millet olarak bir sıkıntılı dönemden geçilip zafere kavuşulduğu zamanlar; dinî bayramlarımız da, özellikle Ramazan Bayramı, bir ay boyunca Allah rızası için oruç tutulduktan sonra mükâfât olarak kutlanmaktadır.

Bayram kelimesi Türkçe bir kelimedir. Göktürkçede “badram” şeklindedir. Oğuz Türkçesine geçiş döneminde “d” sesinin “y”ye sesine dönüştüğü ve “bayram” şekliyle bugüne kadar eriştiği görülmektedir. TDK’nın Yeni Tarama Sözlüğü’nde Kurban Bayramı için “Küçük Bayram” anlamına gelen “kiçi/giçi/kici bayram” tabiri kullanılmaktadır. Ramazan Bayramı da —böyle bir tabir görmedim ama, üstü kapalı olsa gerek—“Büyük Bayram” anlamında olmalıdır. Arapçası da “İyd-i Fıtır” dır.

Dinî bayramlar, milletimizin birlik ve beraberliğine vesiledir. Bayram günleri, ulvî duyguların coştuğu, sevgi ve saygının mü’minler arasında canlandığı güzel günlerdir. Bayramda dargınlar barışır, barıştırılır, yetimler, fakirler, garipler ve çocuklar sevindirilir, yardıma muhtaç olanlara yardım edilir, aile büyükleri, eş-dost, akraba ve komşular ziyaret edilir, gönülleri alınır. Bu arada kabir ziyaretleri yapılarak ecdad ve şehitlerimizin ruhlarına Fatihalar gönderilir.

Ramazan ve Kurban Bayramları Hicretin 2. yılından itibaren idrak edilmeye başlanmış; “Bu günümüzde yapacağımız ilk şey namaz kılmaktır” mealindeki hadise dayanarak da namazları kılınmaya başlamıştır. Hz. Peygamber, “Arefe günü, kurban günü ve teşrik günleri biz Müslümanların bayramıdır. Bu günler, yeme içme günleridir” buyurmuştur.

Ramazan Bayramı, bağışlanmış olmanın bir sevinç işaretidir. Bu bağışlanma müjdesini insanlara melekler veriyor. Bu konuda Allah’ın Resulü (asm); “Ramazan Bayramı sabahı melekler yollara dökülür ve şöyle seslenirler: ‘Ey Müslümanlar topluluğu! Keremi bol olan Rabbinizin rahmetine koşunuz. O, bol iyilik ve ihsanda bulunur. Sonra onlara bol bol mükâfatlar verilir. Siz gece ibadet etmekle emr olundunuz ve emri yerine getirdiniz. Gündüz oruç tutmakla emr olundunuz, orucu tuttunuz ve Rabbinize itaat ediniz, mükâfatınızı alınız’. Bayram namazını kıldıktan sonra bir münadi şöyle seslenir: ‘Dikkat ediniz, müjde size! Rabbiniz sizi bağışladı, evlerinize doğru yola ermiş olarak dönünüz. Bayram günü mükâfat günüdür. Bugün semâ âleminde mükâfat günü olarak ilân edilir” buyurmuştur

Yine Resulullah (asm); “Bayramınızı tekbir getirmek suretiyle süsleyiniz.” buyurmaktadır. Nitekim, yeryüzünde sayısı milyarlara varan Müslümanın aynı anda tekbir getirdiklerini düşündüğümüzde, karşımıza muhteşem bir tablo çıkmaktadır. Yeryüzü âdetâ tek bir ağız olmakta, tekbir getirip namaz kılar gibi bir hale bürünmektedir.

Bu mânâyı Bediüzzaman Hazretleri 17. Lem‘a’nın 9. Nota’sında şöyle ifade etmektedir: “Evet, eğer namazların arkasında, hususan bayram namazlarında, bir anda Allahu ekber diyen yüzer milyon insanların sesleri, âlem-i gaybda ittihad ettikleri gibi, âlem-i şehadette dahi birbiriyle ittihad edip içtima etse, küre-i arz tamamıyla büyük bir insan olup, azametine nisbeten büyük bir sadâ ile söylediği Allahu ekber’e müsavi geldiğinden, o muvahhidînin ittihadıyla bir anda Allahu ekber demeleri, küre-i arzın büyük bir Allahu ekber’i hükmüne geçiyor. Adeta bayram namazlarında âlem-i İslâmın zikir ve tesbihiyle zemin zelzele-i kübrâya mazhar olup, aktâr ve etrafıyla Allahu ekber deyip, kıblesi olan Kâbe-i Mükerremenin samimî kalbiyle niyet edip, Mekke ağzıyla, Cebel-i Arefe diliyle Allahu ekber diyerek, o tek kelime, etraf-ı arzdaki umum mü’minlerin mağaramisal ağızlarındaki havada temessül ediyor. Birtek Allahu ekber kelimesinin aks-i sadâsıyla hadsiz Allahu ekber vuku bulduğu gibi, o makbul zikir ve tekbir, semâvâtı dahi çınlatıp berzah âlemlerine de temevvüç ederek sadâ veriyor.”

Bayrama hazırlık yapmak, temiz ve güzel elbiseler giymek, gusletmek, dişleri temizlemek, güzel kokular sürmek, güleryüzlü olmak, Ramazan Bayramı namazı öncesinde hurma vb. tatlı bir şeyler yemek, yani kısacası, sünnet çerçevesinde kutlamak gerekir. Bunu yapmak aynı zamanda âdetlerimizi ibadete çevirebilir.

Yahya Kemal Beyatlı’nın “Süleymaniyede Bayram Sabahı” adlı şiirinde; “Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya/Giriyor birbiri ardınca, ilâhî yapıya” mısralarında ifade ettiği gibi “cedlerin mağfiret iklimine” girerek asırları, maddî ve mânevî âlemleri içine alan “Dili bir, gönlü bir, imanı bir insan” olarak kutlayabildiğimiz ölçüde bayramları daha çok anlamlandırabiliriz.