Sözler

Sözler, Birinci Mevkıfın Küçük bir zeyli, 818. sayfadasınız.

Birinci Mevkıfın küçük bir zeyli
Festemi' âyet: 1 اَفَلَمْ يَنْظُرُۤوا اِلَى السَّمَۤاءِ فَوْقَهُمْ كَيْفَ بَنَيْنَاهَا وَزَيَّنَّاهَا
ilâ âhir-i âyet...
ثُمَّ انْظُرْ اِلٰى وَجْهِ السَّمَۤاءِ كَيْفَ تَرٰى سُكُوتًا فِى سُكُونَةٍ، حَرَكَةً فِى حِكْمَةٍ * تَلَئْلُئًا فِى حَشْمَةٍ * تَبَسُّمًا فِى زِينَةٍ * مَعَ اِنْتَظَامِ الْخِلْقَةِ، مَعَ اِتِّزَانِ الصَّنْعَةِ * تَشَعْشُعُ سِرَاجِهَا * تَهَلْهُلُ مِصْبَاحِهَا، تَلَئْلُؤُ نُجُومِهَا، تُعْلِنُ ِلاَهْلِ النُّهٰى، سَلْطَنَةً بِلاَ اِنْتِهَۤاءٍ * 2
اَفَلَمْ يَنْظُرُۤوا اِلَى السَّمَۤاءِ فَوْقَهُمْ كَيْفَ بَنَيْنَاهَا وَزَيَّنَّاهَا...
ilâ âhir-i âyet...
Bu âyetin bir nevi tercümesi olan
ثُمَّ انْظُرْ اِلٰى وَجْهِ السَّمَۤاءِ كَيْفَ تَرٰى سُكُوتًا فِى سُكُونَةٍ
tercümesidir.
Yani, âyet-i kerime, nazar-ı dikkati, semânın ziynetli ve güzel yüzüne çeviriyor. Tâ, dikkat-i nazar ile, semânın yüzünde fevkalâde sükûnet içinde bir sükûtu görüp, bir Kadîr-i Mutlakın emir ve teshiriyle o vaziyeti aldığını anlasın. Yoksa, eğer başıboş olsaydılar, birbiri içinde o dehşetli hadsiz ecram, o gayet büyük küreler ve gayet sür'atli hareketleriyle öyle bir velveleyi çıkarmak lâzımdı ki, kâinatın kulağını sağır edecekti. Hem öyle bir zelzele-i hercümerc içinde karışıklık olacaktı ki, kâinatı dağıtacaktı. Yirmi camus birbiri içinde hareket etse ne kadar velveleli bir hercümerce sebebiyet verdiği malûm. Halbuki, küre-i arzdan bin

Birinci Mevkıfın küçük bir zeyli Festemi' âyet: 1 اَفَلَمْ يَنْظُرُۤوا اِلَى السَّمَۤاءِ فَوْقَهُمْ كَيْفَ بَنَيْنَاهَا وَزَيَّنَّاهَا ilâ âhir-i âyet... ثُمَّ انْظُرْ اِلٰى وَجْهِ السَّمَۤاءِ كَيْفَ تَرٰى سُكُوتًا فِى سُكُونَةٍ، حَرَكَةً فِى حِكْمَةٍ * تَلَئْلُئًا فِى حَشْمَةٍ * تَبَسُّمًا فِى زِينَةٍ * مَعَ اِنْتَظَامِ الْخِلْقَةِ، مَعَ اِتِّزَانِ الصَّنْعَةِ * تَشَعْشُعُ سِرَاجِهَا * تَهَلْهُلُ مِصْبَاحِهَا، تَلَئْلُؤُ نُجُومِهَا، تُعْلِنُ ِلاَهْلِ النُّهٰى، سَلْطَنَةً بِلاَ اِنْتِهَۤاءٍ * 2 اَفَلَمْ يَنْظُرُۤوا اِلَى السَّمَۤاءِ فَوْقَهُمْ كَيْفَ بَنَيْنَاهَا وَزَيَّنَّاهَا... ilâ âhir-i âyet... Bu âyetin bir nevi tercümesi olan ثُمَّ انْظُرْ اِلٰى وَجْهِ السَّمَۤاءِ كَيْفَ تَرٰى سُكُوتًا فِى سُكُونَةٍ tercümesidir. Yani, âyet-i kerime, nazar-ı dikkati, semânın ziynetli ve güzel yüzüne çeviriyor. Tâ, dikkat-i nazar ile, semânın yüzünde fevkalâde sükûnet içinde bir sükûtu görüp, bir Kadîr-i Mutlakın emir ve teshiriyle o vaziyeti aldığını anlasın. Yoksa, eğer başıboş olsaydılar, birbiri içinde o dehşetli hadsiz ecram, o gayet büyük küreler ve gayet sür'atli hareketleriyle öyle bir velveleyi çıkarmak lâzımdı ki, kâinatın kulağını sağır edecekti. Hem öyle bir zelzele-i hercümerc içinde karışıklık olacaktı ki, kâinatı dağıtacaktı. Yirmi camus birbiri içinde hareket etse ne kadar velveleli bir hercümerce sebebiyet verdiği malûm. Halbuki, küre-i arzdan bin