Kastamonu Lahikası

Kastamonu Lahikası, 68. Mektup, 128. sayfadasınız.

kahramanlarını Risale-i Nur'a ihsan eden Cenâb-ı Hakka hadsiz hamd ve şükrederim.
Sizlere de o mübarek kitapların yazıları herbir harfine mukabil Cenâb-ı Erhamürrâhimîn on hasene ihsan eylesin diye niyaz ediyorum.
Hakikaten Hüsrev'in infikâki beni çok müteessir etmişti. Fakat Tahirî o parlak kalemiyle benim o teessüratımı izale eyledi. O bütün efrad-ı ailesiyle, peder ve validesiyle Risale-i Nur'un has talebeleri içinde her vakit hissedar olacaklardır.
Hem bu Tahir'in yüzünden bugünden itibaren Atabey'de, İslâmköyü, Sav köyü, Kuleönü karyeleri gibi Nurs karyesine arkadaş olup umum manevî kazancımıza hissedar oldu.
Isparta'nın Hafız Ali'si Kâtip Osman'ın elhak ikinci bir Hüsrev olduğuna benim de kanaatım geldi. Cenâb-ı Hak, onu ve Mehmed Zühtü gibi çok fedakârları ve Risale-i Nur'un hakiki sahiplerini Isparta'ya ihsan eylesin. Âmin.
Mübareklerin kahramanlarından Büyük Abdurrahman'ın (Küçük Ali'nin), Hafız Mustafa'nın faaliyet ve gayretleri ve Hafız Mustafa'nın bu defaki mektubundaki bazı noktaları beni sürur yaşıyla ağlattırdı. Yalnız bu kadar var ki, bir zarf içinde gönderilen yirmi beş banknot bulundu, kimin zarfından olduğunu bilemedik.
Bilirsiniz ki, bütün ömrümde kimseden hediyeleri kabul edemiyorum. Hattâ Rüşdü'nün bu defaki hediyesini reddedip hatırını kırdım, geri çevirdim. Cenâb-ı Hak beni muhtaç bırakmıyor. İnsanlara da muhtaç etmiyor. Beni merak etmeyiniz. Fakat, Mübarekler Heyetinde öyle bir şahs-ı mânevî hissediyorum ki, kaidemi ona karşı muhafaza edemiyorum. O şahs-ı mânevîyi kızdırmamak ve rencide etmemek için, yalnız o paradan borç olarak beş lirayı bu bayram umur-u hayriyesine sarf etmek için kabul ettim. Yirmisini Sabri vasıtasıyla ve namıyla geri gönderip iade ediyorum, gücenmeyiniz. Ve bilhassa ( حسن.ع.م ) gayet

kahramanlarını Risale-i Nur'a ihsan eden Cenâb-ı Hakka hadsiz hamd ve şükrederim. Sizlere de o mübarek kitapların yazıları herbir harfine mukabil Cenâb-ı Erhamürrâhimîn on hasene ihsan eylesin diye niyaz ediyorum. Hakikaten Hüsrev'in infikâki beni çok müteessir etmişti. Fakat Tahirî o parlak kalemiyle benim o teessüratımı izale eyledi. O bütün efrad-ı ailesiyle, peder ve validesiyle Risale-i Nur'un has talebeleri içinde her vakit hissedar olacaklardır. Hem bu Tahir'in yüzünden bugünden itibaren Atabey'de, İslâmköyü, Sav köyü, Kuleönü karyeleri gibi Nurs karyesine arkadaş olup umum manevî kazancımıza hissedar oldu. Isparta'nın Hafız Ali'si Kâtip Osman'ın elhak ikinci bir Hüsrev olduğuna benim de kanaatım geldi. Cenâb-ı Hak, onu ve Mehmed Zühtü gibi çok fedakârları ve Risale-i Nur'un hakiki sahiplerini Isparta'ya ihsan eylesin. Âmin. Mübareklerin kahramanlarından Büyük Abdurrahman'ın (Küçük Ali'nin), Hafız Mustafa'nın faaliyet ve gayretleri ve Hafız Mustafa'nın bu defaki mektubundaki bazı noktaları beni sürur yaşıyla ağlattırdı. Yalnız bu kadar var ki, bir zarf içinde gönderilen yirmi beş banknot bulundu, kimin zarfından olduğunu bilemedik. Bilirsiniz ki, bütün ömrümde kimseden hediyeleri kabul edemiyorum. Hattâ Rüşdü'nün bu defaki hediyesini reddedip hatırını kırdım, geri çevirdim. Cenâb-ı Hak beni muhtaç bırakmıyor. İnsanlara da muhtaç etmiyor. Beni merak etmeyiniz. Fakat, Mübarekler Heyetinde öyle bir şahs-ı mânevî hissediyorum ki, kaidemi ona karşı muhafaza edemiyorum. O şahs-ı mânevîyi kızdırmamak ve rencide etmemek için, yalnız o paradan borç olarak beş lirayı bu bayram umur-u hayriyesine sarf etmek için kabul ettim. Yirmisini Sabri vasıtasıyla ve namıyla geri gönderip iade ediyorum, gücenmeyiniz. Ve bilhassa ( حسن.ع.م ) gayet