Züleyha

Güzelliği ve Yusuf Aleyhisselam’a olan aşkı ile bilinen Züleyha ile ilgili bilgiler, önemli ölçüde Kur’an-ı Kerim’in Yûsuf Sûresi’nde geçen kıssaya dayanmaktadır. Sözü edilen sûrede ismi zikredilmemekle birlikte kendisinden söz edilmektedir. Yusuf Aleyhisselam’ı çocuk yaşta yanlarına alıp büyütmeleri, daha sonra kendisine aşık olması, yakınlaşma teklifinin Yusuf Aleyhisselam tarafından zindana atılma pahasına da olsa reddedilmesi, nihayetinde evlenmelerine kadar geçen hadiseler ibret verecek şekilde tafsil edilmektedir.

Risale-i Nur’da, Züleyha’ın Yusuf Aleyhisselam ile aralarında geçen hadiselere değinmeden, Züleyha’nın “aşk”ı ile Yakup Aleyhisselam’ın oğluna olan “şefkat”i karşılaştırılmakta ve şefkatin ne kadar üstün olduğuna vurgu yapılmaktadır.

Züleyha’nın ilk hayatı hakkında fazla bir bilgi yoktur. Mevcut bilgiler Yusuf Aleyhisselam’ın yanlarına gelmesi ile başlamaktadır. Bilindiği gibi, Yusuf Aleyhisselam kendisini kıskanan kardeşleri tarafından Kenan Kuyusuna atılmış, gömleği alınarak bir kuzunun kanıyla bulanmış ve babaları Yakup Aleyhisselam’a kardeşlerinin bir kurt tarafından parçalandığı söylenerek teslim edilmiştir. Sevgili oğlunun gömleğini alan Yakup Aleyhisselam, “Süphanallah! Ne acip ve halim selim bir kurtmuş ki, oğlumu yemiş de gömleğini yırtmamış” diyerek yalanlarını yüzlerine vurmuştur.

Kuyuya atılan Yusuf Aleyhisselam, Kenan Kuyusu civarında konaklayan kervancılar tarafından bulunmuş ve Mısır’a götürülerek köle olarak satılmıştır. Yusuf Aleyhisselam, maliye ve bir çeşit başbakanlık görevlerini yürüten ve “Mısır Azizi” ünvanı ile anılan Kıtfîr tarafından satın alınmıştır. Dönemin Mısır Azizi olan Kıtfîr, aynı zamanda Züleyha’nın da kocasıdır. Kıtfîr Yusuf’u alarak evine götürmüş ve böylece Züleyha ile tanışmaları ve karşılaşmaları “köle-sahip” münasebetiyle başlamıştır.

Köle olarak satın alınan ve henüz çocuk olan Yusuf’a köle muamelesi yapılmamış ve kendi evlatları gibi bakılıp ilgi gösterilmiştir. Kıtfîr ve Züleyha Yusuf’a öz evlatları gibi bakıp büyütmüşlerdir. Ancak Yusuf Aleyhisselam büyüyüp geliştikçe Züleyha’nın ona karşı olan hissiyatı değişmeye başlamış ve kendisine aşık olmuştur. Bu aşk zamanla şiddetlenmiştir. Yusuf Aleyhisselam ise kendisine öz evlatları muamelesi yapan bu aileye her zaman en büyük saygı ve hürmeti, dürüstlüğü göstermeye devam etmiştir.

Züleyha’nın ismini belirtmeyen Kur’an-ı Kerim, kıssa hakkında ayrıntılı bilgi vermektedir; evinde bulunan Yusuf’tan murat almak isteyen Züleyha, hiç kimsenin olmadığı bir zamanda kapıları kapatarak Yusuf’u yanına çağırdı. Kimsenin olmadığını ve kendilerini görmeyeceklerini de belirtti. Ancak Yusuf Aleyhisselam, “Allah’a sığınırım. Kocan benim efendimdir; burada bana güzel bir yer verip güzelce bakmışken ben ona hıyanet edemem. Zalimler asla kurtuluşa ermezler” (Yûsuf 12/23) şeklinde mukabelede bulunarak teklifini reddetti.

Yusuf Aleyhisselam hemen kapıya yönelip hızla hareket etti. Aynı anda harekete geçip arkasından koşan Züleyha yetişip gömleğinden yakaladı ve gömleğini yırttı. Kapı önüne geldiklerinde ise Züleyha’nın amcası ve kocası ile karşılaştılar. Hemen kendini toparlayan Züleyha kocasına, “Senin ailene kötülük yapmak isteyen birisi için hapsedilmekten veya acıklı bir azaptan başka ceza var mıdır?” (Yûsuf 25) demek suretiyle Yusuf Aleyhisselama iftirada bulundu. Oysa ki, isnat ettiği ithamı, hapis ve her hangi bir ceza değil, anında idamı gerektirecek mahiyette bir suçu ihtiva etmekteydi. Dolayısıyla buradan da tutarsızlığı dikkat çekmekteydi. Buna karşılık Yusuf ise, “Benden muradını almak isteyen odur” (Yûsuf 26), diyerek iftirayı kabul etmedi.

Kıtfîr ile birlikte bulunan yakını ise, “Eğer Yusuf’un gömleği önden yırtılmışsa kadın doğru söylemiştir; o ise yalancılardandır. Gömleği arkadan yırtılmışsa o zaman kadın yalan söylemiştir; o ise doğru söyleyenlerdendir” (Yusuf 26-27) demek suretiyle olaya hakemlik yaptı. Gömleği inceleyen Kıtfîr Züleyha’ya “Şüphesiz bu sizin hilelerinizdendir. Siz kadınların hilesi ise pek büyüktür” diyerek yalanını yüzüne vurdu. Olayın duyulmasını istemediklerinden kimseye anlatmamasını Yusuf’a tembihlediler. Ancak, olay duyuldu ve bazı kadınlar Züleyha hakkında ileri geri konuşmaya başladılar:

“Azizin hanımı kölesinden muradını almak istiyormuş. Sevgisi onun yüreğine işlemiş. Biz o kadını ap açık bir sapıklıkta görüyoruz” (Yûsuf 30), demeye başladılar. Dedikodulardan rahatsız olan Züleyha, söz konusu kadınlara haber yollayarak evine davet etti. Sofra düzenleyerek önlerine meyve koydu ve meyveleri soymaları için de bıçak verdi. Evinde topladığı kadınlar meyveleri yemeye başlayacakları sırada, Yusuf’a seslenerek, “Onların yanına çık” dedi. Karşılarına çıkan Yusuf Aleyhisselamı gören kadınlar güzelliği karşısında kendilerinden geçtiler ve meyve yerine farkına varmadan ellerini kestiler. O’na bakarak, “Allah için, bu bir beşer olamaz. Olsa olsa güzel bir melektir” (Yûsuf 31) dediler. Züleyha da, “İşte beni kınamanıza sebep olan kimse budur. Yemin ederim, ben ondan muradımı almak istedim de o iffetini korudu. Ona emrettiğimi yapmazsa muhakkak zindana atılacak ve muhakkak küçük düşenlerden olacak” (Yûsuf 32) diyerek düşüncelerini aktardı.

Yusuf Aleyhisselam zindanı tercih etti ve Züleyha’nın isteklerine karşılık vermedi. Yıllarca zindanda kaldı. Daha sonra Mısır kralının gördüğü rüyayı tabir etti. Akabinde zindandan çıkarılıp kral tarafından suçsuzluğu bir kez daha ortaya çıkarılan Yusuf Aleyhisselam, vefat eden Kıtfîr’in yerine Mısır Azizi oldu. Kral, kendisinin Peygamberliğini kabul edip iman etti. Ayrıca, kocası vefat eden Züleyha ile evlendirdi. Bu evlilikten iki erkek ve bir kız çocukları dünyaya geldi. Kıtfîr’in erkeklik duygusunun olmadığı, Yusuf Aleyhisselam ile evlendirilen Züleyha’nın hala bakire bulunduğu nakledilmektedir.

Kur’an-ı Kerim’de gerektiği kadarıyla ve birçok hikmete binaen aktarılan kıssanın teferruatı üzerinde durmayan Risale-i Nur da hadisenin aşk-şefkat boyutuna ve bunlar arasındaki duruma işaret edilmektedir. Bir taraftan Yusuf Aleyhisselama büyük bir aşk ile bağlanan Züleyha, diğer taraftan Yakup Aleyhisselamın oğluna olan büyük şefkati… Bediüzzaman, Yakup Aleyhisselamın parlak hissi ve muhabbetinin aşk değil şefkat olduğunu belirtirken, şefkatin aşktan çok keskin ve parlak, ulvi ve nezih olduğunu bu yönüyle de nübüvvete layık olduğunu belirtmiştir. Aşkın ise mecazi sevgililere ve yaratılmışlara şiddetli bağlılık olduğunu, dolayısıyla nübüvvete uygun düşmediğine dikkat çekmiştir. (Mektubat, 1994, s. 34) Kur’an-ı Kerim parlak bir şekilde Yakup Aleyhisselamın yüksek derecedeki şefkat hissiyatını, Züleyha’nın aşkından yüksek göstermek suretiyle şefkatin aşka olan üstünlüğünü veciz bir şekilde ortaya koymuştur.

Bediüzzaman, mecazi aşkı nübüvvete pek uygun görmeyen ve Yusuf’un sahip olduğu güzelliklerin uhrevi olduğu, ona olan muhabbetin de mecazi sevgililere olandan farklılık arzettiği şeklindeki, İmam-ı Rabbani yorumuna da karşı çıkmış ve bunun “tekellüflü bir tevil” (Mektubat s. 35) olduğunu belirtmiştir. Şefkatin çok kapsamlı olduğuna işaret etmiştir: “Bir zat, şefkat ettiği evlâdı münasebetiyle, bütün yavrulara, hattâ zîruhlara şefkatini ihata eder ve Rahîm isminin ihatasına bir nevi aynadarlık gösterir. Halbuki aşk, mahbubuna hasr-ı nazar edip her şeyi mahbubuna feda eder. Yahut mahbubunu îlâ ve senâ etmek için başkalarını tenzil ve mânen zemmeder ve hürmetlerini kırar. Meselâ biri demiş: ‘Güneş mahbubumun hüsnünü görüp utanıyor; görmemek için bulut perdesini başına çekiyor.’ Hey âşık efendi! Ne hakkın var, sekiz İsm-i Âzamın bir sahife-i nuranîsi olan güneşi böyle utandırıyorsun!” (Mektubat, s. 35)

Bediüzzaman, şefkatin halis olduğunu, karşılık beklemediğini, temiz olduğunu, en düşük mertebede olan hayvanların yavrularına olan şefkatinin dahi bir tavuğun kendini köpeğin ağzına atmasına yol açtığını belirtmiş; buna karşılık aşkın ücret ve mukabele istediğini, aşkın ağlamalarının da bir çeşit talep ve ücret istemek olduğunu ifade etmiştir.