Ziya Nur Aksun

Ziya Nur, 29 Mayıs 1930 tarihinde Konya’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini doğduğu şehirde yaptı. Orta öğreniminden sonra kaydını yaptırdığı Ankara Hukuk Fakültesi’nden 1955 yılında mezun oldu. Hukuk fakültesi mezunu olmakla birlikte mesaisini daha çok Osmanlı ve İslâm tarihini öğrenmeye ayırdı. Bu alanda önemli bir birikime sahip oldu. Günlük siyasi olayları irdeler ve eleştirirken söz konusu birikimini kullandı. Yazılarını tarihi muhakeme içinde ortaya koydu.

Osmanlı ve İslâm tarihi hakkındaki bilgileriyle bir cazibe merkezi oluşturan Ziya Nur’un etrafında her zümreden insanlar toplanmaya başladı ve sohbetlerinden istifade etmeye çalıştı. Memleketin meseleleriyle ilgili Dündar Taşer ve Erol Güngör ile yaptığı sohbetler kendisi tarafından kitaplaştırıldı. Bu eser Dündar Taşer’in vefatından sonra yayınlandı. Eserini Z. N. rumuzu ve Dündar Taşer’in Büyük Türkiyesi adı altında yayımladı. 1974 yılında neşredilen eserin altı baskısı yapıldı.

Ziya Nur’un hukuk fakültesindeki öğrenciliği sırasında Bediüzzaman ve eserleri hakkında bilgi sahibi olduğu ve yakından takip ettiği bilinmektedir. Hatta, Konya’da lise öğrenciliği sırasında Risâle-i Nur’u tanıdığı ve istifade ettiği nakledilmektedir. Eserlerin neşri konusunda da, öğrenciliği sırasında önemli bir gayretin içine girdiği ve çalıştığı görülmüştür. “Bediüzzaman Kimdir?” sorusunu cevaplayıp “Hukuk Fakültesinden Ziya Nur” imzasıyla yazdığı ve Risâle-i Nur’a dahil edilen bir yazısından bu neticeyi çıkarmak da mümkündür. Risâle-i Nur’da ismi, bu yazısı vesilesiyle zikredilmiştir. Bediüzzaman ve yaptığı iman hizmeti hakkında Ziya Nur şu ifadeleri kullanmıştır:

“Bediüzzaman, mâhut ve mühlik uçurumlarla dolu olan içtimaî seyrimizi, mânevî değerler bakımından bir nûr-ı imânî ve ziyâ-yı irşâdî ile taht-ı emniyete almaya çabalayan ve bu hususta bilmenin, kendi kendini idare etmek; bilmemenin, körü körüne idare olunmak hakikatine vücut vereceğini halk kitleleri arasında temessül ettiren insandır.

Bediüzzaman, ahlâkî kıymetler ve millî hasletlerin pozitif ilimlerle muvazi olarak kat-ı mesafe edemediğini, bu mânâ ve şekil muvacehesinde yetişen çöl kadar kuru ve boş ruhlarla bulanmış gençliğin, istikbalde milletimizin rüyet ufkunda bir kara belâ olacağı hakikat-i kat’iyesini gözlere sokan ve çare-i halâsı da gösteren kimsedir.

Bediüzzaman, şark ve garp arasındaki azîm mufarakatın, şahsiyet mefhumunun daralma ve genişlemesinden neş’et ettiğini gören ve asrın maymun taklitçiliğine varan şahsiyetsizliği önünde şahsiyet mefhumunun ilâhî yüksekliğini gönüllerin mihrak noktasında sembolleştirmeye tevessül eden âlimdir.

Bediüzzaman, hür adamların, hür memleketinin ilâhî kuruluş felsefesini, akıllara ve gönüllere nakşeden din adamıdır. Bu necip millet, Bediüzzaman gibi nefsindeki menfaat putunu deviren insanların hizmetine çok, ama çok muhtaçtır.” (Tarihçe-i Hayat, 1994, s. 552)

Ziya Nur, Filibeli Şehbenderzade Ahmet Hilmi’nin “İslâm Tarihi” adlı eserini sadeleştirerek neşretti. Esere notlar yazdı ve eserin müellifi hakkında ilâveler yaptı. Yaptığı ilâveler eserin asıl hacminden daha fazla oldu. Söz konusu ilâveleri yaparken usul bakımından farklı bir metot takip etti. Türklerin İslâm Tarihindeki yerlerine daha fazla yer verdi. Eserde, Sünni ve Şiî tarikatlarıyla ilgili akla gelebilecek bazı soruların da cevabını vermeye çalıştı. Dinî ve siyasî cereyanları farklı bir değerlendirmeye tabi tuttu. Bu eser ilk defa 1974 yılında neşredildi. Eser, 1982 yılında bir kez daha yayımlandı.

Neşredilen bu iki eser dışında bazı makaleler de neşreden Ziya Nur, yazılarını daha çok Diriliş adlı dergide yayımlatmıştır. Makalelerini yazarken de Z. N. rumuzunu kullanmıştır.

Ziya Nur’un büyük emek verdiği ancak, tamamlayamadığı en önemli çalışması Osmanlı Tarihi hakkındadır. Eserini vücuda getirmek için çok sayıda kaynak ve vesika taramış ve önemli bilgiler toplamıştır. Eserini, Birinci Dünya Savaşı yıllarına kadar gelen tarihî gelişimi yazmak üzere tasarlamıştır. Bu eseri tamamlamak için 1965 yılında çalışmaya başlamış ve on bir yıl devam etmiştir. Ancak, eserini tamamlayamamıştır. Eserinin basılmasını bekleyen dostlarına; eserinin bu haliyle neşredilmesini istemediğini, en önemli sebep olarak da, yazmaya başladığı günlerdekine göre tarihî görüşlerinde önemli değişiklikler olduğunu, dolayısıyla yazdıklarını bir daha gözden geçirmesi gerektiğini ifade etmiştir.

Osmanlı Tarihi üzerindeki çalışma ve ilgili eseri baskıya vermemesine sebep olarak, geniş bir önsöz yazma arzusu da yatmaktadır. Çünkü, Ziya Nur Osmanlı Tarihi adını taşıyacak eserine 150-200 sayfalık geniş bir önsöz yazmak isteyip bunun hazırlıklarını da yapmıştır. Bütün bu arzularını gerçekleştiremeden 1976 yılında bir felç geçirmiştir. Yazar ve düşünür bunun neticesinde hem yazma, hem de konuşma melekesini önemli ölçüde kaybetmiştir. Bu rahatsızlığından kurtarılması için yapılan tedaviler de netice vermemiştir.

Ziya Nur, tarihe olan merakının yanında iyi bir san’atsever olduğu da bilinmektedir. Özellikle resim san’atına özel bir ilgi duymuş ve bu alandaki kabiliyetini yaptığı eserlerle ortaya koymuştur. Yağlı boya tabloları bir sergi açmak için yeterli miktara ulaşmıştır. Yazma ve konuşma melekesini kaybetmesine rağmen hayata küsmemesi takdire şayan bir durum olmuştur. Bütün bunların dışında şiir ve musikiye de hayranlık duyan bir kişiliğe sahip olmakla tanınmıştır.