William Ewart Gladstone (1809-1898)

İngiliz devlet ve siyaset adamlarındandır. Uzun yıllar bakanlık ve başkanlık yapmıştır. Başbakanlığı döneminde, bir asırdan beri süregelen ve Osmanlı toprak bütünlüğünün korunmasından yana olan İngiliz politikasını değiştirmiş ve Osmanlı topraklarının parçalanması, küçük devletlerin kurulması şeklinde bir politika izlemeye başlamıştır. İslamiyet’e ve Türklere düşmanlığı ile tanınmıştır.

“Bu Kur’an Müslümanların elinde bulunduğu müddetçe, biz onlara hakiki hâkim olamayız. Ne yapıp yapıp, bu Kur’an’ı sükût ettirip ortadan kaldırmalıyız. Yahut da Müslümanları ondan soğutmalıyız” mealindeki sözlerin sahibi olup, bu sözleri Sömürgeler Bakanı olduğu sıralarda İngiliz Avam Kamarasında sarf etmiştir.

İskoç asıllı olan Gladstone, zengin bir ailenin çocuğu olarak 1809 yılında Liverpool’da doğdu. Eton Koleji’ni bitirdikten sonra Oxford Üniversitesinde okudu. Çok genç yaşta parlamentoya girdi (1832). Siyasi hayatına Muhafazakârların yanında yer alarak başladı. Kendi partisinin iktidarında önce Ticaret (1843-45), ardından da Sömürgeler Bakanı (1845-46) oldu.

Gladstone, bir süre sonra Muhafazakârlardan ayrılarak Liberal Partiye katıldı ve 1852 yılında başlayan ve 1866 yılına kadar devam eden uzun bir süre boyunca Maliye Bakanlığı yaptı. Liberal Partiye katıldıktan sonra Muhafazakârlarla aralarında yıllarca süren bir çekişmenin içine girdi. Bu görevi sırasında bazı önemli değişiklikler yaptı. Vergilerde indirime gitti. Devletin, bireylerin üzerindeki etkisini azami ölçüde azaltmak ve daha özgür hareket imkânı tanımak maksadıyla reformların yapılması gerektiğini savundu. Söz konusu reform isteği daha sonra iktidara gelen Muhafazakârlar tarafından da destek buldu ve uygulandı.

1864 yılında Avam Kamarasında yer alan Liberallerin başına geçen Gladstone, 1868 yılında da başbakan oldu. Altı yıl süren başbakanlığından sonra, Muhafazakârlar iktidara gelince, başbakanlıktan ayrılmak zorunda kaldı. 1875 yılında parti yönetiminden ayrıldıysa da, bir yıl gibi kısa bir süre sonra tekrar siyasete dönerek partisinin başına geçti. Özellikle Muhafazakârların Yakındoğu politikasının sert eleştirilere uğraması ve pasiflikle itham edilmeleri Gladstone’un işine yaradı. Bulgaristan meselesinde, Osmanlı Devletinden yana tavır takınan Muhafazakârları sert şekilde eleştirdi.

Bir süre iktidardan uzak kalan Liberallerin 1880 seçimlerinden zaferle çıkmaları, Gladstone’a tekrar başbakan olma fırsatını verdi. Seçimlerin ardından ikinci kez başbakan oldu ve 1885 yılına kadar bu görevi sürdürdü. Bu tarihten itibaren, İngiliz siyasetinde önemli değişikler meydana geldi. Özellikle Osmanlı-İngiliz ilişkilerinde çok önemli gelişmeler yaşandı.

İngiltere, Rusların yayılmasına paralel olarak, kendi menfaatlerini açısından da uygun düşmesinden ötürü, özellikle 18. yüzyılın son çeyreğinden itibaren, Osmanlı Devletinin toprak bütünlüğünün korunmasından yana bir politika izledi. Uluslararası anlaşmazlıklarda, bahusus Osmanlı-Rus mücadelelerinde bu politikayı yüz yıl boyunca devam ettirdi. Bu durum Gladstone’un 1880 yılında başbakanlığa gelişine kadar devam etti. Yeni başbakan bu siyaseti terk ederek, Osmanlı Devletinin topraklarının parçalanması ve özellikle Ermeni devleti kurulması yönünde ciddi faaliyetlerde bulundu.

Gladstone, Ermeni devletinin kurulmasıyla Ruslara karşı bir tampon bölgenin oluşturulacağını ve bu şekilde Rusların güneye inmesinin engelleneceğini savundu. Böylece Ermenistan, Ruslara karşı İngilizlerin ileri bir karakolu durumuna gelecekti. Bu amaçla, Doğu Anadolu’dan Ermenistan diye söz edildiği ve uzak köşelere kadar İngiliz Konsolosluklarının kurulduğu görüldü. Protestan misyonerlerin bölgedeki sayıları arttırıldı. Ayrıca, Londra’da bir İngiliz-Ermeni komitesi teşkil edildi. İngilizlerin faaliyetlerini takip eden Fransız Büyükelçisi Paul Cambon; Ermenilerin örgütlenerek disiplin altına alındıklarını, propagandacıların Londra’dan yönlendirildiklerini, “Millet-i Sadıka” olarak bilinen Ermenilerin tahrik edildiklerini, 1894 yılında Paris’e gönderdiği raporunda belirtmektedir (http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale8.html).

Gladstone’un izlediği politikaya paralel olarak, İngiliz kamuoyunda da Osmanlılara karşı büyük bir kampanyanın başladığı dikkati çekmektedir. Özellikle kamuoyunu Osmanlı aleyhine yönlendirmek gayesiyle, ülkemizde meydana gelen olaylar abartılarak, azınlıkların ve Osmanlı egemenliği altında yaşayan milletlerin zulme uğradığı şeklinde aktarıldı. 1897 yılında yapılan Osmanlı-Yunan Savaşı, “Türk barbarlığı”, “Türk vahşeti” vb. başlıklarla basında yer aldı. Diğer taraftan, Gladstone’un, “Türkler Asya'nın içlerine geri sürülmelidir” şeklindeki ifadeleri de yapılan düşmanlığa önemli bir örnek teşkil etmektedir.

Gladstone’un bu yaklaşımı ve izlenen politikalardan, İslam dini ve Müslümanlara karşı olan düşmanlıkları da önemli ölçüde etkili oldu. (http://www.mfa.gov.tr/turkce/gruph/hg/hga/09.htm) Büyük bir sömürge imparatorluğu kuran İngilizlerin bu sömürgeleri ellerinde tutabilmek için başvurdukları önemli yollardan bir tanesi Müslümanlar arasındaki bağları zayıflatmak, özellikle Osmanlılar ve birbirleriyle olan ilişkilerini bozmayı siyasetlerinin önemli bir temel taşı olarak gördüler. Ayrıca, dini hassasiyetlerini zayıflatmak ve bu yolla din kardeşliği bağını zayıflatmayı hedeflediler. Henüz Sömürgeler bakanı iken Gladstone’un sarf ettiği sözler bu açıdan dikkat çekicidir:

“Bu Kur’an Müslümanların elinde bulunduğu müddetçe, biz onlara hakiki hâkim olamayız. Ne yapıp yapıp, bu Kur’an’ı sükût ettirip ortadan kaldırmalıyız. Yahut da Müslümanları ondan soğutmalıyız” dediği, İngiliz Avam Kamarasındaki konuşmasıyla, İngiliz politikasını ve izlenmesi gereken siyaseti dile getirmiştir. (www.yeniasya.org.tr/index.asp?Section=SaidNursi)

Bediüzzaman, bu sözleri Van Valisi Tahir Paşa vasıtasıyla bir gazete haberinden öğrendi. Bu sözlere karşı Bediüzzaman Hazretleri; “Ben de Kur’an’ın sönmez ve söndürülemez ebedi bir güneş gibi mucize olduğunu dünyaya ilân edeceğim” demek suretiyle hayatının temel gayesini ortaya koydu. Böylece, Kur’an-ı Kerim’in asrımıza bakan manevi mucizesini insanlara ispat etme kararını verdi. Risale-i Nur Külliyatı bu kararın neticesi olarak ortaya çıktı.

Gladstone, 1880 yılında başladığı başbakanlık görevini beş yıl sürdürdü. Daha sonra iki kez daha, 1886 ve 1892 yıllarında başbakan oldu. Dördüncü kez yaptığı başbakanlık görevinden 1894 yılında istifa etti. Uygulamak istediği bazı kararlarının Lordlar Kamarası tarafından reddedilmesinden dolayı bu kararı aldı.

Osmanlı kamuoyu tarafından dikkatle izlenen Gladstone, başbakanlığa her gelişinde, Osmanlı devlet adamlarının endişelenmesine sebep oldu. Çünkü, onun düşmanca davranışları ve uyguladığı siyaset büyük rahatsızlıklara sebep olmakta ve Babıali’de, her gelişi en büyük felaket haberi olarak karşılanmaktaydı.

1894 yılında başbakanlıktan istifa ettikten sonra dört yıl daha yaşayan Gladstone, 1898 yılında Hawarden’de öldü.