Seyyid Ahmed-i Bedevî (1200-1276)

On üçüncü asırda yaşamış büyük bir alim ve evliyadır. Mısır’ın ve Kuzey Afrika’nın en büyükvelilerinden biri olarak kabul görmektedir. Uzun süre yemek yemeden yaşayabilen bir veli olarak şöhret bulmuştur. Risâle-iNur’da ismi, aktablar ve imamlar arasında zikredilmektedir (Şualar, s. 542). Aynı zamanda cesurluğu ve atılganlığıile de tanınmıştır. İlginç özelliklerinden birisi de dama çıkıp saatlerce ve gözleri kor haline gelinceye kadar güneşiseyretmesidir. Künyesi, Ebü’l-Fityan Ahmed bin Ahmed bin İbrahim el-Fasî el-Bedevî şeklindedir.

Arabistan kökenli bir aileye mensup olan Ahmed, ailesinin Fas’a göç etmesinden sonra 1200 yılında Fas’tadoğdu. Henüz küçük yaşta iken ailesi ile birlikte hacca gitti. Bu arada babası Mekke’de vefat etti. Gençliğindenitibaren ilimle uğraşmaya başladı. Bazı davranışlarından ötürü çeşitli lakaplarla anılmaya başlandı. Cesur veatılgan bir genç olmasından ötürü El-Attab, El-Fityan ve bedeviler gibi yüzünü örttüğünden dolayı da El-Bedevîlakaplarıyla anıldı.

Ahmed, önce Kur’an-ı Kerim’i ezberledi, ardından kıraat ilmine ilgi duydu. Kur’an-ı Kerim’in yedi türlüokunuş tarzı olan "kıraat-ı seb’a"yı öğrendi. Akabinde fıkıh ilmiyle uğraşarak özellikle Şafiî fıkhındaönemli bir aşamaya ulaştı. Bir ara insanlardan uzaklaşarak münzevi bir hayat yaşadı. Ardından kardeşi ile birlikteIrak’a gitti. Abdülkadir-i Gaylani (ks) ve Ahmed Rıfaî Hazretlerinin kabirlerini ziyaret etti. Daha sonra buradan ayrılarakMısır’a gitti. 1237 yılından itibaren Tanta’ya yerleşti. Kırk yıl gibi uzun bir süre burada yaşadıktan sonra 1276 yılındavefat etti.

Bedevîye tarikatının kurucusu kabul edilen Seyyid Ahmed, vefatından sonra ilgi görmeye devam etti. Vefatyıldönümlerinde anıldı ve adına mevlitler okundu. Mısır’da hüküm süren hükümdarlar onun anısına saygıda kusuretmemeye özen gösterdiler. Özellikle Baybars’ın ona karşı büyük bir sevgi beslediği nakledilmektedir. Memlüksultanları, ona tabi olanlara ve yolundan gidenlere karşı ilgi ve alakalarını eksik etmediler. Türbesini de tamir edipgenişlettiler. Diğer taraftan Nizamiye ve Ezher Medreselerinin bir numunesi olarak Memluklular tarafından kurulan AhmediyeMedresesinden gerek Memluklar ve gerekse Osmanlılar döneminde çok sayıda bilim adamı ve alim yetişti.

Seyyid Ahmed’in önemli özelliklerinin başında nefsini terbiye etmek maksadıyla riyazet hayatınıkendisine düstur edinmesi gelir. Risâle-i Nur’da kırk gün ekmek yemediğinden söz edilmektedir (Lem’alar, s. 68).Kendisinde görülen bu harikulade durum sürekli değil, bazen vücuda gelmiştir. Aynı zamanda keramet olarak görülen budurumu, yemek yeme ihtiyacı hissetmemesi ve kendini tamamen ibadete vermesi ile de irtibatlıdır. Risâle-i Nur’da, açlıktanölmenin söz konusu olup olmadığı sorusuna cevap verilirken, velilerde görülen bu durumun tamamen olağanüstü birdurum olmadığı, aslında bir insanın yemek yemeden kırk günden fazla yaşayabildiği ifade edilmiş, Seyyid Ahmed gibivelilerin durumu da buna delil olarak gösterilmiştir.

Seyyid Ahmed’de görülen ve uzun süre yemek yemeden durabilme hali hem bir keramet hem de imkan dahilindeolan bir durumdur. Yani olağan üstü hallerde, insanın uzun süre aç kalması ile ortaya çıkacak bir durumda, insan vücudukırk günden fazla açlıkla mücadele edebilme direncine sahiptir. Cenâb-ı Hakk, insanı böyle bir durumda hayatını sürdürebilecekbir özellikle yaratmıştır. Velilerdeki durum, aç kalma veya açlıkla mücadeleden öte, ibadet etmeyi her türlü dünyevilezzetin üstünde tutmalarıdır. Bundan dolayı, ihsan-ı İlahi olarak, uzun süre yemek yemeden durabilme ve bunun sıkıntısınıhissetmeme lütfuna mazhar olmuşlardır. Böyle bir ihsana mazhar olanlardan birisi de Seyyid Ahmed’dir.

Cenâb-ı Hakk’ın sanatına hayran olan Seyyid Ahmed’in dikkat çeken hareketlerinden bir tanesi de damınüstüne çıkarak, hareketsiz bir tarzda güneşi seyretmesidir. Nitekim bu hareketini, gözleri kor hale gelinceye kadardevam ettirmiştir. Bedevîye tarikatının takip ettiği bu ibadet şekli; sıkıntılı, zahmetli ve meşakkatli anlamınagelen Sütûhiyye olarak adlandırılmıştır. Seyyid Ahmed talebelerini eğitirken nazar ve teveccüh ile terbiye etmeye çalışmıştır.Böylelikle zühd ve takvaya azami ehemmiyet gösterilmesinde çaba sarf edilmiştir.

Risâle-i Nur’da, Peygamber Efendimizin (asm) sıddıkiyetine ve hakkaniyetine külli şahadetlerden biriolarak da İslam alimlerinin ve evliyanın hayat tarzları zikredilir. Onlar, ömürleri boyunca göstermiş bulunduklarıhayat seyirleriyle, her fiil ve hareketleriyle bir taraftan örnek insan olma vasfını en layıkıyla ifa ederken, diğertaraftan da Kâinatın Efendisi (asm) ve Cenâb-ı Hakk’ın Yaver-i Ekrem’inin (asm) hakkaniyetine imza basmışlardır. Bubağlamda örnek insanları sayarken Hz. Ali (ra), Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Gavs-ı Azam (ks) gibi isimleri zikreden Bediüzzaman,Seyyid Ahmed’i de aktablar ve imamlar arasında zikretmektedir (Şualar, s. 542).

Yaşadığı bölgede büyük tesirler meydana getiren Seyyid Ahmed, özellikle Mısır ve Kuzey Afrika’nındini hayatında büyük izler bıraktı. Tasavvuf ehli tarafından "aktab-ı erbaa"dan sayıldı. Abdülkadir-iGeylani, Ahmed Rıfaî ve İbrahim Desûki’den sonraki dördüncü kişi olarak telakki edilmeye başlandı. Başta SeyyidAhmed olmak üzere Bedevilerin Haçlılara karşı verdikleri büyük mücadele Mısırlıların kalbinde büyük bir sevgiyevesile oldu. Seyyid Ahmed’in, Müslümanları Hıristiyanların elinden kurtardığına inanılarak, kendisi için "mücibü’l-üsaramin bildi’n-nasara" lakabı kullanıldı (Mustafa Kara; "Ahmed el-Bedevî, TDVİA., 2. C., s. 48).

Seyyid Ahmed (ks), Vesaya adlı eserinde ilahi aşk, zikir, vecd, takva, gece ibadeti, ahlak, dervişlerinuyması gereken edep kuralları, tövbe ve sabrın hikmetleri üzerinde durdu. Bu eserini halifesine hitaben kaleme aldı. Müellifinbu eserinin bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunmaktadır. Bu kütüphanede Evrad adlı eseri de yer almaktadır.Diğer bir eserinin adı da Salavat’tır.