Hayatta iken cennetle müjdelenen on sahabeden biridir. İslamiyet’i kabul eden ilklerden biri olup, Müslümanlığıkabul edenlerin yedincisidir. Peygamber Efendimizin (asm) duasına mazhar olmuş büyük İslam kumandanlarındandır.Risale-i Nur’da; İran fatihi olduğu hatırlatılmakta, duasının kabulü maksadıyla, Hazreti Muhammed’in dua ettiği ve böylecedualarının kabule mazhariyetinden dolayı, insanların, Sad’ın bedduasından çekindikleri belirtilmektedir. PeygamberEfendimizle akraba olup künyesi, Sa’d bin Malik bin Uheyb bin Abdülmenaf bin Zühre bin Kilab-ı Kureyşi şeklindedir.
Babasının adı Malik olmakla birlikte Ebi Vakkas lakabıyla anılmaktadır. Sa’d da oğlu İshak’a atfenEbi İshak lakabıyla anıldı. Hem anne hem de baba tarafından Peygamber Efendimiz ile akrabadır. Peygamber Efendimiz;"İşte benim dayım Sa’d, böyle bir dayısı olan var mı?" şeklinde iltifatta bulunurdu. Hazreti Ebubekir (ra)vasıtasıyla Müslüman olduğunda 17-19 yaşları arasındaydı. İslamiyet’i seçmesinden sonra, bundan rahatsız olanannesi ile arasında çok ilginç ve dikkate şayan hadiseler yaşandı.
Sa’d’ın en önemli vasıflarından birisi, annesine çok düşkün olmasıydı; annesinin her istediğiniyerine getirmeye çalışırdı. Bu özelliğini en iyi bilen de annesi idi. Annesi, oğlunu Müslüman olmaktan vazgeçirmekmaksadıyla bu durumundan istifade etme yoluna gitti. Annesi; "Allah’ın sana hısım ve akraba ile ilgilenmeyi,anne-babaya daima iyilik etmeyi emrettiğini söyleyen, sen değil misin?" sualine evet karşılığını alınca,"Ya Sa’d! Vallahi, sen Muhammed’in getirdiklerini inkar etmedikçe, ben açlık ve susuzluktan helak oluncaya kadar ağzımabir şey almayacağım. Sen de bu yüzden anne katili olarak insanlarca ayıplanacaksın" demek suretiyle tehdit etti.
O güne kadar asla annesine karşı gelmeyen ve saygıda kusur etmeyen Sa’d, annesinin arzusu ile inancıarasında tercihe zorlandı. Kendisi, hem annesine hem de çevresine anne-babaya itaatin Allah’ın emri olduğunu söylemişti.Sadece kendisi değil, diğer Müslümanlar da gerek o zaman gerekse sonraki dönemlerde böyle bir zorlamayla karşı karşıyakaldıklarında ne yapacaklardı. Nazil olan Ankebut Suresi’nin 8. Ayeti Müslümanların nasıl davranacakları konusuna açıklıkgetirdi. Cenab-ı Hakk, "Biz, insana, ana ve babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer onlar, seni, hakkındabilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak banadır.O zaman yapmış olduklarınızı (amellerinizin karşılığını) size haber vereceğim" diye buyurdu.
İlahi ferman kesindi. Cenab-ı Hakk’ın hatırı en yüce olup, hiçbir şeye feda edilemezdi. Zaten,Allah’a bağlılık artıkça, anne-babaya olan saygı ve sevgi de artmakta ancak, dinin emirlerine aykırı talepleri olmadığısürece… Sa’d da annesinin talebi karşısında; "Ey Anne! Senin yüz canın olsa ve her birini İslamiyet’i bırakmamiçin versen, ben yine dinimden vazgeçmem. Artık ister ye ister yeme!" şeklindeki kesin ifadelerle tavrını ortayakoydu. Bir süre sonra diğer oğlu da Müslüman olan anne, aynı davranışı ona karşı da yaptı ancak, bir neticealamayınca da vazgeçmek zorunda kaldı.
Müslümanlara hayat hakkı tanımayan ve her türlü zulmü yapan Mekke’li müşrikler, yaptıklarıyetmiyormuş gibi ibadetleriyle de alay etmekten ve namaz kıldıkları sırada bile onlara sataşmaktan geri durmuyorlardı.Müslümanların sayıca çok az ve korumasız olmaları, çatışmalara girmekten sakınmaları, müşriklerin daha daazmalarına sebep oluyordu. Birkaç Müslüman’ın namaz kıldıkları sırada, aralarında henüz Müslüman olmamış Ebu Süfyan’ında bulunduğu Mekke’nin ileri gelenlerinden bazı müşrikler, yanlarına gelerek alay etmeye ve namazlarını kötülemeyebaşladılar. Buna dayanamayan Sa’d, eline geçirdiği bir deve kemiği ile birinin kafasını kırdı ve böylece dini uğrunamüşrik kanı akıtan ilk kişi oldu. Bunu gören diğerleri korkularından kaçıp dağıldılar.
Bedir ve Uhud başta olmak üzere hemen her savaşa katılan Sa’d, çok büyük kahramanlıklar göstererekResulullah’ın övgüsüne mazhar oldu. Çoğu kez İslam ordusunun bayraktarlığını yaptı. Risale-i Nur’da, Uhud Savaşısırasında, kendisinin rivayet ettiği bir hadise anlatılmaktadır. "Gazve-i Uhud’da, ben Resul-i Ekrem AleyhissalâtüVesselâmın yanındaydım. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, o gün kavsı kırılıncaya kadar küffâra oklar attı.Sonra bana okları veriyordu, "At" diyordu. Nasl’sız, yani okun uçmasına yardım eden kanatları olmayan oklarıverirdi ve bana emrederdi: "At!" Ben de atardım; kanatlı oklar gibi uçardı, küffârın cesedine yerleşirdi"(Mektubat, s. 139).
Hudeybiye Anlaşması sırasında hazır bulunarak, anlaşmaya şahit sıfatıyla imza attı. PeygamberEfendimizin (asm) yanından ayrılmayarak, her hal ve hareketiyle övgülere mazhar oldu. Resul-i Ekrem (asm), "Allah’ım,onun duasını kabul et" mealindeki niyazından sonra, Sa’d dualarının kabul olmasıyla meşhur oldu. O asırda, buduruma şahit olanlar, bedduasını almamak için kendisinden çok çekindiler ve sakındılar. Veda Haccı akabinde,Medine’ye dönüldükten sonra ağır bir hastalık geçirerek yatağa düştü. Habibullah, ziyaretine gelerek; "Bazıinsanlar senden fayda görüp, diğer bazılarının ise senden zarar göreceği bir zamana kadar hayatta bırakılacağınıümit ediyorum." (Mektubat, s. 104) dedi. İlerde vesile olacağı büyük fetihlere imada bulundu. Peygamber Efendimiz(asm); büyük bir kumandan olacağını, çok fetihler yapacağını, milletlerin ve kavimlerin ondan menfaat göreceğini,yani İslamiyet’e gireceklerini, çokların da ondan zarar göreceklerini ve devletlerinin onun eliyle harap olacağını,gaybi bir şekilde müjde veriyordu. Nitekim de öyle olacaktı.
Hazreti Ebubekir’e ilk biat edenlerden olan Sa’d, Hazreti Ömer zamanında ise, Peygamber Efendimizin (asm) yıllaröncesinden işaret ettiği müjdelerin gerçekleştiği bir dönem oldu. Sasanilere karşı hazırlanan İslam Ordusuna başkumandanolarak atandı. Meşhur Kadisiye Meydan Muharebesinde Sasaniler büyük bir bozguna uğratıldı. Sasanilerin başkumandanıRustem’in savaş meydanında öldürülmesinden sonra, savaş Müslümanların zaferiyle sonuçlandı. Sa’d, Hazreti Ömer’inde iznini alarak Sasanilerin başşehri ve Kisra’nın saraylarının bulunduğu Medain şehrine doğru ilerledi. İran Kisrasıkorkusundan kaçarak şehri terketti ve böylece İslam Orduları büyük bir zafer elde ederek Kisra’nın saltanatınıortadan kaldırdılar.
İran fethinin Sa’d ile ilgili öneminin yanında, diğer taraftan Peygamber Efendimizin bedduasının daetkisi büyüktür. İnsanlığa rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimizin (asm) en büyük özelliklerinden bir taneside hemen hemen hiç beddua etmemesi, düşmanlarına karşı bile merhametini esirgememesidir. Beddua ettiği nadir olup,bunlardan birisi Sasani hükümdarı hakkında idi. Kendisine yapılan İslam’a davet mektubunu yırtıp atması ve elçiyiöldürtmesi üzerine Peygamber Efendimiz; "Ya Rab! Nasıl mektubumu paraladı, sen de onu ve onun mülkünü parça parçaet" şeklinde bedduada bulundu. Hükümdar önce oğlunun bıçaklı saldırısına uğradı ve daha sonra da Sa’d binEbi Vakkas eliyle saltanatı parça parça edilmiş oldu.
Medain şehrinin havası ve suyunun askerlere iyi gelmediğini gören büyük kumandan, Küfe şehrini kurdu.Sa’d buraya tayin edilen ilk vali oldu. Küfe’de daha sonra Arap, İranlı, Yahudi ve Hıristiyanlar olmak üzere karışıkbir insan topluluğu vücuda geldi. Burada yaşayanlardan bazılarının şikayeti üzerine Hazreti Ömer (ra) tarafından gönderilenve valinin idaresini tahkik etmek üzere gelen heyet, O’nun hakkında medih ve senadan başka bir şey duymadılar.
Hazreti Ömer, kendisinden sonra seçilecek kişiyi belirlemek maksadıyla bir şura oluşturulmasınıvasiyet etti. Bu şurada bulunmasını istediği ve ismini verdiği kişilerden birisi de Sa’d (ra)’dır. Hazreti Osman (ra)halife seçildikten sonra onu tekrar Küfe valiliğine tayin etti. Ömrünün sonlarına doğru, Medine yakınlarındaki Akikdenilen yerde hastalandı ve orada vefat ederek Hakk’ın rahmetine kavuştu (675). 270 Hadis-i Şerif rivayet eden Sa’d (ra),Peygamber Efendimizin namazdan sonra muhakkak şöyle dua ettiğini bildirdi:
"Allah’ım, korkaklıktan, cimrilikten sana sığınıyorum. Rezil bir hayata düşmekten, dünyanın vekabrin imtihanından sana sığınıyorum."